Doğa bilimcileri tanrıtanımaz mı?
Çok ilginç bir oyunla karşı karşıyayız: Üniversitede türbana karşı çıkanların silahı şimdiye kadar " hukuk " idi.
Bunu nasıl yaptıklarını biliyorsunuz: Anayasa'daki muğlak "
laiklik" ilkesini kendilerince yorumladılar... Bu da yasağı, hukuku "kullanarak" sürdürmek anlamına geliyordu.
Hukuku, ideolojiye peşkeş çekmeyi hala sürdürüyorlar. Ancak yeni bir tezgah daha kuruldu: Bilim ...
Özellikle de
doğa bilimleri.
Şimdi de fizik,
kimya,
biyoloji gibi doğa bilimlerini öne sürerek yasakları savunuyorlar.
Mesela jeoloji profesörü
Celal Şengör şöyle diyor:
Biz üniversitede bilim öğretiyoruz... Bilim ile inanç çelişir... Türban takan kız, "Ben senin bilimine inanmıyorum" demiş oluyor... Biz böyle bir kişiye ders vermeyiz... Aklı ve eleştiriyi kabul etmeyen hiçbir sistemi üniversite kapısından içeriye almayız... İcap ederse, ülke yöneticileri akıllarını başlarına alana kadar o kapıları kapatırız...
Buradaki kritik söz,
"Bilim ile inanç çelişir" cümlesidir.
Çünkü bilim yaparken... Pratikle
test edilen... Ya " doğru " ya da " yanlış " olan " önermeler " kullanılır.
İnanç ise teste tabi tutulan, sınanan bir şey değildir. Mesela Tanrıyı gözünle görmezsin, kulağınla duymazsın ama inanırsın.
Peki, Prof. Şengör haklı mı? Söyledikleri makul mu?
Öncelikle şunu saptayalım:
Farkında mı bilmiyorum ama...
Prof. Şengör bu iddiasıyla bütün doğa bilimcilerinin " ateist " yani " tanrıtanımaz" olduğunu ileri sürmekte.
Öyle ya... Bilimle inanç arasında kökten bir çelişki, bir uyuşmazlık varsa... Bilim öğreten üniversitede inancın hiçbir yeri yoksa... O halde bütün doğa bilimciler tanrıtanımaz olmak zorunda...
Ara notu: Tabii bir başka şık da, inançlı doğa bilimcilerinin " takiye " yaparak, kendilerini gizlemeleri.
Prof. Şengör, bu iddiasını... Kendisini YÖK üyeliğine
aday gösteren... Üniversitelerarası Kurul'un 219 üyesine gönderdiği mektupta dile getirdi...
Ben şimdiye kadar,
o 219 üyeden buna itiraz eden olduğunu duymadım. İtiraz etmediklerine göre... Ya okuduklarını anlamıyorlar... Ya da gerçekten hepsi tanrıtanımaz...
Tanrıtanımaz olmak ne suç, ne de ayıp...
Ancak 219 üyenin birden böyle olması, gerçekten tuhaf bir durum. Bu " yığılma " nasıl gerçekleşmiş acaba?
Gelelim hayatın gerçeklerine...
Şunu biliyoruz: Batı üniversitelerinde çok sayıda
dindar hoca ve öğrenci var. Çoğu Hıristiyan, bir kısmı da
Müslüman ve
Yahudi bu insanların...
Bu inançlı kişiler...
Ya bilimi geliştirmek için araştırmalar, deneyler, gözlemler yapıyor...
Ya da
mezun olduktan sonra... Okulda öğrendikleri bilimi kullanarak... Gökdelenler dikiyor, hastaları
tedavi ediyor, uzaya uydular gönderiyorlar.
Celal Şengör'ün akıl yürütmesine göre, böyle bir şeyin mümkün olmaması gerekir.
Ama oluyor işte!
İnsanlar hem bilim yapıyor... Hem de, mesela Hıristiyan olanlar, elde
İncil,
pazar ayinine katılıyor.
Buyurun bakalım...
Arkadaşlar!
Ben size geçen gün de söyledim:
Celal Şengör bilim yaparken... Yani uzmanı olduğu jeoloji alanında çalışırken; elbette mantıklı bir insan gibi düşünüyor.
Ama iş; " toplumsal, siyasi, ideolojik " meselelere gelince... O mantık, o tutarlılık, o sağlıklı ve olgun akıl yürütme becerisi uçup gidiyor.
Tekrarlayalım: "Doğaya bakarken duruşu mantıklı; topluma ise esas duruşta bakıyor."
EMRE AKÖZ /SABAH