İşte Baykal’ın konuşmasından satır başları:
Çiftçi esnaf ezilmiştir, öğrenciler işsiz bırakılmıştır.
Millet yoksullaştırılmıştır. Bunun haklı bir nedeni yoktur.
Türkiye tüm tarihi boyunca borçlandığından daha fazla borçlanmıştır.
Türkiye’nin en itibarlı sanayicileri
intihar eder hale gelmiştir.
Ekonominin hali bu. Bu mağduriyetlere
iktidarın çare aradığını söylemek zor.
KURUMLAR BİRBİRİYLE ÇATIŞIYOR
Bu yüzden iktidar oy kaybediyor. O yüzden yapay gündemler yaratıldı. Durduk yerde tartışmalar yaratıldı. Devlet kurumları birbiriyle çatışır hale geldi. İktidar oy kaybediyor. Yapay ve
ülkeye çok zarar verecek yaklaşımların içine giriyorlar.
Çare dürüstlüktür. Ekonomik sorunlara sahip çıkmaktır. Oysa Türkiye’nin gündemi hükümetin çabasıyla her an her şey olacakmış gibi bir noktaya sürükleniyor. 8 yılı bulan bu AKP iktidarının ülkeyi getirdiği noktada artık yeni bir arayışın kaçınılmaz hale geldiği yeni bir noktadayız.
Yeni bir başlangıç mutlaka gerekiyor. Türkiye’de yarın seçimden sonra işbaşına bu hedeflerin önemini kavramış bir iktidar gelmelidir.
YENİ EKONOMİ POLİTİKASI LAZIM
Yeni bir ekonomi
politikasına ihtiyaç var. Türkiye sadece dışarıdan
kredi almayı en öncelikli politika tercihi olarak kabul eden bir ekonomi anlayışından çıkmalıdır.
Anlayış borçlanmayı arttırmaya değil borçlanmayı azaltıp
ekonomik büyümeyi arttırmaya, ihracatı arttırmaya yönelik daha kolay
rekabet edecek tedbirleri her alanda uygulayarak makul bir süre içinde borca mahkum olmaktan çıkarıp kendi ayakları üzerinde durmak olmalıdır.
Arabayı atın önünden alıp arkasına koymalıyız. Türkiye’nin en değerli iktisatçıları. Kriz döneminde deneyim kazanmış insanları bu doğrultuda Türkiye’ye yeni bir ekonomi politikasını kazandıracaklardır.
TARIMA DESTEK İKİ KAT ARTMALI
Bir diğer konu tarımdır. Tarımı bugünkü haliyle kaderine terk edemeyiz. Bugünkü desteğin iki katı
destek olmadan tarımın sorunlarını düzeltemeyiz. Tarıma ve hayvancılığa yeni iktidar döneminde özel önem verilmesi zorunludur. Şu anda Türkiye’de çok temel sosyal sorunlar birikmiştir.
EMEKLİYE VERİLEN DESTEK TOPLUMUN TEMELİNİ DESTEKLER
Ele alınması gereken kesimlerin başında
emekliler geliyor. Türkiye yeni iktidar döneminde emeklilerine görülmemiş bir anlayışla sahip çıkmak zorundadır. Türkiye bir aileler toplumudur. Bizim toplumumuzun atomu bireyin ötesinde ailedir. Ailelerin dertleri ortaktır. Ailede işini kaybeden birinin sorunu sadece o kişinin değil bütün ailenin sorunudur.
Hiçbir emekli insan parasını sadece kendisi için harcamaz. Eğer işten atılmışsa oğlunun ve boynu bükük çocuğu için de harcar. Eğer emekliyi destekliyorsanız bilin ki o destek toplumun en temeline kadar gider. Emekliler konusu yeni iktidar döneminde büyük önem taşımaktadır.
ÖĞRETMENLERE SAHİP ÇIKILMALIDIR
Hiçbir unsur olmada da eğitimin yapılmasını sağlayan en temel unsur öğretmendir.
O yüzden öğretmenlere çok ciddi sahip çıkmak gerekir. Sözleşmeli, yarım zamanlı gibi sorumsuzluklardan çıkaracak en etkili şekilde görev yapmasını sağlayacak bir eğitim politikasına ihtiyaç vardır.
4C SONA ERECEK
Türkiye’de esnek çalışma şartları yaratacağız diye karmakarışık bir tablo yaratılmıştır.
CHP iktidarında sürekli çalışan işçilerimizin hiçbiri 4C’ye mahkum edilmeyecektir. 4C uygulaması sona erecektir. Çünkü o sosyal devletin çalışma şartlarına yönelik şartların inkarı anlamına gelmektedir.
Yoksulluk haritası çıkarılacaktır. Yardıma ihtiyaç duyulan aileler tespit edilecektir.
Aileye
yardım kadınlar üzerinden yapılacaktır. Kadınlar devletin yardımında
işbirliği yapacağı unsur olacaktır.
Her ailede mutlaka iş sahibi olmasını gerçekleştirmek için devlet her imkanı kullanmaya yönlendirilecektir.
DOKUNULMAZLIKLAR KALDIRILACAKTIR
Yolsuzluklarla mücadele yeni iktidarın temel hedeflerinden biri olacaktır. Bunun en temel adımı ise milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması olacaktır. Artık milletvekili olmak hukukun üzerinde olmak anlamına gelmeyecektir.
Bunun üzerinde durmayı imtiyazlı olmayı övünmek için değil utanmak için bir gerekçe sayacağız.
DARBE SİYASETİ, YOK DA DARBE TİCARETİ VAR
Bir süreden beri Türkiye’de bir
darbe tartışması yaşanıyor. Herkes bunu konuşuyor. Dün
Genelkurmay Başkanı neredeyse mahcubiyet içinde darbe kelimesini ağzına almak zorunda kaldı.
Türkiye askeri müdahaleyi en son 12
Eylül 1980’de yaşadı. Son günlere kadar Türkiye’de bir darbe tartışması yaşanmadı. Bugünkü iktidar 8. yılını yaşıyor. Ortada bir darbe yok ama bir darbe söylemi var.
Darbe kelimesi ortada bir darbe girişimi olduğu için mi yoksa başka hesaplar için mi gündeme geliyor? Gerçekte var mı böyle bir şey. Böyle bir şey olduğuna dair somut hiçbir şey ortaya çıkmadı. Darbe
siyaseti, yok da darbe ticareti var.
Önemini kaybetmiş siyasiler “Acaba darbeyle bana bir hayatiye zerk edilir mi” deniyor. İlk kez bu konuyu ne zaman ciddiye aldık Genelkurmay başkanlığı’nda bir irtica
eylem planı hazırlandığına ilişkin somut iddiaları ağzına alıp konuşmaya başlayınca. Biz de ihtimalleri sıraladık bu olay
Genelkurmay Başkanının bilgisi dışında mı bilgisi dahilinde mi. İkisi de vahim.
Araştırıldı anlaşıldı ki
belge fotokopi. Fotokopiyle bu iddia ispat edilmez dediler. 4.5 ay sonra biri
mektup yazıp “orijinal belge bende” dedi. Bu belgeyi de postayla
Ergenekon savcılarına gönderildi. Evet belge elimizde dediler. Önemli inceleyelim dedik.
Adli Tıp’a sevk edildi. Böyle olması muhtemeldir dendi. O
Adli Tıp ki kadrolaşma anlayışıyla oluşturulmuş.
ALBAY BELGEYİ ELDİVENLE TUTTU
Bu belgeyi altında imzası olan albaya verdiler incele diye adam dedi ki ben bunu tutmam çünkü tutarsam
parmak izim olur. Eldivenle tuttu o belgeyi.
Adli Tıp sabıkalı bir kurum. Üzmez olayından,
Garipoğlu olayından biliyoruz.
Ne oldu bu iş? Nerede o
tanık. Niye çıkarmadınız. O CHP’yi de suçlamak istiyordu. Ortada bir iddia var. O iddia doğruysa çok önemli değilse daha da önemli.
Şimdi onu eskittik yenileri gelsin. Artık Dursun Çiçek’le
reyting yok. Senin derdin reyting mi işin özüyle mi uğraşmak.
Bir askerin
komutanını vuracağı söyleniyor. Ne oldu adamı aldılar bıraktılar.ikinci bir kez alınması gündeme geldiğinde çekti vurdu onur intiharıyla.
Ne oluyoruz kardeşim. Bu insan ölümün kapısındayken çok net bir şekilde maruz kaldığı haksızlığı tekrar ifade ediyor kızına diyor ki “iyi yetiş iyi oku benim başıma gelenlerin hesabını sor.”
ARINÇ’A SUİKAST SANKİ AŞK-I MEMNU
Başbakan yardımcısına suikast var dediler. Arkasından yeni bir heyecan daha. Sanki Aşk-ı Memnu dizisi.
Her hafta millete nasıl bir
senaryo sunalım. Haydi çocuklar çalışın daha da yüksek heyecan ve gerilim yaşatın deniyor.
Her hafta yeni bir senaryo. Birileri bir yerde yazıyor. Başkaları başka bir yerde sahneye koyuyor.
Yürüyün kozmik odaya dediler. İçinden patatesler çıktı. O tamamlandı yapılan resmi açıklama yasalara aykırı hiçbir şey bulunmamıştır.
Bu açıkça gösteriyor ki işin içinde sistemli bir şekilde Türkiye’nin önüne bazı suçlamalar taşınıyor.
Şimdi de daha da yüksek bir gerilim üretecek diye yeni bir
darbe planı iddiası ortaya atıldı.
Neymiş Fatih
Camii bombalanacakmış, jetimizi düşürecekmişiz, 200 bin kişi tutuklanacakmış.
Bu da devletin resmi planıymış. İtham birden falan
yarbay filan albay olmaktan çıkıyor tatbikat hazırlıklarıyla 1. Ordusu’yla TSK oluyor.
Bu plan 7 yıl önce yapılmış bu sürede kaç
Taner komutan gelmiş geçmiş. O plan orda duruyor. O plan şahsa bağlı değil. Devletin resmi planı.
O kadar zaman geçiyor sonra birileri ortalığı ayağa kaldırıyor.
BUNU KİM YAPTI
Genelkurmay Başkanı “Bunlardan kimler yaralanıyor” diyor. Bunu kim yapıyor. Bu önemli bir soru. Bu önemli bir konu. TSK’yı böyle ulu orta doğruluğu kanıtlanmamış ithamlar iddialar ile Başbakan ve hükümet üzerinden suçlamanın mazur görülebilir bir tarafı yoktur.
Birisi yapsa sorumsuzluk yapıyorsun diyerek üzerine yürünebilir ama yapan başbakan.
Bizden önce başbakan kafasında başbakan kendisine yansıyan iddiayı inceleyecek ve bir hükme ulaşacak ve bunu yaparken de kimseyi incitmeyecek tedbirini alacak ve konuyu netleştirecek.
“Ben de bilmiyorum bana da öyle geldi” diyerek ortalığı karıştırmak sorumsuzluktur.
Senin görevin tüm kurumlara sahip çıkmaktır. Eğer ortada gerçekten böyle bir planı varsa sen ona nasıl tahammül edersin derhal Genelkurmay Başkanı’nı görevden almalısın.
“
Hayır almayacağı”, “E ne yapacaksın”, “Yıpratacağım”. Sen neyi, yıpratıyorsun.
Ortada güven mi yok. Devlet kurumları birbirine güvenmeden nasıl çalışacak. Sadece boş çıkan ithamlar var.
Bir tane ciddi konu çıktı mı ortaya.
Albay Çiçek olayında ne oldu? Ne oldu suikast iddiaları? Ne oldu
Başbakan Yardımcısına suikast iddiası. Yok kağıdı yutuyordu, elinde su vardı. Bunlar senaryoda olur ama devlet anlayışında olmaz.
BAŞBAKAN NE ÇIKACAĞINI BİLİR
İktidar köşeye sıkışmış
halın sırtını dönmeye başladığını görmüş Türkiye’nin istikrarını tehlikeye atmaktan çekinmiyor.
Başbakan çıkmış “Kim bilir daha neler çıkacak” diyor. Sen bilirsin. Sen bilirsin.
Bakalım cami
bombalama ve jet düşürme dışında ne gibi heyecan unsurlarıyla karşı karşıya kalacağız.
Başbakan
sivil dikta sözlerine büyük dikta gösteriyor.
Başbakan’ın yönetiminde tek partinin devlete, devlet kurumlarına
egemenliğini tesis etmeye dönük sistemli bir çabanın götürülmekte olduğunu görmüyor muyuz.
Türkiye’de medya, demokratik toplumun en temel ayağı, yavaş yavaş ortadan kaldırılmaya yönelinmedi mi.
Medyada yepyeni oluşumlar ortaya çıkıp
özgür basın temelinden değiştirilmek istenmedi mi.
Türkiye’nin ikinci büyük kurumu devlet olanaklarıyla damadının başında olduğu kuruma satın aldırılmadı mı?
EN BÜYÜK MEDYA GRUBU BASKI ALTINA ALINDI
Türkiye’nin en büyük medya grubu mali
baskı altına alınmadı mı?
Bunlar hangi amaca yönelik yapılmadığı görülmedi mi? Korkunun egemen kılındığı, iş adamlarının korktuğu, medyanın korktuğu bir gerçek değil mi?
Daha dün sivil dikta söyleyenleri şikayet ediyor daha sonra da açılışımızı sadece 5 tv veriyor diye esip gürlüyor.
Demokraside var mı böyle bir anlayış. Başbakan üzerindeki bu
vesayet anlayışını ortadan kaldırmak için diyor ki dikta bizimle son buldu.
CHP diktayı gerçekleştiren partidir diyor. Bunların ne kadar boş olduğunu biliyoruz.
Dikta bizimle son buldu diyor. Yani 2002’ye kadar Türkiye’de dikta varmış..
Bu dikta Ecevit’in mi diktasıydı. CHP dikta dönemini gerçekleştiren partidir diyor. Dilinin altındaki baklayı çıkarması lazım.
TÜRKİYE AĞZINDA GÜMÜŞ KAŞIKLA DOĞMADI
Diktayı kurdunuz dediği kişi kim. Şu bir gerçek. Türkiye ağzında
gümüş kaşıkla doğmuş asilzade çocukları gibi ortaya çıkmış bir ülke değildir.
Türkiye varlığını büyük bir
milli mücadele ile şerefiyle kazanmış olan bir millettir.
Türkiye muharebe meydanlarında kurulmuştur. Bu bizim tercihimiz değil. Türkiye bu mücadeleyi yaparken Tayyip Erdoğan’ın zihniyetinde olanlar o işgali yapanlara destek veriyorlardı.
Türkiye kurulduğunda asker iktidardaydı ama
Mustafa Kemal siyaset yapacak olan üniformasını çıkaracak dedi.
Atatürk daha o zaman söyledi bunu.
Şimdi kimi itham ediyor. Atatürk’ü itham ediyor ama açıkça söyleyemiyor. O zamanki kadrolar tek parti dönemini kurumsallaştırmak için çalışmadılar.
Bütün bilim adamları bunu bilir. De Verge’yi hatırlatırım Başbakan’a. Onun için çok partili döneme geçiş denemeleri yapıldı.
Türkiye’yi çok partili hayata o kadrolar taşıdı. 1950’de halkın oyuyla iktidarı devrettiler.
Demokrasinin kurumsallaşmasında Türkiye’nin önünü onlar açtı. Demokratik ülkeyi devrettiler şimdi o ülkede iktidar bir yayın grubunu diz çöktürmek için zulüm uyguluyor.
Sana teslim edilmiş Türkiye’yi sen geriye çevirmeye çalışıyorsun.
KIZILAY’DA İŞÇİLER DEĞİL BAŞBAKAN DİRENİYOR
Kızılay’daki tablo giderek ağırlaşarak devam ediyor. Bu, sosyal bir konu olmaktan çıkmaya başlamış bir insanlık sınavı konusu haline gelmeye başlamıştır.
Kızılay’da
Tekel işçileri direnmiyor, Kızılay’da başbakan direniyor.
Orada yaşanan olayları doğru anlamak lazım. İşçiler en
doğal hukukun elinden alınmamasını istiyor.
AKP içinde bile vicdanlı insanlar bir çıkar yol bulmak için devreye girdi. Açlık grevine ara verildi ama Başbakan o kaba üslubuyla geldi ve çözüm sağlanamadı.
Başbakan bu anlayışını süratle değiştirmelidir.
Avrupa Parlamentosundan milletvekilleri gelmeye başladı. İktidarın bir an önce konuya bir çözüm bulmasını
tavsiye ediyorum.