Uslu, Çiçek'in
savunmasının adeta AKP'yi
kapatmak üzerine kurulu olduğunu ima ederek, Savunmayı hazırlayan Cemil Çiçek'i kızdıracak,
AK Parti'lileri kaygılandıracak bir yazı kaleme aldı.
Başbakan’ı kandırmayın bu savunmadan cacık olmaz...
AKP’nin kapatılma
davasına karşı gönderdiği savunmasını okuyunca ne yalan söyleyeyim içim acıdı. Başbakan adına çok üzüldüm. Yerköy adliyesinde savunma yapan bir avukatın üslubuyla yazılmış bir savunma ile bu partinin kurtulması çok zor görünüyor.
Sonda söyleyeceğimi hemen söyleyeyim: Bu savunma bir hukuksal savunma metinden ziyade çok kötü bir demagoji örneği gibi görünüyor. Elbette açılan davanın da benzer zorlama ve demagojilerden ibaret olduğuna inanıyorum ama en azından savunma daha iyi olabilirdi, olmalıydı.
Bu savunmada temel bir
takım sorunlar var. Savunmanın önemli bir bölümü laikliğin nasıl tanımlanması gerektiği tartışmalarına ayrılmış. Sorun da tam bu noktada yatıyor. İddia makamı zaten AKP’nin anladığı
laiklik anlayışından rahatsız. Bunu yeniden tanımlama girişimlerini “laiklik karşıtı odak olmak” olarak okuyor. AKP iddianamesinde ise “demokratik laiklik” tanımı üzerinden demagojinin ötesine geçemeyecek bir savunma örgüsü kuruluyor.
Daha sonra, “Laikliğe aykırı
eylemler mevcut değildir” başlığı altında “Laikliğe aykırı eylemden söz edebilmek için, laik devlet düzeninin dinsel kurallara dayalı bir düzenle değiştirilmesi faaliyetinin bulunması şarttır. AK Parti’nin, laikliğe ve
Anayasa’nın 68. maddesinde sayılan başka değerlere aykırı hiçbir eylemi ya da açıklaması bulunmamaktadır. Bu durum karşısında
kapatma davası ile kurgulanan tez bütünüyle çökmektedir” önermesine yer veriliyor. Burada ortaya şöyle bir soru çıkıyor: Hangi laiklik? Sizin tanımladığınız laiklik mi yoksa Savcının tanımladığı mı?
Anayasa Mahkemesi lehinizde karar verecekse zımnen de olsa sizin tanımladığınız laikliği benimsediği anlamına geleceğinden bunu yapması mümkün mü? Buna inanıyor musunuz? İnanmıyorsanız savunmada yeni bir laiklik tartışması yapmanızın amacı ne?
Bu savunmanın 31. sayfasında yer alan ve “Parti üyesi olmayan kişilerin söz ve faaliyetleri partimiz aleyhine
delil olarak kullanılamaz” başlığı altında işlenen bölüm var. Şu ifadeler savunmadan: “İddianamede, ‘Parti üyeliğinden ayrılanların fiil ve söylemleri de partiye isnat edilebilir. Bu anlamda
Abdullah Gül’ün, parti kurucu üyesi, başbakan, başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olarak eylem ve beyanları da partiye yüklenebilecektir’ (s. 24) denmekte ve esas hakkındaki görüşte de bu iddia tekrarlanmaktadır. (s. 31) Kapatma davasının açıldığı tarih itibariyle partiyle hukukî ve fiilî bağı kalmamış olanlar için
yaptırım uygulanması ve bunlara isnat edilen fiillerin siyasî partinin kapatılması talebine gerekçe gösterilmesi, ancak kanunda bu yönde açık bir hüküm bulunmasına bağlıdır ki, Anayasa’da da Siyasi Partiler Kanunu’nda da böyle bir hüküm bulunmamaktadır.”
“Böyle bir
düzenleme bulunmadığı gibi, Anayasa’nın 69. ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun 95. maddelerinde yer alan düzenlemeler de, dava açılmadan önce partiyle hukukî bağı kalmamış olanlar için
siyaset yasağı talep edilemeyeceğini ve bunlara isnat edilen fiillerin siyasî partinin kapatılması talebine gerekçe gösterilemeyeceğini ortaya koymaktadır.”
“Anılan hükümlere göre ilgililer hakkında yaptırım uygulanabilmesi için, bunların,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Anayasa Mahkemesi nezdinde dava açıldığı tarihte ilgili siyasî partinin üyeleri olmaları gerekmektedir. 95. maddenin “Kapatılan siyasî partiler ve mensuplarının durumu” şeklindeki başlığı da, siyasî parti mensubu olmayanlar hakkında bu maddenin uygulanamayacağını göstermektedir. Bu itibarla, kapatma davası açılmadan önce Cumhurbaşkanı seçilen kişinin, kapatılması istenen siyasî partiyle hukukî ve fiilî bağı kalmadığından, dolayısıyla siyasi parti mensubu olmasından söz edilemeyeceğinden, iddianamenin sözü edilen bölümleri dayanaktan yoksundur.”
Bu cümleleri okuyunca Siyasi Partiler Yasası’nın “95. maddesinin dava açılmadan önce partiyle hukukî bağı kalmamış olanlar için siyaset yasağı talep edilemeyeceğini ve bunlara isnat edilen fiillerin siyasî partinin kapatılması talebine gerekçe gösterilemeyeceğini” düzenlediğini düşündünüz değil mi?
Çok heyecanlanmayın. İşte o madde: Madde 95: “Kapatılan siyasi parti bir başka ad altında kurulamaz. Bir siyasi partinin kapatılmasına söz veya eylemleriyle neden olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesi’nin kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmî Gazete’de gerekçeli olarak yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve denetçisi olamazlar.
Siyasi partiler bu kişileri hiçbir suretle seçimlerde
aday gösteremezler.”
Savunmada bir de yoğunluk tartışması yapılıyor. Hadi oraya girmeyelim de şu cümle çok dikkatimi çekti: “Dolayısıyla, yoğunluk derecesinde olmayan eylemler kapatma sebebi olmayacak, bunun yerine o siyasi parti veya üyeleri hakkında Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nda öngörülen diğer
yaptırımlar uygulanacaktır.”
AKP savunmasını yazanlar partinin suçsuz olduğunu mu savunuyor yoksa suçluyuz da bize daha az ceza verin mi diyor ben anlamadım?
EMRE USLU- TARAF