Avrupalı sosyalist ve sosyal demokratları çatısı altında toplayan Avrupa Sosyalist Partisi Başkanı
Rasmussen,
Ergenekon davasını, Avrupa standartlarına doğru bir adım olarak gördüğünü söyledi. Zaman'a konuşan Rasmussen, "Askerler için farklı; vatandaşlar için farklı
kurallar olmasını kabullenemiyorum." diyerek, herkesin aynı kanunlara göre yargılanması gerektiğini belirtti.
Avrupalı Sosyalist ve Sosyal Demokratları çatısı altında toplayan Avrupa Sosyalist Partisi Başkanı (PES) ve eski
Danimarka Başbakanı
Poul Nyrup Rasmussen, 12
Eylül'de yapılacak
referandumda Türk halkının iradesini ortaya koyacağını ve bu iradeye saygı gösterilmesi gerektiğini kaydetti. Zaman'a
mülakat veren Rasmussen,
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun aksine anayasa paketine olumlu yaklaşıyor. Paketin
AB Komisyonu Genişleme Komiseri
Stefan Füle tarafından desteklendiğine işaret eden Rasmussen, paketin kadın hakları, çocuk ve
işçi hakları gibi birçok alanda ileri adımlar attığına dikkat çekti. "Eksen kayması" tartışmalarına da değinen Rasmussen,
Türkiye'nin yüzünü Doğu'ya, sırtını Batı'ya çevirdiği yorumlarına karşı çıktı. Türk milletinin büyük bir millet olduğunu, yükselen
ekonomik gücü ile paralel olarak dış politikasında "yeni bir şuurlanma" yaşadığına işaret eden Rasmussen, çok merkezli yeni dünya sisteminde Türkiye'nin çok yapıcı bir rol oynayabileceğine işaret etti.
1993-2001 yılları arasında Danimarka başbakanlığı yapan Rasmussen, halefini Roj TV konusunda eleştirerek,
PKK'nın
terör örgütü olduğunu vurguladı. Kendisinin I. Rasmussen, halefi Anders Fogh Rasmussen'in ise II. Rasmussen olduğunu esprili şekilde vurgulayan PES Başkanı, "Türk okurlardan rica ediyorum. İki Rasmussen'i karıştırmasınlar." dedi. I. Rasmussen'e göre II. Rasmussen'in
karikatür krizindeki tavrı da son derece büyük bir hataydı. Türkiye'nin ekonomik performansını yakından takip ettiğini ifade eden PES başkanına göre Avrupa'nın ekonomi konusunda Türkiye'den öğrenecekleri var.Rasmussen mülakatının mühim başlıkları şöyle:
Türk dış politikasında yeni bir şuurlanma var
Reform ve referandum: Öncelikle şunu ifade etmeliyim, Türk halkı bu konuda reyini kullanmalı. Eylül ayında yapılacak referandumda çıkacak sonuca saygı duyulmalı. İkincisi, komiserimiz yani genişleme komiseri Stefan Füle anayasa paketinin
Avrupa Birliği müktesebatına uygun olduğunu açıkladı. Üçüncü olarak pakette
cinsiyet eşitliği,
çocuk hakları gibi önemli addettiğim maddeler var. Son tahlilde bu Türk milletinin kararı olacaktır.
Eksen kayması: Bir kayma filan görmüyorum. Yardım filosuna yapılan saldırı
İsrail hükümetinin çok vahim hatasıydı. Bu hakikaten büyük bir utanç. Böyle bir hadise hiç yaşanmamalıydı. Türkiye'nin kızgınlığını anlayabiliyorum. Türkiye'nin tavrını bu çerçevede görmek lazım. Bu tepkileri Türkiye'nin NATO'dan ya da Avrupa Birliği'nden uzaklaştığı olarak yorumlamıyorum. Türk dış politikasında yeni bir şuurlanmaya şahit oluyoruz. Türkiye büyük ve kuvvetli bir
ülke, dış politikada da güçlü bir rol oynamak istiyor. Ayrıca Türkiye'nin Ortadoğu'da çok yapıcı bir
oyuncu olabileceği kanaatindeyim. Bütün dünyada ülkelerin şimdiye kadar takip ettikleri dış politikalarında değişiklikler görüyoruz. Türkiye'nin çok mühim bir ortak olabileceği çok merkezli bir dünyaya doğru gidiliyor.
Roj TV ve PKK: Buradan Türk halkına bir uyarı yapmak istiyorum. Ben Birinci Rasmussen'im, halefim ikinci Rasmussen. Lütfen ikisini birbirine karıştırmayın. Öncelikle PKK'nın Avrupa Birliği'nin terör listesinde olduğunu hatırlatmak istiyorum. Belçikalı yetkililer benzer bir olayda söz konusu televizyonun merkezine
baskın yaptı. Ben halefimin Roj TV olayını ele alış şeklini tasvip etmiyorum. Çok daha akıllıca ve Türkiye'yi incitmeden bu mesele halledilebilirdi. PKK'yı ve terörü hiçbir zaman tasvip etmedim. Son günlerde Türk ordusuna karşı artan PKK saldırılarını şiddetle kınıyorum. Her zaman terör ve şiddet kullanımına karşı olmalıyız. Sorunlar şiddetle çözülemez, bu mümkün değil. Türkiye, Danimarka ve Avrupa Birliği olarak nasıl hep beraber Ortadoğu'da iki devlet çözümünde
ittifak ediyorsak, PKK konusunda da aynı ortak tavrı sergilememiz gerekiyor.
Ergenekon: Ben bütün bu gelişmelerin Avrupa'ya yani bizim standartlarımıza doğru adımlar olduğunu düşünüyorum. Hem eskiden hakim olmamdan hem de
genç yaşlarda siyasetle uğraşmaya başlamamdan dolayı ben askerler için farklı; normal, sıradan vatandaşlar için farklı kurallar olmasını kabullenemiyorum. Demokratik bir sistemde benim en büyük rehberim herkesin ama herkesin aynı kurallara, kanunlara, haklara ve tabii ki mesuliyetlere muhatap olmasıdır.
Ergenekon soruşturması bu yönde bir adım olabilir. Herkesi, kim olursa olsun, hangi aşırı gruba ait olursa olsun, aynı kural ve kanunlara göre yargılayıp ve
mahkeme huzuruna çıkarmak lazım.
Baykal ve Kılıçdaroğlu: Baykal'ın idaresindeki CHP ile birtakım sarsıntılar geçirdik. Aramızda tabii ki tartışmalar oldu. Sn. Baykal'la bazı konularda anlaşamadık. Türkiyeli siyasi bir lider olarak Baykal bana göre içe kapanmacı bir siyasetten yanaydı, dışa açılmadan yana değildi. Şimdi ise yeni bir lider var. Kendisini istikbal
vaat eden bir lider olarak görüyorum. Kılıçdaroğlu Türkiye'de daha fazla
demokrasi, cinsiyet eşitliği,
gençlik, istihdam ve sosyal güvenlik için mücadele eden Türklerin ümidi şu an.
Türk ekonomisi: Çok etkilendiğimi söylemeliyim. Türkler çalışkan insanlar. Türk mali sisteminin son krizden çok etkilenmediğini tespit etmek gerekiyor. Türk bankalarının aktifleri oldukça sağlamdı, aynen
Finlandiya ve Kanada'da olduğu gibi ama diğer üyelerdeki bankalar için aynı şeyi söylememiz mümkün değildi. Türkiye aslında bizlere oldukça sıkı bir mali denetime ihtiyacımız olduğunu gösterdi. Sıkı denetim ve
düzenleme olmadığında felaketle karşılaşıyoruz. Türkiye'den bu konuda öğreneceklerimiz var ve öğreneceğimize eminim.
Karikatür krizi: II. Rasmussen'in daha kriz patlar patlamaz
Müslüman ülkelerin büyükelçileri ile görüşmeyi reddetmesini hata olarak görüyorum. II. Rasmussen, bu toplantıyı yapmalı, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu ve
hakarete uğradıklarını düşünen ülkelerin büyükelçileri ile görüşmeli, onları dinlemeliydi. Rasmussen bu toplantıyı yapmadı. Bana göre bu büyük hataydı. Ayrıca, ifade hürriyeti taviz verilemeyecek mutlak bir değerdir. Hayatımın sonuna kadar da ifade hürriyeti mücadelesi yapacağım. Ancak ifade hürriyetim var diye yapmanız gereken ilk iş başkalarına hakaret etmek mi olmalı?