Göreve başladıktan sonra ilk ikili ziyaretini ülkemize gerçekleştiren ABD Başkanı Hüseyin
Barack Obama'nın
Sultanahmet Camii'ndeki saygılı tavrı,
Anıtkabir defterine yazdığı etkili ifadeler ve
Meclis konuşmasındaki ölçülü cümleleri, "
Türkiye Dersi"ni iyi çalıştığını gösteriyordu.
Bush Hükûmeti'nin 11
Eylül sarsıntısıyla yerinden oynattığı dengeleri, başta
İslam dünyası olmak üzere kopma noktasına gelen ilişkileri yeniden temin edebilmek için her şeye sıfırdan başladı Obama. Başlangıç noktası olarak Türkiye'nin seçilmesi elbette ki tesadüf değildi.
Yeni başkanın diğer derslerini de çok iyi çalıştığını anlamak zor değil. Bir yandan Guantanamo kapatılıp işkencecilerine yargı yolu açılırken, bir yandan da işkence iznini veren en yüksek makamlar sorgulanmaya başladı.
Beyaz Saray tarihinde bir ilk olarak "Başkanlık Din Danışma Kurulu" adıyla kurulan yeni birime başörtülü bir bayanın
tayin edilmesi de Obama'nın nasıl kararlı ve doğru bir
tamir stratejisi yürüttüğünün ipuçlarını veriyor.
"Başkanlık Din Danışma Komitesi"ne
Müslüman üye olarak Dalia Mogahed'in seçildiği haberi Beyaz Saray'dan açıklandığında çoğu
Amerikalı onun adını ilk kez duydu. Mogahed'in
genç ve başörtülü olması merak ve hayreti daha da artırdı. Burun kıvıranlar kadar sevinçle karşılayanlar da vardı.
Mogahed,
Amerikan kamuoyunda adını ilk kez "Who is talking for İslam" (İslam adına kim konuşuyor?) isimli kitabı ile duyurdu. Mogahed bu kitabı, dünyaca ünlü insan kaynakları ve istatistikler ve araştırmalar şirketi olan Gallup'ta çalıştığı yıllarda, Gallup'un Müslüman
toplum hakkında bir araştırma yapma talebi üzerine yazmaya başlamıştı.
Türkiye'de "The
Gülen Movement" (
Gülen Hareketi) adlı kitabı ile tanınan George Town Üniversitesi'nden Prof. John Esposito ile beraber hazırladıkları kitapta Mogahed, İslam dünyasını derinden tarayarak, özellikle Amerikan toplumundaki Müslümanları yakından inceleyerek ortaya net bir Müslüman portresi çıkarmayı başarmıştı. Bu portre sanılanın aksine oldukça parlaktı.
Başörtülü genç bir kadının Beyaz Saray'a
danışman olarak atanması, Amerika'da ve bütün dünyada da büyük yankı buldu.
Basın yayın organları Mogahed ile görüşmek için büyük gayret sarf ederken, Dalia Mogahed ilk röportajını
Aksiyon Dergisi'ne vermeyi
tercih etti. Washington'da bulunan Rumi Forum'da buluştuğumuz Mogahed'le kendisi ve Beyaz Saray'a tayini hakkında konuştuk.
-Amerika'daki çoğu Müslüman sizi tanısa da pek çok kişi için yeni bir isimsiniz. Dilerseniz sizi daha yakından tanıyarak başlayalım.
Mısırlı bir
ailenin çocuğuyum. Ben beş yaşındayken ailemle birlikte Amerika'ya geldik ve Wisconsin eyaletindeki Madison şehrine yerleştik. Bu
bölge Amerika'nın en çok göç alan bölgelerinden biriydi. Bölge halkı ya göçmendi ya da yabancılarla yaşamaya alışan Amerikalılardı. Dolayısıyla ben de ailem de hiç yabancılık çekmedik.
Çocukluğumdan itibaren Amerikan toplumunda yaşanan farklılıkları bir zenginlik sayma ve bu sebeple onları kabul etme ve kucaklama kültürüyle büyüdüm. Hem annem hem de babam doktorası olan ve eğitimin değerine inanan insanlardı. Beni ve kardeşlerimi okutmak ve okulda başarılı olmamız için sürekli gayret ve
teşvik ettiler. Üniversiteden bir
kimya mühendisi olarak
mezun olduğumda Amerika'nın tanınmış şirketlerinden biri olan Procter & Gamble'den iş teklifi aldım ve orada
ürün tasarımı b
ölümünde çalıştım. Bu dönemde
pazar araştırmacılığını da öğrenmeye başladım. Her geçen gün, kalite hakkındaki insan düşüncelerine hayranlığım artmaya başladı. Sonunda mastırımı
işletmede yapmaya karar verdim ve Pitsburg Üniversitesi'nde İşletme İdaresi,
Pazarlama ve
Strateji Bölümü'nü bitirdim.
-Gallup yıllarınız bu mastır çalışmanızla mı başladı?
Evet, mastırım biter bitmez Gallup tarafından işe alındım. Şirket
yönetimi, Müslümanların eğilimleri hakkında bir araştırma yapmaya karar vererek beni bu projede görevlendirdi. Ben de idareye, böyle bir çalışma için mutlaka İslam dünyasını iyi tanıyan bir isimle çalışmamız gerektiğini ve bunun için en uygun ismin Esposito olabileceğini söyledim. Kendisi ile temas kurmamı istediklerinde Esposito'yu ne tanıyordum ne de bir kere bile görüşmüştüm. Bir e-
mail göndererek projeyi anlattım ve ortak çalışma teklifini ilettim. Hiç beklemediğim bir hızla teklifim kabul gördü ve kısa sürede kitabı hazırlamaya başladık.
-Bu kitapla tam olarak neyi hedeflediniz ve hangi sonuçlara ulaştınız?
Başkasının değil, sokaktaki Müslüman'ın aile,
inanç,
demokrasi, şiddet ve kadının rolü hakkındaki düşüncelerini öğrenmek istedik. Müslümanlar adına konuşanların bu konulardaki düşüncelerini çokça dinliyorduk ama "sokaktaki Müslüman"ınkini duymuyorduk. Altı yıl süren, 300 bin Müslüman'la birebir konuşulan çok geniş bir çalışma ile Müslüman nüfusun yüzde doksanını kapsayan bir tarama yaptık. Sonuçlar ezber bozacak kadar çarpıcıydı. Amerika'daki Müslümanlar, ortalama Amerikalıdan daha genç ve daha eğitimliydi. Toplumla bütünleşme, ortak değerleri sahiplenmede diğerlerinden daha gayretli ve başarılıydılar. Politik,
ekonomik ve sosyal alanın her kademesine yayılan bir yapıya sahiptiler. Kadınlar, sanılanın aksine, eğitim dâhil bazı alanlarda erkeklerden bir adım öndeydi.
-
Araştırma sonuçlarınız, Amerikalıların
11 Eylül sonrası oluşan Müslüman karşıtlığını frenleyebildi mi?
Maalesef hayır. 11 Eylül ile başlayan negatif eğilimler,
Irak savaşının şiddetlenerek devam etmesi ve Amerikalı askerlerin ölüm haberleri ile her geçen gün daha da arttı. Bunu güvenilir araştırma şirketlerinin sonuçları söylüyor. Ancak
başkanlık seçimi sürecinde karşıt düşünceler biraz olsun azalmaya başladı.
-Dilerseniz, Beyaz Saray'a danışman olarak atanmanıza gelelim. Bu atamayı nasıl öğrendiniz?
Daha bir-iki hafta önce bir
telefon görüşmesi ile öğrendim. Obama tarafından Beyaz Saray'da yeni kurulan "Başkanlık Din Danışma Komitesi"nin yönetim kurulu başkanı Josh Dubois, Başkan Obama'nın beni bu kurulda vazifelendirmek istediğini ve bunu kabul edip etmeyeceğimi sordu. Ben de ona ülkem için görev almaktan gurur duyacağımı söyledim. Dubois yeni görevimi
tebrik ederek Obama'ya cevabımı ileteceğini söyledi.
-Sizce Obama neden sizi seçti?
Obama ve hükûmeti, Müslümanların hassasiyetlerine ve ne düşündüklerine büyük önem veriyor ve Müslümanlarla doğru ilişkiler kurmak istiyor. Gallup'tayken, Müslümanların bakış açılarını inceleyen çalışmalar yapmam sebebiyle, onların bu arayışlarına
cevap bulabileceğimi düşünmüş olabilirler.
-Aileniz ve arkadaşlarınızın tepkisi ne oldu?
Boyumu aşan övgüler ve tebrikler aldım. Bunun yanında bu işin ağır sorumluluğu olduğu ve Allah'tan
yardım dilemem gerektiği haklı ikazını yapan tanıdıklarım da oldu. Bu kritik görevde, bana geniş ufuk ve güç vermesi için Allah'a dua etmek en iyi fikir olsa gerek.
-Siz ne hissettiniz ve Beyaz Saray'da neler yapmayı planlıyorsunuz?
Büyük heyecan duydum ve hâlen aynı heyecanı yaşıyorum. Ülkeme, mesleğime ve hepsinden öte Rabbimin dinine
hizmet edeceğim için heyecanlı ve onurluyum. Allah'a bana bu imkânı verdiği için tevazu ile şükran duyuyorum. Amacım bu komite içinde dünya Müslümanlarının sesi olmak. Zaten oraya kendi fikirlerimi değil, Müslümanların fikirlerini aktarmak için seçildiğime inanıyorum.
-Başörtülü olmanız Amerika dışında içeridekinden daha çok konuşuldu. Siz ne düşünüyorsunuz?
Evet, bu tespit doğru ama bakış açısı yanlış. Bu atama;
Arap dünyası,
Orta Doğu ve Türkiye'de "Dalia Mogahed" değil, "başörtülü danışman" diye lanse edildi. Yakından izlediğim için biliyorum. Bazı
Arap ülkeleri ve Türkiye'de başörtülüler okullara v
e devlet dairelerine alınmazken, başörtülü bir bayanın Beyaz Saray'da danışman olması gerçekten ironik. Ama demokrasi,
insan hakları ve yasal eşitlikler açısından bakıldığında, göreve layık olan kişinin ne dini ne ırkı ne de kıyafeti önemlidir. Ve normal olan da budur. Bütün vatandaşlarına tutarlı ve eşit şekilde uygulanan Amerikan kanunlarına göre, vatana hizmet konusunda herkes aynı hakka sahiptir. Buna kısaca fırsat eşitliği ve inanç özgürlüğü diyebiliriz.
-Yani şimdi siz Amerika'da laikliği tehdit etmiş olmuyor musunuz?
İnandığı için başörtüsü takan bir insan olarak neden laikliği tehdit edeyim ki? Barack Obama, başkanlık devir-teslim töreninde "Bizim gücümüzün kaynağı, dinî ve kültürel açıdan zenginliğimizdir." dedi. Zaten, "Başkanlık Din Danışma Komitesi"nin kuruluş sebebi de budur. Obama dinî grupları itip marjinalleştirme yerine kucaklamaya ve onların birikimleri, fikirleri ve ferasetleri ile mevcut sorunlara beraber çözüm yolları bulmaya çalışıyor.
Hayır, ben tehdit olarak sorunun bir parçası değil, katılımcı olarak çözümün bir parçasıyım. "Başkanlık Din Danışma Komitesi"nde bunun için varım.
-"Başkanlık Din Danışma Komitesi" hakkında biraz daha bilgi alabilir miyiz?
Bu komite, farklı inançlara ait 25 kişilik bir danışma grubundan oluşuyor. İnanç ilişkileri ve ortak sorunlarla ilgili olarak başkana
tavsiyelerde bulunmayı hedefliyor. Komitenin dört büyük hedefi var: Ekonomik
kriz yaşayan insanlara yardım etmek, çocuk düşürülmesi sorununu azaltmak, aileleri destekleyerek yetim ve öksüz çocuk sayısını azaltmak ve son olarak da Gülen Hareketi'nin hâlihazırda yaptığı gibi dinler arası
diyalog ve yardımlaşmayı artırmak...
-Gülen Hareketi'ni ne zamandan beri biliyorsunuz?
John Esposito'nun "Gülen Hareketi" isimli kitabından önce de
Fethullah Gülen'in adını duymuştum. Kendisinin kitapları ve hakkındaki konferanslar sebebiyle bilgim olmuştu; ancak Esposito'nun kitabı ile daha çok ayrıntıya vâkıf oldum. Gülen Hareketi'nin dünyanın hemen her ülkesinde ırk ve din ayrımı yapmayan eğitim faaliyetleri ve diyalog çalışmalarını hayranlıkla izliyorum.
-Barack Obama'nın Türkiye ziyaretini nasıl yorumluyorsunuz?
Obama, bence son derece başarılı geçen Türkiye ziyareti ile de gösterdi ki İslam dünyası ile yeni bir döneme giriliyor. Bu süreçte, Müslümanları dinleme ve onlarla diyalog kurma daha da önem kazanacak. Bunun amacı göstermelik bir ilişki olamaz. Obama, dünya sorunlarına Müslümanlarla birlikte çözüm bulmak için gayret ediyor. Gülen Hareketi yıllardır dünya barışına hizmet etmekle büyük bir tecrübe ve krediye sahip. Global sorunların çözülebilmesi için onların fikir ve ferasetlerine ihtiyacımız olacak. Dünya barışına büyük katkıları olduğunu düşünüyorum ve Beyaz Saray'daki yeni görevimde onlarla beraber çalışmak için sabırsızlanıyorum.
-Son olarak, Türkiye'deki genç kızlara ne söylemek istersiniz?
Onlara ve bütün genç kızlara şunu tavsiye ediyorum: Kendinize büyük hedefler seçin ve her gün bu hedefe ulaşmak için o büyüklükte çaba sarf edin. Sevilmekten çok saygı duyulmayı gaye edinin. Kendinize minik kazançlarla vazgeçemeyeceğiniz yükseklikte değerler ve idealler seçin. Bunları yaparsanız hem dostlarınız hem de düşmanlarınız size hayranlık duyacaktır. AKSİYON