AK Parti hakkında
kapatma davası açan
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurahman
Yalçınkaya'nın
ülke ekonomisine milyarlarca Dolarlık zarar verdiği gerekçesiyle bazı vatandaşlar tarafından yargılanması için dilekçe verildi. Dilekçeyi kabul etmeyen Yargıtay Başkanlar Kurulu, Başsavcı'nın yargılanmasını isteyen vatandaşlar hakkında ise ‘Başsavcı'ya
hakaret ettikleri' gerekçesiyle dava açtı. Vakit gazetesi yazarı Ali
İhsan Karahasanoğlu, bu traji-
komik durumu ilginç bir şekilde değerlendirdi.
Hakaret eden onlar, yargılanan halk!
Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti’nin kapatılması istemiyle dava açtı. Dava dilekçesinde AK Parti’ye hakaret olduğunu söylesek, “Bir başsavcı,
kapatma davası açtığı parti aleyhine sözler sarfetmeyecek de, ne yapacak? Tabii ki kapatılması istenen parti ile ilgili olumsuz değerlendirmelerde bulunması gereklidir. Başka türlü başsavcılık görevi ifa edilemez ki!” cevabını yapıştıracaklar.
Kısmen haklı da olabilirler.
Ama AK Parti hakkında kapatma davası açacağım diye, halkın % 70’inin kullandığı başörtüye, Cumhuriyet karşıtlığı nitelemesi yapmak da başsavcılık görevinin ifası mıdır?
Bence değildir.
TBMM’nin; anayasa ve kanunda değişikliğe giderek başörtüyü serbest bırakamayacağını iddia etmek, başsavcılık görevinin ifası mıdır?
Bence değildir.
Taa 1930’larda çıkarılan
vergi kanunlarında “cemaatler” kavramı geçtiği halde, 2006’da çıkarılan bir kanuda “cemaat” kelimesi geçti diye, “Laiklik ilkesi çiğnenmiş, cemaat kavramı kanunlara girmiştir” diye kapatma davasına gerekçe
icat etmek, başsavcılık görevinin ifası mıdır?
Bence değildir.
Trafikte bile, kusurlu davranış ile kazaya karışıp, yaralanmalara sebebiyet verdiğinizde, hakim önüne çıkıyorsunuz. Hiç kimse, “Seyahat etmek benim hakkımdır, devlet bana
ehliyet verdiğine göre, direksiyona geçmek de benim hakkımdır” diyerek, yargılanmaktan kurtulabiliyor mu? Tabii ki kurtulamıyor!
Bunun gibi; Başsavcı da, hazırladığı
iddianamede yanlış bilgileri
delil olarak sunduğuna göre, kasti hareket etmiş olmasa bile, en azından kusurlu harekette bulunduğundan, örneğin tekzip edilmiş açıklamaları kapatma davası gerekçesi arasında saydığına göre, vazifesini hakkıyla yapmadığı için yargılanması gerekmez mi?
Gerekir..
Ama izin verilmiyor.. Yargılanamıyor!
Evet; Yargıtay Başsavcısı’nın görev suistimali apaçık ortada. En azından kusurlu davranışları ile, haksız yere suçlamalar getirdiği çok net olarak belli oluyor.
Bu sebeple de, vatandaşlar kendisinden şikayetçi oldular.
Türkiye’nin dört bir yanından, Yargıtay’a şikayet dilekçeleri aktı, Başsavcı’nın cezalandırılması istendi.
Sadece iddianamedeki açık ifadeler sebebi ile değil, verilen iddianame sonrasında, Türk ekonomisinin büyük kayıplara uğradığı, dar gelirlilerin
ekonomik sarsıntı sebebi ile
mağdur oldukları, Türkiye borsalarının büyük kayıplara uğradığı, bu arada da spekülatörlerin büyük paralar kazandığı iddiaları ile de Başsavcı hakkında
soruşturma açılması istendi.
Bana sorarsanız, oldukça soyut gibi görünen bu suçlamada da, aslında haklılık payı var. Zira, somut rakamları ortada olan
İMKB’de hisse senetleri, iddianame ile birlikte % 25’in üstünde değer kaybına uğradı. Daha sonra dava sonuçlanınca da, tekrar bu değerin büyük kısmı geri geldi.. Buradaki değer kaybı ve değer artışıyla, iddianame arasında somut bir sebep-sonuç ilişkisinin varlığını söylemek hiç de zor olmasa gerek.
Bu sebep-sonuç ilişkisi doğrultusunda, hiç kimse, “Ne yapalım; Başsavcı, kapatma davasının açılması gerektiği halde, açmayacak mıydı?” diyemez.
Zira o davanın açılması gerçekten gerekli olsaydı, bence hisse senetlerindeki o değer kaybı da yaşanmaz, davanın sonuçlanması ile de kaybedilen değer geri gelmezdi.
O değer kaybı ve sonradan bir kısmının telafi edilmesi de, kapatma davasının keyfi olduğunun; ekonomi diliyle ifadesinden başka bir şey değildi!
Şöyle düşünün, AK Parti hakkında kapatma davası açılması gerçekten halkın beklentisi ise, ekonomi de bunun gereklerini yerine getirmez mi? İddianame ile birlikte değer artışı gerçekleşmez mi?
Bakın çizelgeye, iddianame ile birlikte değer kaybı yaşandı..
O halde değer kaybının müsebbibi, tek kelime ile Başsavcı’nın kendisidir.
Bunun için de yargılanması gerekirdi.
Yargıtay Başkanlar Kurulu, Başsavcı’nın yargılanmasına izin vermemiş.
Dolayısıyla, Başsavcı’mız yargılanmayacak.
Ama, onu şikayet eden insanlar, kıyısından köşesinden küçücük bir
eleştiri getirmiş iseler, Başsavcı’ya hakaretten yargılanacaklar!
Şimdiden 120 kişi tespit edilmiş ve dilekçelerinde Başsavcı’ya hakaret ettikleri iddiasıyla suç duyurularında bulunulmuş!
Ne diyebiliriz ki, “Şikayet bir ‘hak’tır” deseler de inanmayın.. Siz siz olun, sistemin sahiplerini şikayet etmeyin. Sonra yargılanan onlar değil, siz olursunuz!