Şaban Dişli'nin partideki görevlerinden
istifasını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine
Baykal, ''çok açık biçimde, belgeli, somut, kanıtlı, imzalı, şartları ortaya koyulmuş bir yolsuzluk olayının ortaya çıktığını'' savundu.
''
Cumhuriyet tarihinde bu kadar açık, net bir yolsuzluk olayının ortaya konulamadığını'' ileri süren Baykal, şunları söyledi:
''Dişli'nin genel başkan yardımcılığı görevinden istifa etmesinin nedeni, yolsuzluk olduğu içindir.
Yolsuzluk varsa bunun gereği genel başkan yardımcılığından uzaklaştırmak mıdır? Vatandaş yolsuzluk yaptığı zaman mahkemeye gidiyor, cezaevine giriyor. Genel başkan yardımcısı yolsuzluk yaptığı zaman görevinden istifa edip durumu halletmeye çalışıyor.
Türkiye bunu kabul edebilir mi?
Başbakan 'Ben uygun gördüm' diyor. Sen kimsin de ne hakla onu uygun görüyorsun? Sen af merci misin? Sen Türkiye'nin hukuk sistemi nasıl işleyecek ona karar verme noktasında mısın? Varsa ortada yolsuzluk mahkemeye gider. Dokunulmazlığını kaldırıp yargının önüne çıkmasının yolunu açacak mısınız? (canım uzatmayın bunu böyle bağlayalım) Uzatacağız. Şaban Dişli'nin dokunulmazlığı niye kalkmıyor biliyor musunuz? Çünkü onun arkasından Başbakan'ın dokunulmazlığı kalkar.''
''DENİZ FENERİ DAVASI''
Baykal,
Almanya'da devam eden ''
Deniz Feneri Davası'' ile ilgili bir soru üzerine ise Baykal, Alman savcının iddianamesinin elinde olduğunu, iddianamede, ''Türk hükümeti tarafından, devam eden
tutukluluğa mani olunması için
baskı yapıldığının'' yer aldığını belirtti.
''Anlaşılıyor ki Türk hükümeti bu işle çok yakından ilgili'' diyen Baykal, ''Ortada bir yolsuzluk var, bırakın incelesinler. Sana ne? Sen niye telaş içindesin? 'Aman aman' diye niye müdahale ediyorsun? Bu müdahalenin altında ne yatıyor? Bir siyasi
dayanışma,
ortaklık mı söz konusu?'' görüşünü dile getirdi. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Alman savcısının iddianamesinde, tutuklu olan iki kişiden birisi diyor ki ifadesinde 'ben Türkiye Başbakanı'na verilmek üzere belli bir meblağı Mehmet Gürhan adındaki kişiye verdim'. Mehmet Gürhan da bunu aldığını tasdik ediyor. Bu, çok önemli dayanak noktasıdır. Bizim yargı makamlarının bu dosyayı derhal ele alıp kendi içimizde araştırmamız gerekir. Mehmet Gürhan verdi mi vermedi mi bilemem. Başbakan'a bu paralar intikal etmiş midir etmemiş midir? Vermiş de olabilir vermemiş de olabilir ama vermiş olsa da vermemiş olsa da Başbakan'ın çevresindeki bir
takım insanların Başbakan'a vermek üzere orada para toplandığını kabul etmiş olması olağanüstü önemlidir. Bu toplanan paraların bu amaçlara harcanmış olması, yani bir televizyon kurulmasına ya da başka yolsuzluklara bunun akmış olması, Başbakan'ın 'beni ilgilendirmez' diyemeyeceği bir konudur. Fevkalade önemli bir konudur. Derhal aydınlığa kavuşturulması lazımdır.''
Baykal, bir soru üzerine de yeni dönemde ''Deniz Feneri davasını''
TBMM gündemine getireceklerini söyledi.
Baykal, ''Almanya'daki bir savcı, 'Türkiye başbakanına götürmek üzere ben bu parayı topladım diyor falan kişi, öbürü de ben götürmek için aldım' diye iddianamesine yazacak. Türkiye'de
yaprak kımıldamayacak, kimse bunu yazmayacak, manşetlerde yer almayacak. Bundan daha önemli bir olay olabilir mi?'' dedi.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Baykal, Ana
yasa değişikliği ile ilgili bir soruyu yanıtlarken, AK Parti'nin kapatılması istemiyle açılan davayı anımsattı.
Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinden 10'unun ''AKP, laikliğe karşı faaliyetlerin odak noktasında duruyor'' dediğini belirten Baykal, ''Anayasa suçlu ilan etmiş. Anayasa suçluluğu damgasını yemiş olan bir kadronun Anayasa'yı değiştirmesine göz yummak bir tutarsızlıktır'' diye konuştu.
Başbakan'ın ''laikliğin güvencesi benim'', kendisinin de bunun üzerine ''Ciğeri kediye emanet ederim ama laikliği etmem'' dediğini anımsatan Baykal, ''Bu, ortaya çıktı. Anayasa'yı AKP'ye uydurma projesinden herkes vazgeçmelidir'' diye konuştu.
''İZMİR TARTIŞMASI''
Baykal,
İzmir'deki su sorunuyla ilgili olarak Başbakan Erdoğan'ın, ''
Devlet Su İşleri (DSİ)
baraj yapsın, İzmir Belediyesi de fiyaka yapsın'' dediğini belirterek, bunun ''Başbakan Erdoğan'ın zihniyetini göstermesi bakımınından önemli, vahim bir
iktidar v
e devlet yönetme anlayışını yansıtan bir değerlendirme'' olduğunu söyledi.
DSİ'nin yasa gereği büyük şehirlerde su sorununu çözmekle yükümlü devlet kuruluşu olduğunu anımsatan Baykal, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin de su sorununu çözmek için bir çok girişimde bulunduğunu, Çamlık ve Tahtalı barajlarıyla ilgili çalışmalar yürütüldüğünü anlattı.
''Bütün bunlara çeşitli nedenlerle hükümet engel oluyor, ÇET raporu vermiyor, orman izni vermiyor'' diyen Baykal, şunları kaydetti:
''Sayın Başbakan sen nerenin Başbakanısın? Türkiye'nin Başbakanıysan o Türkiye'ye İzmir dahil değil mi? Sen kendini Türkiye'nin ve İzmir'in Başbakan'ı olarak görmüyor musun? DSİ'nin görevi İzmir'e de
hizmet etmek değil mi? Sen İzmir'i yok mu sayıyorsun? Bu nasıl bir düşmanlıktır? Bir süre önce maalesef çok üzüntü verici değerlendirmeler yapmıştı İzmir ile ilgili olarak. Şimdi zihniyet çok açık bir şekilde söylüyor. Bu Başbakan'ın İzmir'e karşı büyük bir husumet içerisinde olduğunu gösteriyor. Başbakan İzmir halkından derhal özür dilemelidir ve İzmir halkına bu üslubuyla yaklaşmanın hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu görmelidir. Bu üslubunun karşılığını düşürmek istediği, fethetmek istediği İzmir kalesinden alacaktır.''
Yerel seçimlerdeki hedeflerinin ''sosyal demokrat düşünceyi olabildiğince kentlerde
egemen kılmak'' olduğunu ifade eden Baykal, bu doğrultuda çalıştıklarını, ikili husumet, kızgınlık ve hesaplaşma anlayışı içinde olmadıklarını kaydetti.
PARTİ TÜZÜĞÜNDEKİ DEĞİŞİKLİK ÇALIŞMALARI
Baykal, bir soru üzerine parti tüzüğündeki değişiklik çalışmalarının da yerel seçimlerle ilgisinin bulunmadığını, partinin programını ve tüzüğünü yeni bir biçimde ortaya koymak istediklerini bildirdi.
CHP'nin programında yer alan konuların, CHP iktidarda olmasa da Türkiye'de yaşama geçtiğini savunan Baykal, şöyle devam etti:
''Biz, idam cezasıyla ilgili
düzenleme getirdik, o yaşama geçti. Biz evlilik birliğinin sona ermesi halinde kadın haklarıyla ilgili bir düzenlemeyi öngördük, biz iktidarda olmadan da yaşama geçti bunlar. Türkiye yeni bir Türkiye, dünya yeni bir dünya, sosyal
demokrasi yeni sorunlarla karşı karşıya. Ağırlaşan krizler var bunlara yönelik bir program yapma çabasındayız.
Parti programına yönelik de 'hantal' ifadesini kullanmadığımı arkadaşlar kanıtladılar. Partimizin işleyişinin daha dinamik, daha hızlı ve esnek bir şekilde belirlenmesi gerekir. Kurullara, organlara dayalı bir işleyiş içindeyiz. Günümüzde sorumlulukların organlara dağıtılması verimliliği bir ölçüde engelliyor. Herkese ait olan bir sorumluluk kimseye ait değilmiş gibi bir görüntü oluşturuyor. Bunu değiştirmek istiyoruz. Hareketli bir CHP'yi sağlamaya çalışıyoruz.''
AA