Anayasa ve kriz
CHP lideri
Baykal,
Cumhuriyet gazetesinden Mustafa Balbay'a verdiği demeçte, 2008'i "Anayasa krizi yılı" ilan etmiş.
Baykal, anayasa değişikliğiyle ülkenin çizgisinin değiştirilmeye çalışılacağı öngörüsünde bulunmuş.
Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek de
Yavuz Donat'a, Baykal'ın açıklamalarını öngörmüş gibi, anayasa değiştirmenin zorluğunu anlatmış.
Bir de benzetme yapmış, "
Ağrı Dağı'nın yerini değiştirmek gibi bir şey..."
Gerçekten de öyle.
Çünkü statüko direniyor.
Aslında sahip çıktıkları
darbe anayasası.
Kürt'ü, bireyi, insanı yok sayan, devleti tek güç kabul eden bir anlayışın ürünü.
Bu anayasanın sağladığı gücü kaybetmek istemeyen kesimler de var.
Çeşitli araştırmalar yapan bir tanıdığım var.
Anayasa değişikliği nedeniyle
Türkiye'nin önüne konulabilecek mayınlı konuları çıkarmışlar.
Tıpkı karayollarındaki karanlık noktaları tespit etmek gibi.
Bunlar, Türkiye'de gündemi değiştirmek,
halkı endişeye sevk etmek için kullanılabilecek karanlık noktalar aslında.
Tıpkı
Hrant Dink suikasti gibi.
Tıpkı son dönemlerde yükselmeye başlayan rahiplere yönelik saldırılar gibi.
Elimde Açık Toplum Enstitüsü'nün hazırladığı bir
kitapçık var.
100 konuda AB'nin günlük hayatımıza etkilerini derlemişler.
İçilen suyun temizliğinin garanti altına alınmasından, çevreyi kirleten tesislere yasağa, tüketiciye sağlanan haklardan, cinsel suçlarda kız-kadın ayrımının kaldırılmasına kadar insanların yaşamını belirleyen, etkileyen konular bunlar.
Yasalarda değişiklik yapıldığı, AB ile uyum sağlandığı için değiştirilmesi gündeme gelen konular.
Statüko yanlılarına kalsaydı, uygulamalar aynen sürecekti.
Çünkü "AB yolunda yapılan" değişimlere de karşı onlar.
Ama Türkiye değişiyor.
Direnişe rağmen değişiyor ve gelişiyor.
Alttan gelen bu değişimin hukuk yapısında kendini yansıtmaması mümkün değil.
Çünkü halk yakın tarihte ilk defa tek tek birey olarak gücünü gördü.
Cumhurbaşkanını neredeyse doğrudan seçti.
Kendinde böyle bir güç gören insanların, devletten daha iyi
hizmet almak, daha çağdaş bir hukuk düzeninde yaşamak, daha saygı görmek gibi beklentilerinin olması kaçınılmaz.
Bu anayasanın
laiklik, sosyal devlet ilkesi, üniterlik, dil gibi değiştirilemeyecek hükümleri var.
Bunun dışındaki hükümlerinin ise tadilatla düzelemeyeceği ortada.
O yüzden 2008'i kriz değil, çağdaş ve demokratik bir anayasa yılı fırsatı olarak görmek daha doğru olur.
Tabii, yol üzerindeki mayınlardan gözümüzü hiç ayırmadan.
ERGUN BABAHAN/SABAH