Asıl problem de bu zaten!

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı son zamanlarda halkı küçümseyi ve aşağılamayı adet edinen kimi yazarların nasıl bölücülük yaptığını yazdı.

Asıl problem de bu zaten!

Asıl problem de bu zaten! Bu sütunda bir yazıyı ya da bir yazarı tartışmak yerine, ilkeler çerçevesinde meselelere yaklaşmayı daha makul, geçerli ve kalıcı görüyoruz. O yüzden "falan bunu yazdı, filan böyle söyledi" demektense, medyanın ferde ve topluma yaklaşma biçimi üzerinde duruyor, kuşatıcı olma niyetiyle ilkelerin altını çizmeye gayret ediyoruz. Ne var ki bazen bu metot gerçeği bütünüyle nakletmeye yetmiyor. Zira öyle yazılar kaleme alınıyor ki orada hadise kavram tartışmasından çıkıyor ve "gerçeğin ta kendisi" haline geliyor. Böyle durumlarda tüyler ürperten çarpıcı kareyi dondurup "işte asıl vahim manzara budur" demek boynumuzun borcu oluyor. Şimdilerde moda, halkı küçümsemek; hatta aşağılamak. Ona "bidon kafa" diyeni mi ararsınız, "göbeğini kaşıyan kıllı" benzetmesi yapanı mı? Hatta geçenlerde çok yaşlı bir gazeteci, halkın sevdiği saydığı bir insana "mikrop" deme terbiyesizliğinde bulundu. Açık bir tahrikti bu. Bekliyordu ki birileri haddini bildirsin ve bu darbe goygoycusuna verip veriştirsin. Değer mi? Hayır. Çünkü mesleki kariyerinin, bitiş düdüğü ile sona yaklaştığını hisseden birileri, ilgi ve tepki çekebilmek için böyle haşin yollara başvurabiliyor. Onları kendi hazin hallerine bırakmak belki de en doğru tercih. Lakin sükutun çığlıklarını korkaklık sanan pervasız birileri de hakaret ve kışkırtmaya devam ediyor. Belki biraz da bu yüzden bazen hataların altını kalın çizmek ma'şeri vicdana tercüman olup "ayıp oluyor" demek gerekiyor... Terör üzerinden bölücülüğe bir örnek Hafta içinde öyle bir yazı kaleme alındı ki tarihin ibret sayfasına not olarak kaydedilmese yazık olacak. Malum yazıya göre şehit cenazelerine katılanlar arasında hiç başörtülü yokmuş. Al sana bir fitne daha; üstelik bölücülüğün bir başka çeşidine esir düşülerek çıkarılan bir fitne. Hayatı düşman-dost sıkışması içinde daracık bir alana hapseden biri, bunu sütununa taşıdı ve "Terörün bu hale gelmesinin sorumlusu bunlar" diyerek başörtülüler diye genellediği kitle hakkında şu hükmü verdi: "Bu yüzden meydanlarda yoklar..." Oldu mu şimdi? Bölücülük gibi en hayati konuda yapılan şu yorumun kendisi de bir tür bölücülük değil mi? Bir millet topyekûn şehitlerine ağlarken "meydanda başörtülüler yok" deyip insanları birbirine düşürmenin ne anlamı olabilir ki! Kaldı ki verdiği bilgi de yanlış! Gazeteci, sorumsuzca yazılmış bir mesajı köşesine aynen taşıyarak büyük bir hata yapıyor. Bir okur öyle dedi diye "Ben de baktım, yoklar..." deyip hücum borusu eşliğinde taarruza geçmek yazarlık sorumluluğuna yakışmaz ki! Nitekim daha yazının mürekkebi kurumadan internet siteleri çalakalem yazılmış makaleye haddini bildirdi. Süperpoligon adlı site Anadolu Ajansı fotoğraflarını tarayınca gerçeğin hiç de Hürriyet yazarının iddia ettiği gibi olmadığını tespit etti. Başörtülü insanların katılımını gösteren örnek fotoğraflar internet sitelerinde dolaşırken, bu yazıdaki ayrılıkçı düşünceyi oradan oraya taşıyanlar hicap duydu mu acaba? Manzara vahim! Birileri ısrarla insanları ötekileştirmek için adeta yırtınıyor. Bir sürü internet sitesinden gazete ve dergiye yansıyan yayınlara bakınız. Aslı faslı olmayan haberler, insaf ölçüsüne sığmayan yorumlar, paçalarından çamur damlayan bilgiler... İnsanları karalayarak, toplumu bölüp parçalayarak muhalefet yapılmaz. En masum ve meşru gösterilerden bile başka çıkar arayanlar var. Yazık değil mi bu ülkeye? Konuşulan bazı sözler vicdanları yaralıyor. Nitekim "Şehit cenazelerinde başörtülüler yok" lafına tepkiler gecikmedi. Doğan Grubu'nun diğer bir gazetesinde (Vatan) Haşmet Babaoğlu "Bekir Bey, Bekir Bey, göbeğini kaşıyan kıllı adamlar diye aylardır yazılarınızda hor gördüğünüz insanların çocukları ölüyor, siz hâlâ ne diyorsunuz? Siyasal görüşlerinizi nasıl savunursanız savunun ama hiç değilse bu hassasiyetleri kaşımayın. Teröre tepki ortaklığına nifak sokmayın, bu kadar ucuz siyaset yapmayın." dedi. Bu yazı, vicdanın isyanıdır; siyasetin değil! Terör olaylarının tekrar tırmanışa geçtiği günlerde Star Gazetesi'nde Şamil Tayyar da benzer bir yazı kaleme almıştı. Bu kritik dönemde kaleme alınan bazı yazılar bir zihniyet körelmesini gözler önüne seriyor. O kadar bariz bir hata var ki ortada, Hürriyet"in bir başka yazarı (Ahmet Hakan) dayanamıyor itiraz ediyor. "Başörtülüler meydanda yok" hükmünü masaya yatıran Hakan "Gerçekten yoklar mı? "Baktım yoklar" deyip geçiştirebilir miyiz? Peki, o zaman senin bakınca göremediğini, nasıl oluyor da ben bakınca görüyorum?" diyor. Haydi, buyurun cevap verin? Yazar, cevaplaması daha zor ve keskin bir soru daha yöneltiyor: "Meydanlarda neden türbanlı yok?" sorusu başka tehlikeli ve bölücü soruları kışkırtmaz mı? Mesela madem bu tür soruların sorulması meşrudur mantığından hareket eden biri "Neden askerin şehidi hep fakir aileden çıkar abi?" diye sorarsa... Ya da "Neden şehit analığı hep başı örtülü yoksul kadınlara düşer usta? diye sorarsa... Hazırladığınız yanıt var mı?" Asker-sivil yekvücut olmak zorunda Görüldüğü gibi durum sanıldığından daha vahimdir. Türkiye'de bölücülüğün elli çeşidi yapılıyor. Sadece etnik ırkçılık değil mücadele edilmesi gereken. İnsanların bir kısmını hain görmek nerdeyse herkese sirayet etmiş kadim bir hastalık. Bu maraza duçar oldu mu bir fert, ne araştırmaya gerek duyar ne soruşturmaya. Baştan kesilen hükümlerin içini doldurmak için akla hayale gelmedik işlere yeltenir; o kadar. Bu nedenle birilerini butlana mahkûm edecek bir iddia ortaya atıldığında sorup soruşturmadan hüküm verilir bu ülkede. Elde ne somut bir delil vardır ne iddiayı destekleyecek güvenilir bir kaynak... Türkiye, yıllardır terörle mücadele ediyor ancak henüz bu illetin hakkından gelebilmiş değil. Yakın vadede uygulanabilecek şifayab bir formül de gözükmüyor. Çok değişik sebepleri var başarısızlığın; bu nedenleri tek tek ortadan kaldırmadan çözüm bulunması da imkansız. Her şeyden önce şu adımı atarak hüsnü niyetimizi ispat etmek zorundayız: Terör, siyasi bir rant alanı ya da psikolojik harp yapma vesilesi değildir. Bu vahşi manzaradan siyasi güç çıkarma girişimleri vahim bir hatadır. Ayrıca terör, asker-sivil arasında gizlice yaşanacak bir iktidar savaşı hiç değildir. Biri yüceltilirken diğeri hırpalanmaz; çünkü terörle mücadelede asker-sivil ayrımı yapılamaz; herkes kendi vazifesini hukukun kuralları içinde yapmak zorundadır. Sivil inisiyatif çok önemlidir; o olmadan terörün sosyolojik ve ekonomik kaynakları kurutulamaz ve stratejik adımlar atılamaz. Aynı şey asker cephesi için de geçerlidir. Asker destek (daha geniş manada da güvenlik ve istihbarat birimlerine destek) tam sağlanmadan katil örgütler çökertilemez. Tam bu noktada durup düşünmek gerekiyor: Niçin terör gibi en hayati, en hassas konuda bile birileri taraf tutma gibi anlamsız bir yola giriyor ve devleti bile parça parça görüyor. Asıl bölücülük kafada, zihniyette, anlayış biçiminde... Meselenin halka bakan yönü de aynı kıstas içinde düşünülmeli. Yani, terörün hakkından gelmek, terör örgütünün çanına ot tıkamak isteniyorsa birlik ve dirlikten başka çare yoktur. İnsanları başörtülü-başörtüsüz, laik-anti laik, Alevi-Sünni, Kürt-Türk vs. diye bölmenin hiçbir manası yok. Bu tür bölücü ve aşağılayıcı tasnifler olsa olsa terörün meşum amacına hizmet eder; yani birlik ve dirliğin tükenmesine. Herkesin -özellikle de medyanın- böyle kritik dönemde dikkatli ve duyarlı olması gerekiyor. EKREM DUMANLI - ZAMAN GENEL YAYIN YÖNETMENİ
<< Önceki Haber Asıl problem de bu zaten! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER