Geçtiğimiz haftanın gündemi,
Ergenekon Davası kapsamında
tutuklu bulunan iki
emekli orgeneralin, Şener
Eruygur ve Hurşit
Tolon paşaların
Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi tarafından ziyareti ve sonrasında
Genelkurmay Başkanlığı tarafından “bu ziyaretin TSK adına yapıldığı” yolundaki açıklama ile sarsıldı. Söz konusu ziyaretin “mesleki bir
dayanışma” adına yapıldığı beyan edildi.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin meslekî dayanışmasını bugün ortaya çıkıyor gibi görmek herhalde yanıltıcı olur. Zira ordu,
Türkiye’de en köklü ve teamülleri en fazla oturmuş kurumdur. Böylesine köklü bir kurumun, mensuplarını kollama refleksine şaşırmamalıyız, çünkü tarih içinde yaşanmış nice benzer örnek sayılabilir.
Bu kollama örneklerinden biri de Kâzım
Karabekir’in başına gelmişti.
Yıllardan 1926’dır. İstiklâl Mahkemesi günleri... Başarısız
İzmir suikastı girişimine karıştığı gerekçesiyle tutuklanan Karabekir Paşa,
mahkeme huzuruna çıkarılacaktır. O kendisinden emindir. Ve işin ilginç tarafı, mahkeme salonunu
subaylar doldurmuştur. Kızı
Hayat Karabekir’in ifadesine bakılırsa şöyle bir
manzara vardır mahkeme salonunda:
“Mahkeme başlıyor, salon subayla dolu. Mahkeme başkanı Kel Ali [Çetinkaya] subaylara “Oturun”, diyor, oturmuyorlar. Karabekir Paşa dönmüş, eliyle işaret etmiş, oturmuşlar. Mahkeme olurken de uçaklar uçabilecekleri en alçak seviyeden uçmuşlar. “Karabekir suçsuz, Karabekir suçsuz” diye kâğıtlar atmışlar.”
Meslekî dayanışma dediğiniz böyle olur! Uçakların kâğıt atmaları olayı biraz abartılı görünmekle birlikte
Atatürk’e rağmen
muvazzaf subayların Karabekir’e
destek için mahkeme salonunu doldurmaları ve mahkeme başkanının değil, bir paşanın emrini dinlemeleri, yabana atılacak bir tavır olmasa gerek. Üstelik o tarihlerde Karabekir Paşa, askerlikten
istifa etmiştir, yani emeklidir.
Merak buyurmayın, dahası var.
O tarihlerde “Hizmet” gazetesinin başyazarlığını yapan Zeynel Besim Sun, bize mahkeme ve sonrası hakkında ilginç bilgiler veriyor.
Kel Ali, Kâzım Karabekir’e
Gazi Mustafa Kemal’den neden ayrıldığını sorar. Karabekir Paşa bu soru üzerine köpürür ve şu tarihî cevabı verir:
“Ali Bey, Ali Bey!
Sivas Kongresi’nde Gazi’yi reis yapabilmek için ben Kongre kapısında bir nefer gibi
nöbet bekledim. Onu reis seçtirdim.
İstiklal Savaşı’nı beraber yaptık.
Allah’a
şükür, zafere ulaştık. Ondan sonra o beni bıraktı. Başkaları [isimler metinden çıkarılmış- M.A.] gibi adi politikacılara iltifat gösterdi. Ben o seviyedeki adamlarla arkadaşlık yapmazdım. İnkılâplar kendi evlâtlarını yermiş. Ben de onlara
kurban edildim.” (“Dün ve Bugün” dergisi, sayı: 2, 11
Kasım 1955, s. 17)
Bu usturuplu
cevap karşısında mahkeme başkanı suspus olur.
Savcı söyleyecek söz bulamaz. Çünkü Kâzım Karabekir’in mahkemede isimlerini verdiği ama yazarın zikretmediği iki kişinin ikisi de o sırada bakandır!
Salona dönüp baktığınızda özellikle subay dinleyiciler arasında Karabekir Paşa’ya karşı derin bir saygı duygusu uyanmış olduğunu görüyoruz. “İşte paşa dediğin böyle konuşur!” diyorlardır içlerinden.
Mahkeme karşısında dimdik duran Karabekir Paşa’nın tavrı, yalnız subayları değil,
sivilleri de etkilemiştir. Nitekim mahkemeden çıkıp tekrar hapishaneye dönerken yolda sivil giyinmiş subaylar Paşa’ya sanki üniformalı imişler gibi asker
selamı duruyorlar,
halk ise saygı duruşunda bulunuyordu. Karabekir Paşa, iki sıra halinde dizilmiş “hürmetkârları” arasından sert adımlarla geçip gider.
Mahkemede verilen okkalı cevabın yankısı gecikmez. Hele ardından subayların Paşa’ya selam vererek destek olma tavrı,
Ankara’da bir
bomba gibi patlar.
Neler olmaktadır? Yoksa? Yoksa bu bir
ayaklanma işareti midir?
Atatürk, İzmir’in hemen yanı başında,
Çeşme’den izlemektedir mahkemenin safhalarını. Paşa’nın cevabı ve subayların tutumu kendisine iletilince derhal mahkeme heyetini yanına çağırtır. Haberlere fena halde sinirlenmiş olan Gazi, mahkeme başkanını tam iki saat boyunca haşlamış ve onlara, “Gidin ve yaptığınız bu berbat hatayı temizleyin!” emrini vererek adeta kovmuştur.
İşte bundan sonra gazeteci Zeynel Besim Sun, mahkeme heyeti tarafından çağrılır ve kendisinden Kâzım Paşa aleyhine bir yazı yazması istenir. O da mecburen yazar. Lakin bunun basında çıkan tek yazı olduğunu zannetmiyoruz. Bir karalama kampanyası başlatılmıştır. Maksat, moralman çökertmektir Karabekir Paşa’yı.
Hatta Karabekir Paşa’nın damadı rahmetli Prof. Faruk Özerengin’in verdiği bilgilere göre (“Teklif” dergisi, sayı: 2, 1986) mahkeme üzerinde
baskı kuran silahlı subaylar üstlerinin emrini dinlemiyor ve eğer mahkemeden paşalara idam hükmü çıkarsa önce mahkeme heyetini temizleyeceklerini söyleyerek tehdit ediyorlar. Bu plana göre mahkeme heyetini oluşturan “Üç Aliler” temizlendikten sonra komutanlarını alıp dışarıya çıkacak olan subaylar ayaklanmayı başlatacaklarmış.
Neyse ki, mahkeme paşalara
beraat kararı veriyor da, bir
tehlike savuşturuluyor. Ancak bu kararda subayların tehdidinin işe yaradığı ve mahkemenin kararı üzerinde etkili olduğu biliniyor.
Son bir ayrıntı:
Nasıl oluyorsa ertesi sabahtan itibaren İzmir garnizonuna mensup ne kadar subay varsa tayinleri başka yerlere çıkarılır. Yani isyana niyetlenen kadro acımasızca
tasfiye edilir.
Meslekî dayanışmaya eyvallah ama işte o kadar. Zira Atatürk bile tahammül edememişti yargıya daha fazla müdahale edilmesine.
MUSTAFA ARMAĞAN - ZAMAN PAZAR