Artı, gizli çekimi yapan o çıkasıcası gözden, bunu internette yayan o rezil varakpareye, kumpasa şöyle veya böyle karışmış olan her şahıs ve her kurum da yine birer a-l-ç-a-k-t-ı-r!
Çünkü siyasi mücadelede bel altından vurmak ve insani
tercih ve zaaflardan yararlanmaya kalkışmak, ahlaksızlığın, şerefsizliğin ve iğrençliğin en üst seviyesidir. Ve yukarıdaki insani tercih ve zaaflar da, dereceleri ne olursa olsun, bu ikinci türden ahlaksızlığın, şerefsizliğin ve iğrençliğin yanında sütten çıkmış ak kaşık kadar masum kalırlar.
Dolayısıyla,
Baykal'a ve ailesine bütün kalbimle geçmiş olsun diliyor ve maruz kaldığı a-l-ç-a-k saldırı karşısında kendisini sonuna kadar savunacağımı alenen ilân ediyorum.
OYSA ben o
Deniz Baykal'ı sevmem! Bir nebze sevmem. Günahım kadar hazetmem. Geçtim altı oklu partiyi alenen aşırı sağ bir kuruma dönüştürmesini, daha ötesi, aynı partiyi artık yarı – faşizan söylemlerle bile haşır neşir etmesinden dolayı sevmem.
Bana göre, zaten
demokrasiyi tam özümseyemeyen ama yine de bazen kısmi “ileri” adımlar atan
CHP,
Antalya milletvekilinin sultası altına girdikten sonra tekrar aslına rûcû etti. “Tek parti” döneminin diktatoryal ideoloji ve pratikleriyle yeniden yekvücut oldu.
Dolayısıyla da, Baykal'ı sevebilmem söz konusu değildir ve onun kurum liderliğinden
tasfiye edilmesini yine bütün kalbimle arzulamak benim için en
doğal ve en mantıki tutumdur. Ancaak…
ANCAĞI şu ki, ne gariptir ki esas olarak CHP'ye yakın kalemşörlerin talep ettiğinin tam tersine, ben Deniz Baykal'ın asla ve katla
istifa etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Zira böyle bir istifa komplocu a-l-ç-a-k-l-a-r'ın hedefe varması anlamına gelecektir.
Dolayısıyla da zoraki bir görev bırakma sırf CHP açısından değil, Türkiye'de iyi kötü varolan demokrasi kültürü ve rejim geneli açısından bir “teslimiyet” simgesine dönüşecektir. Oysa hem altı oklu kurum, hem de diğer tüm partiler bu teslimiyeti reddetmelidir!
O tüm
siyasi partiler ki asla, ama gerçeksen asla ve asla, aynı CHP'yi eleştirirken, a-l-ç-a-k-l-a-r-ı-n düzenlemiş olduğu kumpası dillerinin ucundan dahi telaffuz etmemelidir! Aksi takdirde, böyle bir kolaycılık bel altına vuruştan medet ummak anlamına gelir.
Yoksa bu da başka bir alçaklığa tekabül eder ki, eh işte, şerefsizlik madalyası kazanır.
O halde şimdiki acil görev, yalnız liderlerini daha bir müddet sahiplenmek zorunda olan CHP'lilerle sınırlı kalmıyor.
Ülkemizdeki
politika mihraklarının tümünü birden kapsıyor. Yani, o a-l-ç-a-k
kaset artık yoktur; zaten olmamıştır ve zaten olmayacaktır ki, nokta!
Öte yandan, Baykal'a yönelik komplonun
iktidar partisi tarafından düzenlendiğine dair iddialarının da hiçbir kanıtı yoktur. Bunu uydurmak, başka türlü bir bel altı vuruştur. Kaldı ki, gerek aynı partinin şimdiye dek takınmış olduğu son derece ağırbaşlı tutum, gerekse mantıki açıdan kumpasın o iktidara öyle fazla puan sağlayacak olmaması, “suçlu”nun bizzat CHP bünyesinde veya yakın çevresinde aranması gerektiği tezini güçlendirmektedir.
Üstelik işin dobrası, Latino – güneyli kategoriye giren ve Protestan ahlâkperestliğiyle ilgisi olmayan bir Türkiye'de “çapkınlık” (!) öyle ahım şahım bir siyasi handikap değildir! Uçkuru haydi haydi düşük Mitterrand,
Papandreu,
Berlusconi falan, onların oda mahremiyeti ne Fransa'da, ne Yunanistan'da, ne de İtalya'da
seçmen tercihini etkilemiştir.
Dolayısıyla da, işte tüm bunlardan ötürü, günahım kadar hazetmesem bile a-l-ç-a-k-l-ı-k karşısında sonuna dek savunacağım Deniz Baykal CHP liderliğini şu an bırakmamalıdır. Sultası altında aşırı sağ bir kuruma dönüştürdüğü partiden daha sonra istifa etmelidir.
NOT: Bu yazı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın istifa kararını açıklamasından önce yazılmıştır.
HADİ ULUENGİN-HÜRRİYET