‘Kafaya sıkan’ da onlar, ‘dalağa bakan’lar da!
“Ben suçumu hâlâ bilmiyorum” diye efelenen en masum görüneni bile, çaktırmadan ne tehditlerde bulunuyor!
“Benim hayatımdan 11 ayı aldılar. Onların sırtındaki ceketi alıncaya kadar hukuk mücadelem sürecek” diyor, hiçbir suçu olmadığını ileri süren gazeteci
arkadaş!
“Hukuk mücadelemiz, bizi yargılayan savcıları ve onlara
destek olanları, bizi attıkları rutubetli F tipine kapatana kadar sürecek” diyor, “Bizim
terör örgütü ile işimiz olmaz” diyen, ama
PKK’nın ne kadar kampı varsa, hepsini bir vesile ile ziyaret eden “acar muhabir”imiz!
Kemal
Yavuz’undan tutun,
Tuncer Kılınç’ına, Şener
Eruygur’una (kimse Şener
paşanın konuşmakta zorluk çektiği şeklindeki numaralara inanmamızı beklemesin) kadar, işin esas başındakilerin hepsinin sesini kesip, köşelerine çekildikleri bir ortamda, bazı safların böylesine cesaretle konuşmaları, oynanan oyunun ne kadar büyük olduğunu bir defa daha ispatlıyor!
Evet, işin başındakiler, suçlarını biliyorlar... Onun için de, seslerini kesip, oturuyorlar..
Ama, bazı saflar var.. Olayların ne boyutta olduğunu bilemedikleri için, dolduruşa gelip, sadece kendileri için değil, başkaları için de kefil olup, ortalığı velveleye vermeye kalkışıyorlar! Hem de, daha cezaevinden çıktıkları ilk gün!
Ve ben bu sözleri, aslında
Ergenekon terör örgütünün, ne kadar vahim bir yapılanma içinde olduğunun, alt kademedeki kişileri bile, savcılara meydan okuyacak kadar nasıl bir cesaretle donatabildiklerinin, cezaevine tıkıldıkları sanılan günlerde bile, aslında ne kadar güçlü olduklarının
delili olarak yorumluyorum.
Evet, bazıları diyebilir ki; “Adamın canı yanmış.. Canı yandığı için, hiçbir kusuru olmadan cezaevine atıldığı için bu kadar ağır konuşuyor!”
Acaba öyle mi?
Öyle olsa, sadece kendisi için bu ifadeleri kullanırdı..
Kimseye kefil olmazdı..
Kimsenin tehditlerini, dışarıya çıkıp tekrarlamazdı!
Ne diyor Vedat Yenerer beyefendi: “
Tolon paşa ile ilgili bir anımı anlatayım. Kendisinin 25 kilo vermesine rağmen, hiçbir şeyinin olmadığını söyleyen doktor, bu medyada yer alınca haber yollamış. ‘Paşam bir gün gel de, dalağınızı
kontrol edelim’ demiş. Koridorda
Hurşit Tolon’la karşılaştım. Olayı duyduğumu anlatınca, Tolon bana ‘Zamanı gelince ben onun dalağını kontrol edeceğim’ dedi.”
Nasıl ama?
Ergenekon terör örgütü üyeliği suçlaması ile cezaevine giren adamın tehdidine bakın!
“6 ayda 25 kilo verdim. Sağlığım bozuk. Beni hemen
tahliye etmeniz gerekiyor. Benim bir
hastaneye yatmam gerekiyor” diyen paşanın tehdidine bakın!
Bir insan, sağlığı bu kadar kötü iken, böyle bir tehdidi nasıl yapar?
Sağlığı bozuk değil ve bir şekilde cezaevinden çıkmak istiyorsa, kendisine engel çıkartanları da, böyle tehdit edecektir tabii ki!
Bu tehditlerin arkasında, Galip Mendi paşanın ziyaretinin ne kadar katkısı var bilemem.. Üst rütbeli
komutan eşlerinin, Tolon’un eşine ziyaretlerinin ne kadar etkisi var bilemem.. Ama, “hukuk devleti”ne zerre kadar saygısı olan kişiler çıkıp söylesinler, “O doktor, eğer sağlığı bozuk olduğu halde, Tolon Paşa’ya doğru
rapor vermiyorsa, bunun müeyyidesi ‘dalağına bakmak’ tehdidinde bulunmak mıdır?”
Cezaevinde tek doktor mu var? Tolon paşa,
akşam sabah, gitmediği hastane kalmadı.
Adli Tıp’a bile gitti. Hadi doktorun birisi önyargılı diyelim. Diğer doktorlar da mı Tolon Paşa’nın düşmanı ki, benzer yönde rapor verdiler?
Kaldı ki, Tolon Paşa,
A haberleri'>GATA’ya sevkedileli, üç gün oluyor.
Sağlık durumu iyi değildiyse, daha önceden sevkedilmediği için, ilgili doktorlar hakkında ilk günden suç duyurusunda bulunulması gerekmez miydi?
Neresinden bakarsanız bakınız, Ergenekon terör örgütü, hâlâ
darbe yapma konusunda, büyük
ümit içinde..
O ümit sebebiyledir ki, bu tehditleri savuruyorlar!
Son bir nokta daha..
Vedat Yenerer isimli gazetecimiz, “22 polisin yaptığı baskınla gözaltına alındığını, bu baskının, uluslararası
terörist(!)
Carlos’a bile reva görülmediğini” söylüyor!..
Tabii işkembeden atıyor!.. PKKkamplarında gezdiği kadar,
Türkiye’deki insanların başına gelenleri takip etseydi, bizim gazetemizin değil 22, onun desteklediği malum paşaların baskısı ile 400 polisle arandığını yakından bilecekti..
Bilecek ve “
Çakal Carlos bile benim gibi gözaltına alınmadı” demekten hicab duyacaktı.. Bir hatırlatma daha yapalım kendisine.. “Vedat bey.. Senden, şu kadar yıllık/bu kadar yıllık, sonuçta bir mavzer
tüfek çıkmış! 400 polisin aradığı gazetemizde ise, tek tüfek, tek ateşli
silah bile bulunamamıştı!” Bilmem aradaki farkı, farkedebiliyor musunuz?
ALİ KARAHASANOĞLU-VAKİT