Üniversitelerde
türban serbest bırakılsın mı, bırakılmasın mı? Döndük dolaştık 20 yıldan beri sürdürdüğümüz tartışmamıza geri geldik. Hatta neredeyse koca yeni anayasa girişimini bile bu tartışmanın gölgesine soktuk.
Bilen biliyor ama bir kez daha tekrar edeyim: Mahalle muhtarını, belediye meclis üyesini, belediye başkanını, milletvekilini ve gelecekte de
cumhurbaşkanını seçme hakkı olan üniversite öğrencisine kıyafetini seçme özgürlüğünü tanımamak
komik bence. O yüzden bu
yasak dakika geçirilmeden kaldırılmalı,
ülke gündemi bu saçma tartışmadan da bir an önce kurtarılmalı.
Aslına bakacak olursanız, bütün bu başörtüsü/türban tartışması, elbette
laiklikle ilgili, elbette bizim
modernizmi anlama biçimimizle ilgili ama başka her şeyden önce, bu toplumun kadınları nerede görmek istediğiyle ilgili.
Soru şu: Başı örtülü kadınlar nerede dursunlar?
Eski Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer başta olmak üzere katı laiklik yanlılarına göre, başı örtülü kadınlar evlerinde durmalı, üniversitede eğitim görmemeli, bunun
doğal sonucu olarak mesleksiz ev kadınları olmalılar.
Peki bu mudur kadın-erkek eşitliğini
Anayasası'na yazmış, bu eşitliği fiiliyatta da sağlamak için kadınlar lehine pozitif ayrımcılığı anayasasına koymayı hararetle tartışan, kadının hayatın her alanında yerini alması için çalışan 'modern' Cumhuriyet'in fiili kadın politikası?
Kadın evinde oturarak, meslek sahibi olamayarak mı özgürleşecek, kendi eşitliğini savunacak?
Türkiye'de başını örten kadınların neredeyse tamamı, dini sebeplerle
başlarını örttüklerini söylüyorlar. Yani 1400 yıldan fazla zamandan beri.
Kendiliklerinden başlarını açmalarını mı bekliyoruz? Kendiliğinden başını açan, 'modern' Cumhuriyet'in arzu ettiği hayat tarzına ve kılık kıyafete sahip kadınlara bakmak bile, başörtüsü 'sorunu'nun nasıl çözülebileceği konusunda bize bir şey öğretiyor olmalı: Hepsi de, ya kendisi ya da anne-babası meslek sahibi, şehirli, eğitimli, en azından orta
sınıf mensubu kadınlar onlar.
Üniversiteyi başörtüsüne kapatmak, başörtülü insanları siyasi olarak keskinleştirmekten başka bir işe yaramadı, yaramaz da zaten.
Eğer arzu edilen başı açık kadınlarsa, tam tersini yapmamız, üniversiteleri onlara açmamız, onları meslek sahibi, kendi başına ayakta durabilir,
ekonomik bağımsızlığa sahip varlıklar haline getirmemizle mümkün olabilir.
Başı örtülü kadının yerinin evi olduğunu söylemek, nüfusun yarısını oluşturan kadınların yüzde 60'ının ekonomik hayata katılmasını büyük
ölçüde engellemek demektir.
Nüfusunun üçte bire yakınının ekonomik hayata katılmadığı, meslek sahibi olamadığı, dolayısıyla kendi çabasıyla sınıf
atlama beklentisine giremediği bir ülkede 'kadın özgürlüğü'nden söz edilebilir mi?
Hayır, kadınlar evlerinde oturmasın!
İSMET BERKAN/RADİKAL