Baykal’a bir artı bir eksi puan

Ahmet Taşgetiren, CHP lideri Baykal'ın çarşaf açılımından yola çıkarak Baykal'a not verdi.

Baykal’a bir artı bir eksi puan

Baykal'ın "çarşafa altı oklu rozet" jesti, dört türlü tepki aldı. Bir grup, bunu "CHP'nin açılımı" olarak niteledi ve buradan yola çıkarak siyasette umutlu yarınlar türetti. İkinci grup, bu harekete kuşku ile yaklaştı, "çarşafa rozet"in sadece oya ve yerel seçimlere yönelik bir çıkış olduğunu, Baykal'ın ve CHP'nin başörtüsüne özgürlük talebine olumlu bir yaklaşımın söz konusu olmadığını düşündü. Bu iki grup, CHP'nin dışında yer alan çevre idi. Üçüncü bir grup, CHP içinde, bunun, hem partinin modernleştirici çizgisi ile çeliştiğini, hem de "başörtüsüne özgürlük" umudu oluşturacağını, oysa CHP'nin AYM'ye başvurusunun mürekkebinin bile henüz kurumadığını söylemekteydi. Yine CHP içindeki bir grup ise, bu jestin hem partinin muhafazakar kesimlere açılımı demek olduğunu, bu yönüyle partinin daha geniş halk kesimlerine ulaşmasına imkan vereceğini, hem de, partinin "Din düşmanı" gibi suçlanmasının önüne geçeceğini düşünmekteydi. Acaba gerçek hangisi idi? Tabii, bunun cevabını sürecin başlangıç vuruşunu yapan parti lideri Baykal verecekti. Verecekti ama, yapılacak her değerlendirmenin bir yandan parti içinde bir yandan bu yeni CHP talipleri nezdinde zülfi yare dokunma ihtimali vardı. "Açılım yorumcuları"nı mutlu etmeliydi. Çarşafla gelenleri mutlu etmeliydi. Parti içindeki çağdaş yaşamcıları mutlu etmeliydi. Anadolu insanı ile ilişki içinde bulunan partilileri mutlu etmeliydi. Yani bu girişim bir tek oyun kaybına yol açmamalı, aksine CHP etrafında bir iyimserlik halkası oluşturmalıydı. Fikret Bila (Milliyet) sordu, Baykal cevapladı. "Bir artı" dedim, Baykal'ın artısı, "Tek parti dönemi uygulamalarını bugün örnek alınamayacak olumsuz uygulamalar olarak nitelemesi" oldu. Bakın işte şöyle: "-Ben partiye gelmiş örtülü bir kadını nasıl geri çeviririm? Tek parti zihniyetine mi dönelim? Biliyorsunuz, tek parti döneminde, Kızılay'a, Atatürk Bulvarı'na köylüleri poturlu, şalvarlı diye sokmazlardı. Şimdi CHP'den beklenen, bu zihniyetin bir uzantısı gibi davranması mıdır? Tek parti dönemine dönmesi midir?" Sonra Baykal, tek parti döneminde Aşık Veysel'e yapılan muameleyi hatırlatıyor: "- Ne yani, bu insanlarımıza Aşık Veysel'e yapılan muamele gibi muamele yapmamız mı isteniyor? Tek parti döneminde Kızılay'a poturlu, şalvarlı diye sokulmayanlar arasında Aşık Veysel de vardır. Aşık Veysel, Atatürk'le görüşmek üzere yola çıkar. Yollarda ne bulduysa, çoğu kez yürüyerek, konaklayarak Ankara'ya gelir. Kızılay'da bulvara geldiğinde jandarma, Aşık Veysel'i kıyafeti nedeniyle çevirir. Bulvara sokmaz. 'Kıyafetin uygun değil' der. Aşık Veysel, çaresiz, bulvardan döner ve Atatürk'le görüşemez. Şimdi bizim insanlarımıza o dönemdeki gibi davranmamız mı bekleniyor? 'Senin başın örtülü, sen poturlusun, çarşaflısın, şalvarlısın, parti merkezine giremezsin, gelemezsin' diyebiliriz miyiz? Bu halk bizim. Biz Cumhuriyet Halk Partisi'yiz. Adı üzerinde halk partisi, halkın partisi. Kıyafetin siyaseti olur mu?" Bu iyi. Ama Baykal, bu "iyi"den sonra, bir "kötü" yü devreye sokuyor. Mesela buradan yola çıkıp, "başörtüsü yasakları"nı da eski CHP yaklaşımı olarak görüp reddetmek yerine o konudaki eski CHP mantığında ısrar ediyor. Baykal önce "açılım umutları"nı suya düşürmek pahasına "açılım mı dediniz, ne açılımı" anlamına gelecek bir tepki veriyor; diyor ki: "-Benim ağzımdan hiç 'açılım' sözcüğünü duydunuz mu? Ben hiç 'açılım' demedim. Açılım, planlı, programlı olur ve kesime ulaşmayı hedefler. Böyle bir şey yok." İşte bu. Şayet bu "Baykal'daki eski çizgi"yi görmeye yetmiyorsa, Fikret Bila'ya söylediği şu sözler üzerinde de düşünülebilir: "-Devlete türban, çarşaf giydirilmesine müsaade etmeyiz. O ayrı bir konu. Bizim üniversitelerde türbanla ilgili tavrımız değişmez. Anayasa, Anayasa Mahkemesi kararları ortada. Danıştay kararı, AİHM kararı ortada. Partimizde başı örtülü olanlar veya son dönemde katılanların da bizden böyle değişiklik talepleri yok. CHP'yi, politikalarını bilerek geliyorlar." Eğer Baykal ve "açılım" üzerine umuda devam etmek istiyorsak, tabii ki, bu sözlerin de bir "te'vil" yolu var. "Ne olacaktı yani, Baykal'ı parti içinde boğmaya hazır laikçi, çağdaş yaşamcı kadroları susturmak başka türlü nasıl mümkün olabilir. Baykal takiyye yapıyor canım!" der, kendi kendinizi inandırırsınız. Tabii, "artı"yı görmemek olmaz. Baykal'a, yani bir CHP liderine "tek parti dönemini" yargılatan iradeyi kutlamak lazım. Buradan bir ümit çıkarılacaksa, o da, diyelim bir başka takvimde bir başka CHP liderinin de çıkıp, "AYM'ye başörtüsüne yasak kararları çıkartmak için seferber olan CHP mantığına mı dönmeliyiz?" sorusunu soracağı zamanların geleceğidir. Ben diyorum, millet terbiye eder! Ben olaya, CHP rozeti ile çarşaflı kadının onurlandırıldığı mantığıyla bakmıyorum, başörtülü - çarşaflı her ne ise, bu memleket kadınının, CHP'yi nasıl terbiye ettiği noktasından bakıyorum. Buraya bir de, CHP'nin Antalya'dan Mustafa Akaydın'ı belediye başkan adayı olarak gösterdiği bilgisini ekleyelim. Bu zat, Üniversiteler Arası Kurul Başkanı iken, başörtüsü karşısında en katı duruşu sergileyenlerdendi. AHMET TAŞGETİREN-BUGÜN
<< Önceki Haber Baykal’a bir artı bir eksi puan Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER