"Başbakanlık altı gündür, seçimin kesin sonucuyla ilgili YSK kararını Resmi Gazete’de yayımını engelliyor; böylece ve kendince, “Sonuç henüz kesinleşmedi” demeye getirerek yapılan zorlamayı açıkça itiraf ediyor." diyen Küçükşahin, “Yargının bazı ‘göreve iade’ kararları 2 yıl uygulanmaz” diye yasa yapılıyor ve en azından Danıştay Başkanı çıkıp, “Bu düzenleme Anayasa’ya aykırı, dünyada hiçbir hukuk devletinde böyle şey olmaz” dahi diyemiyorsa haberiniz ola, Anayasa’nın da hukukun da ruhuna Fatiha." dedi. Avrupalı hukukçuların bu duruma şaşırıp kaldığı söyleyen Şükrü Küçükşahin'in bugünkü yazısı...
"Anayasa ve hukukun ruhuna Fatiha"
"MERHUM Turgut Özal, “Anayasayı bir kez delsek ne olurdu” dediğinde yer yerinden oynamış, ANAP kurmayları o sözleri düzeltme için seferber olmuş, Özal da bir daha böylesi bir laf etmeyerek, yanlışı kabul ettiğini göstermişti.",
Çoğu maddesi değiştirilmiş olsa da evet, mevcut Anayasa’yı darbeciler yazdı; ancak yürürlükte olduğu sürece uygulaması zorunlu.
Bu zorunluluk darbe hayranlığı değil, hukukun üstünlüğünü kabul etmektir.
Çünkü hukuk yoksa demokrasi de yoktur ve her gün yeni örnekleriyle yaşadığımız gibi, hukuk her an hepimize lazım olabilir.
AVRUPALI HUKUKÇULARIN ŞAŞKINLIĞI
Türkiye’de bugün yaşanan hukuksuzluk ve Anayasa ihlalleri ise o kadar somut ki, görmek için hukuk insanı olmaya gerek yok.
Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi ile başlayan tartışma da böyle.
Geçen gün bir hukuk insanına bu tartışmayı sordum; önce güldü, sonra da “Çok kısa cevap vereyim” diyerek devam etti:
“Zaman zaman Avrupalı hukukçularla bir araya geliriz, onlara ‘Şöyle bir vaka önünüze gelse ne karar verirsiniz’ diye sorarız. Şaşıp kalıyorlar; çünkü ‘Ama böyle bir olay olmaz, kimsenin aklına böyle bir şey gelmez, kimse de böyle laf etmez ki’ diyorlar.”
Başkaca söze gerek yok tabi; ama iktidar hukukçularının ağızlarından çıkan sözler Avrupalı o hukukçuları şaşırtmaya devam ediyor olsa gerek.
‘Neden’ diyenlere, Anayasa’nın ‘cumhurbaşkanı görev ve yetkileri’ ile ilgili bölümünden iki fıkrayı yeniden anımsatmakta yarar var.
İlki “A. Nitelikleri ve Tarafsızlığı” başlıklı 101. maddenin son fıkrası:
“Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer.”
Fıkra açık ve anlaşılır olsa da ‘seçilen’ ibaresi üzerinde garip tartışma yaşandığı için bir de “B. Seçimi” başlıklı 102. maddenin 4. fıkrasına bakalım:
“Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar, görev süresi dolan cumhurbaşkanının görevi devam eder.”
SESSİZ YÜKSEK YARGI
Bu fıkralara rağmen Erdoğan’ın, AKP genel başkanlığı ile başbakanlığı sürdürmesi en hafif ifadeyle Anayasa’yı zorlamaktır; çünkü, ‘Tarafsızlığı’ parti bağının kopması demektir.
Malum, Başbakanlık altı gündür, seçimin kesin sonucuyla ilgili YSK kararını Resmi Gazete’de yayımını engelliyor; böylece ve kendince, “Sonuç henüz kesinleşmedi” demeye getirerek yapılan zorlamayı açıkça itiraf ediyor.
Çünkü, seçimin bittiğine hükmetme hakkına sahip olan kurum YSK.
YSK da kararını vermiş ve yayımı için Başbakanlığa göndermiş.
Bunu gizli kapaklı yapmamış, kimin seçildiğini gösteren mazbatayı TBMM Başkanı’na alenen teslim de etmiş.
Gerçek böyle ortadayken, en vahim olanı yargı insanlarının sessizliğidir.
Kimse, “Canım anayasa ihlalleri artık yol oldu. Kolluk güçlerine, ‘Yargı talimatlarını uygulamayın’ emri vermek, yürütmeyi durdurma kararlarını uygulamak bir yana, ‘Kararı verenlerin gücü yetiyorsa gelip yıksınlar’ diye meydan okunuyorsa ne yapabiliriz” gerekçesine de sığınamaz.
Bakın, “Yargının bazı ‘göreve iade’ kararları 2 yıl uygulanmaz” diye yasa yapılıyor ve en azından Danıştay Başkanı çıkıp, “Bu düzenleme Anayasa’ya aykırı, dünyada hiçbir hukuk devletinde böyle şey olmaz” dahi diyemiyorsa haberiniz ola, Anayasa’nın da hukukun da ruhuna Fatiha.
Ancak yeniden anımsatayım; ‘Hukuk yoksa ekmek de özgürlük de yok’.