Dananın büyüğü
YÜKSEK öğrenimde başörtüsü
yasağının savunması teorik bir ikileme dayandırılmıştı.
“
Kamu hizmeti alanlar” ve “
kamu hizmeti verenlerÖ”
Bu görüşte olanlara göre...
Hastanedeki
hasta, mahkemedeki davacı ya da davalı için -kamu hizmeti aldıkları gerekçesiyle- nasıl ki “başörtüsü” yasağı yok, yüksek öğrenim kurumlarındaki başörtülü
genç kızlar önündeki “
yasak duvarı” aynı nedenle yıkılmalı.
Bu mantık dokusuna karşı çıkmak zor.
Üstelik...
Yukarıda belirttiğim gibi pozitif hukukta “doğrudan” ve “net” bir madde yok.
Sadece
Anayasa Mahkemesi'nin kararı...
O karar da “yüksek öğrenimde başörtüye kapıları açan bir yasa maddesinin”
CHP başvurusuyla iptal edilmesidir.
Anayasa'nın değiştirilmesi mümkün olmayan maddelerindeki “
laiklik” ilkesi, kararın gerekçesidir.
Bu durumda illa yasa çıkarmakta ısrar, siyasi
rant hesabıyla suları yeniden bulandırmak yanlışı olur.
“Hizmet alanlar” perdesi
Gelelim “dananın büyüğüne...”
Yüksek öğrenimi tamamlayan 10 binlerce, sonra 100 binlerce başı örtülü genç kız evlerine kapanıp diplomalarını duvara mı asacak?
Elbette mesleklerini icra etmek isteyecekler.
Bir kısmı kendi işyerini açar... Doktorluk, mühendislik, mimarlık, mali müşavirlik vs. yapar.
Özel kesimde maaşla çalışır.
Ya diğerleri?
Devlet hastanesinde doktorluk, eczacılık, hemşirelik, devlet kurumlarında mühendislik, mimarlık, yargı erkinde hâkimlik,
savcılık yapmak isteyeceklerdir.
İşte burada sorunun daha büyüğü gündeme gülle gibi vuracaktır.
Oysa... Onlar “kamu hizmeti verenler” olacakları için, dini inançlarını yansıtamazlar.
“Kamu hizmeti verenler” için “
başörtüsü yasağı” önlerinde duvar gibi yükselmektedir.
Bu kez “yıllarca okuduk, diplomalarımız süs mü” denilecektir.
Yani... “
Başörtüsü yasağı da ne demek, başları örtülü diye kızlarımız okumasın mı” söyleminin yerini, “başörtüsü var diye yüksek öğrenim yapmış kızlarımız neden hâkim, savcı,
kaymakam, vali, polis,
emniyet müdürü olmasınlar? Hatta başörtülü milletvekili olarak nasıl ve neden TBMM'ye giremesinler?”
Sonuç...
Yüksek öğrenimde başörtüsü sadece birinci perdedir.
Ardından... Hiç kimse kuşku duymasın “ikinci perde” açılacaktır. Bunu bilmeliyiz, demokrasinin özgürlükler çizgisinde şimdiden “çözüm taslakları” üzerinde çalışmalıyız.
“Demokrasiyi” özellikle vurguluyorum.
“Herkes örtünmeli” konulu üçüncü perdeyi açtırmamak için, “dayatma” ve “yasak” çıkmazlarına girmeyelim.
Zamanla “dayatmalar” yön değiştirebilir.
Bugünün “mağdurlarından” yarınların “mağrurları” o çıkmaz sokaklarda üretilir.
İleriyi görerek şimdiden “sorunları, daha büyük sorunlar haline gelmeden” çözmek zamanıdır.
“Nasıl?” sorusunun cevabı aşağıda...
SİYASETEN UN TAŞIMAK
Yıllar önceydi.
Merhum Turgut
Özal “
siyaset yapmak ilkesini” şöyle anlatmıştı:
Delikanlının biri biat ettiği şeyhinin yanında yıllarca eğitilmiş, feyz almış.
Artık tam “oldum” dediği zaman şeyhi “son bir sınavın kaldı” demiş ve ona “Mısır'a gitmesini,
İskenderiye limanına gitmesini, limandaki hamal başını görmesini, son
dersini orada alacağını” söylemiş.
Delikanlı bozulmuş.
“Bunca eğitimden sonra bir hamal başından ders almak” ağırına gitmiş ama belli etmemiş.
İskenderiye'ye varmış. Hamal başını bulmuş ve “şeyhinin son ders için gönderdiğini” söylemiş.
Hamal başı “hemen başlayalım” cevabını vermiş ve “şu gördüğün hamalların yanına git. Onlarla birlikte gemiden un çuvallarını sırtla, karaya taşı, diğer çuvalların üzerine siyaseten koy” demiş.
Delikanlının tepesi iyice atmış.
“Sırtımda un çuvalı taşımak için mi bunca yıl şeyhimin önünde diz çöküp feyz aldım” diye düşünüyormuş.
Kızgınlığını gene de belli etmemiş. Diğer hamalların peşine takılarak limandaki gemiye gitmiş.
Bir un çuvalını sırtlamış.
Hamal başının “siyaseten koy” uyarısını aklına bile getirmemiş.
Uflaya puflaya karaya taşımış ve o kızgınlıkla sırtındaki un çuvalını diğer çuvalların üstüne öfkeyle atmış.
Bu sert vuruş sonucu, çuval patlamış.
İçindeki unlar etrafa saçılmış. Onu gözlemekte olan hamal başı yanına gelmiş ve şöyle demiş:
“Evlat çuvalı iyi taşıdın ama yere indirirken hata yaptın. Ben seni siyaseten koy diye uyarmıştım. Bunu dikkate almadın. Siyaseten demek usulca, dökmeden saçmadan koy demekti... Hayatta her şeyi bir un çuvalını siyaseten indirmek ve koymak gibi yapmalısın. Kırmadan, dökmeden...”
Delikanlı bu son dersin ne kadar önemli olduğunu anlamış.
Günlerce, haftalarca gemilerden karaya un çuvallarını patlatmadan, dökmeden, saçmadan taşımış.
Hamal başı “işte şimdi oldun, şeyhine dönebilirsin” demiş.
Başörtüsü sorunu,
Kürt sorunu,
Alevi sorunu gibi omuzlarımızdaki “hassas” konuları “siyaseten taşımalı, yerine siyaseten” koymalıyız.
TAHRİK ÇANAĞI TUTULMASIN
Yukarıda anlattığım “siyaseten un çuvalı taşımanın” ilk sınavındayız.
Öyle görünüyor ki “başörtüsü/
türban/
şapka.” Adı ne olursa olsun bu sorun çözüm yolunda.
YÖK Başkanı'nın, “yüksek öğrenimde başı örtülü genç kızlara kapıyı açan” bildirisine CHP barikat yükseltmedi.
Tavrı “sessizliğin sesi...”
AKP'nin “yüksek öğrenimde başörtüsünü serbest bırakan bir yasa çıkaralım. CHP oylamaya katılmasa bile, Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası açmasın yeter” önerisi de gereksiz.
Zaten “yüksek öğrenimde başörtüsünü yasaklayan” hiçbir yasa maddesi yok. Fiili durumla çözüm kapıları aralandı.
Tantanasız, alayiş yapmadan, siyasi rant avcılığı moduna girmeden “yumuşak geçişle” zamanın ruhuna uygun bir
çözüm süreci yaşanmakta.
Böylesi fiili durum, “karşılıklı dayatmalara”
tahrik çanağı tutmuyor.
GÜNERİ CİVAOĞLU - MİLLİYET