Baykal’ın siyasete yeniden döndüğü 2000’de ortaya çıkan ve MGK’ya sunulduğu ileri sürülen Gizli
Kürt Raporu, Perinçek’in evinden çıktı. Solu bölen
rapor, belki de birkaç ay sonra tekrar
CHP koltuğuna oturan Baykal’a yaradı.
***
Tarih, 30 Haziran 2000… İlk açıklamayı, dönemin baş
bakanı
Bülent Ecevit yapmıştı.
Diyarbakır gezisi dönüşü
merhum başbakanın, devletin istihbarat bilgilerine dayandırarak söyledikleri gündeme
bomba gibi düşmüştü: “CHP’nin
HADEP’le
işbirliği yaptığı duyumunu aldım. Bunu CHP’nin yapmasından büyük üzüntü duydum. Bu işbirliği sürerse kamuoyuna açıklama yapmayı düşünüyorum.” Nitekim bu açıklamayla gerçekten büyük bir
gürültü kopmuştu. Gazetecilerin maillerine gönderilen raporun detayları bir gün sonra manşetlerdeydi. DSP lideri Ecevit ile CHP lideri
Altan Öymen’in günlerce süren polemiği de bundan sonra başlamıştı.
DSP ve CHP’yi içine alan bir
tartışma, özellikle ‘sol’ siyasi çevreleri tam anlamıyla ikiye bölmüştü. Peki, Ecevit’in bahsettiği istihbarat raporu neydi? ‘CHP ve Kürt Sorunu’ başlıklı bu raporun
Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı tarafından hazırlandığı, hatta Haziran 2000’de Milli
Güvenlik Kurulu’na (MGK) sunulduğu öne sürülmüştü. Ardından yaşanan tartışmalarla raporun sahte olduğu ileri sürüldü. O dönemde yazılanlara göre, CHP-HADEP ittifakını konu alan raporda Altan Öymen’in genel
başkanlık yaptığı dönemde CHP’li bazı isimlerin
Avrupa’daki
PKK terör örgütü mensuplarıyla görüştüğü iddia ediliyordu. Ayrıca, yakında CHP’nin il ve ilçe örgütlerinde seçimlerin olacağı,
Deniz Baykal’a yakın isimlerin
tasfiye edilmesi için birtakım çalışmaların yapıldığı ifade ediliyordu.
Aslında rapor, CHP üzerinden dönemin sol partilerini karşı karşıya getiriyordu. DSP lideri merhum Ecevit, bu rapora dayanarak CHP Genel Başkanı Altan Öymen’e yüklendi. Bu durum, 18
Nisan 1999 seçimlerinde CHP’yi
baraj altında bırakan, sonra da
istifa eden Deniz Baykal’a yaradı. O dönem sade bir parti üyesi olan Baykal, HADEP ve PKK’lılarla işbirliği yaptığı iddia edilen ve bunun için eleştirilen CHP liderliğini yeniden almak için bir fırsat yakalayacaktı. Zaten bu raporun ortaya çıkmasıyla başlayan tartışmalardan sonra yeniden siyasete dönme sinyali vermişti. Nitekim istediği oldu. 30
Eylül 2000’deki
olağanüstü kongre ile genel başkanlık koltuğuna oturdu. Raporun Deniz Baykal ile doğrudan ilişkisi olup olmadığı bilinmez; ancak raporun izi tam 8 yıl sonra
Ergenekon iddianamesinde ortaya çıktı. Üstelik, Perinçek’in evinde bulundu.
BAYKAL'IN SIRRINI ZEKERİYA ÖZ ÇÖZDÜ
Bugün “Ergenekon’un avukatıyım” diyen ve en sert muhalefeti yapan CHP lideri Baykal’ın belki de siyasette önünü açan bu raporun sırrını, Ergenekon soruşturmasını yürüten
Savcı Zekeriya Öz çözdü. Kürt Raporu olarak gündeme gelen bu
belge, iddianamenin ek 175. klasöründe yer alıyor. İddianameye göre ise bu belge
Doğu Perinçek’in
İstanbul Gayrettepe’deki evinde ele geçirilen evraklar arasından çıktı. Sadece bu rapor değil, birçok ‘gizli’ ibareli
sahte belgenin aynı adresten çıkması Öz’ün de dikkatini çekmiş. Bunun üzerine Öz, Ergenekon iddianamesinin ek klasörlerine de giren bazı belge ve rapor ile asker ve MİT antetli belgelerin sahte olup olmadığını öğrenmek için bu kurumlara müracaat etmiş. Bazılarının gerçek olmadığı cevabını almış. İddianamenin 490-491. sayfalarında yer alan ifadelerle, bazı
şüphelilerin, elde ettikleri bilgileri irtibatlı oldukları uluslararası istihbarat örgütlerine aktardıkları, bazılarının
gizli belge ve bilgileri amaç dışında kullandığı tespit edilmiş.
‘GİZLİ BELGE VE BİLGİLER AMACI DIŞINDA KULLANILMIŞ, SAHTE BELGE ÜRETİLMİŞ!’
Savcının aynı sayfalarda yazdığı şu cümleler ise tespitin bizzat resmi kurumlarca da tasdik edildiğini gözler önüne seriyor: “
İşçi Partisi’nde ve grubunda devlete ait gizli bilgi ve belgelerin depolandığı gibi zaman zaman da ‘çok gizli’ ve ‘gizli’ ibareli bazı belgeleri kendilerinin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Birçok şüphelide ele geçirilen gizli içerikli belgelerin de
Genelkurmay Başkanlığı’nın yazım ve kopyalama tekniklerine benzetilmiş olarak gerçeğe aykırı olarak oluşturulduğu, Doğu Perinçek grubundan elde edilen bazı MİT başlıklı belgelerin de sahte olarak tanzim edildikleri, bizzat ilgili kurumlardan sorulması sonucu gelen
cevaplardan anlaşıldığı…”
Bu genel bilgilerden sonra savcı Öz, rapor ve belgelerin neredeyse her biriyle ilgili detaylı yazışmalar yapmış. Ve 8 yıl önce CHP ile DSP arasında
kıyamet koparan Genelkurmay Başkanlığı antetli ‘İSTH:3590-00İKK ve Güv.D. İç.İsthb.Ş.’ sayılı ve
Fikri Sağlar konulu belgelerin de sahte olup olmadığını Genelkurmay Başkanlığı’na resmi yazıyla sormuş. Savcı Öz’e Genelkurmay’ın 02.06.2008 tarihli ‘Gizli’ ibareli yazısında, bahse konu raporun gerçek olmadığı bildirilmiş. Bu ifadeler iddianameye şu cümlelerle girmiş: “Genelkurmay’ın resmi yazı imajı yaratılan yazı, Genelkurmay Başkanlığı’na sorulduğunda, bahse konu yazının Genelkurmay Başkanlığı’na ait olmadığı bildirilmiştir. Ayrıca şüpheli Doğu Perinçek’in ikametinde elde edilen Genelkurmay Başkanlığı başlıklı resmi yazı nitelikli imajı verilen yazıların da Genelkurmay Başkanlığı’na ait yazılardan olmadığı bildirilmiştir.”
Sekiz yıl önce ortaya atılan bir raporun bugün yalanlanması vahim bir tablo ortaya çıkarsa da aslında raporun siyasi sonuçları düşünül
düğünde ortaya çıkan
manzara daha da kötü. Çünkü rapor, sadece bugün Ergenekon’un
gönüllü avukatı olduğunu söyleyen Baykal’ın önünü açmadı, sol siyaseti de ikiye bölerek birbirine düşürdü. Peki, böyle bir işten raporu yıllardır evinde saklayan ve arşivleyen Perinçek’in siyasi bir beklentisi var mıydı? Siyasi bir faydası görünmese de savcı Öz’e göre ‘sahte gizli belge üretme konusunda uzmanlaşan’ Perinçek ve ekibi sadece vazifesini yapmıştı belki de. Devletin gizli belgeleri(!) ya da gizli gibi üretilen dokümanlarının neden hep İP lideri Perinçek’in ya evinde ya da bürosunda çıktığının cevabını
Ergenekon davasının sonucunda öğreneceğiz. Ancak dönemin iki siyasetçisinin verdiği cevaplar bile Perinçek’in evinden çıkan bu ‘sahte’ CHP Raporu’nun ne işlev gördüğünü en iyi şekilde anlatıyor.
Altan Öymen, tartışmaların yaşandığı günlerde CHP’nin Güney
doğu ile ilgili bir
açılım yaptığını söylüyor. 3 Haziran 2008’de
Radikal’deki köşesinde bu
açılımı anlatan Öymen, ‘
Andıç’ başlıklı yazısında raporla ilgili görüşlerini ise şu cümlelerle özetliyor: “Hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Dönemin
iktidar siyasetçileri, o toplantımızla ilgili olarak bize suçlamalar yöneltti. Gerekçeleri, yaptığımız konuşmaların bölücülerin işine yaramış olduğu iddiasıydı. Tabii, bunlara cevap verdim. Bu yüzden sevgili dostum rahmetli Bülent Ecevit’le de bir süre tartışmak zorunda kaldım. Bu ‘iddia’nın kaynağı, sonradan anlaşıldı. Aradan aylar geçtikten sonra basına yansıyan, daha sonra kitaplara da konu olan bir ‘andıç’ ortaya çıktı. Meğer, biz Diyarbakır’da o toplantıyı yaparken, Genelkurmay’ın bir dairesinin mensupları, toplantıdaki konuşmaları kendi anlayışlarına göre özetlemişler. Bu rapor ilgili yerlere gitmiş. Dönemin
Başbakanı’na da bildirilmiş.” Peki, sizce bu durumdan sol siyasette hangi aktörler kâr etmiş?
Dönemin CHP Genel Başkanı Altan Öymen: GÜNEYDOĞU AÇILIMI YAPINCA BİZE SALDIRDILAR
‘CHP ve Kürt Sorunu’ başlıklı sahte raporun yıllar sonra Ergenekon sanığı Doğu Perinçek’in evinden çıkması, o dönemde bu durumdan
mağdur olan Altan Öymen ve Fikri Sağlar’ı hayli şaşırtı.
Aksiyon’un incelediği Ergenekon belgelerini isteyerek gözden geçiren Öymen ve Sağlar, raporu inceledikten sonra sorularımıza şu cevapları verdi.
- Raporun sahte olduğundan ne zaman haberdar oldunuz? Belgeleri daha önce gördünüz mü?
Ergenekon iddianamesinde, CHP ile ve 1999-2000 yıllarındaki CHP Genel Başkanı olarak benimle ilgili iki grup belge var. Bir bölümü yıllar önce “Genelkurmay’ın andıçları” adıyla basına yansımıştı. 2000 yılının ekim ayında… Yani benim CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılmamdan hemen sonra… Bundan üç-dört ay önce de daha geniş bir şekilde bir kitapta yayınlandığını gördüm. Öteki bölümünü ilk defa, iddianameden yapılan alıntılarla gördüm. İddianamede Genelkurmay Başkanlığı’nın o belgelerin kendisine ait olmadığını bildirdiği açıklanıyor. Belgelerden hiçbiri mi Genelkurmay’a ait değil, bir kısmı mı değil, pek anlaşılmıyor. Bu, herhalde mahkemedeki
duruşma sırasında belli olacak.
- Sizin daha önce bir yazınızda ‘andıç’ dediğiniz,
Zekeriya Öz’ün ‘sahte rapor’ tespiti yaptığı belge ve ithamlarla ilgili o dönemde (Genelkurmay,
Başbakanlık, güvenlik güçleri tarafından) açıktan ya da gizli yalanlama oldu mu?
‘Andıç’ sözü benim icadım değil. Basında öyle deniliyordu o ilk yayımlanan belgelerde… O sıralarda “böyle bir şey yok” diye bir yalanlama yapıldığını hatırlamıyorum. Yalnız şöyle bir şey olmuştu: O 2000 yılının kasımında Nilgün Cerrahoğlu, benimle
Milliyet’te bir söyleşi yapmıştı. Şimdiki Ergenekon iddianamesini gördükten sonra, Milliyet koleksiyonundan o söyleşiyi bulup baktım: Nilgün Cerrahoğlu bana Genelkurmay’ın o belgelerin “sadece bilgi notu” olduğunu bildirdiğini söylemiş. Yani, bir “yalanlama”dan değil, bir açıklamadan söz etmiş. Bana o “bilgi notları” üzerinde sorular sormuş. Ben de yanıtlamışım. O söyleşiye de bir yalanlama geldiğini hatırlamıyorum.
- Rapor hangi siyasi sonuçlara neden oldu? Altan Öymen ve CHP zarar gördü mü? Hangi zararları gördü?
Ben, tabii, kendi genel başkanlığı dönemim için söz edebilirim. Bizim
Türkiye’nin tüm illerini kapsayan “Halkla birlikte çözüm” toplantılarımız, 1999’un son aylarıyla 2000 yılının ilk aylarındaydı. Diyarbakır’daki
bölge toplantımız 2000’in martındaydı. Bizim o zaman bu belgelerden haberimiz olmamıştı ama şu anlaşılıyordu: Diyarbakır toplantısındaki konuşma ve temaslarımızla ilgili bilgiler, dönemin başbakanı Bülent Ecevit’e ulaşmıştı. Dönemin iktidarı o konuşma ve temaslarımızı “sakıncalı” bulmuştu. İktidar kanadından bize şiddetli bir hücum kampanyası başlatıldı. Fakat sanıyorum bunun bana da, genel başkanlığını yaptığım partiye de bir zararı olmadı. Çünkü Diyarbakır’da yaptığımız konuşmaların ve temasların hepsi, hem programımızdaki ilkelerin hem de sağduyunun gereğiydi. Nitekim bir zaman geçtikten sonra, söylediklerimizin büyük bir kısmı, diğer
siyasi partilerce de kabul edildi. O ilkelere göre
Anayasa değişiklikleri yapıldı. Dilerim, bunların gereği gibi uygulanması da mümkün olur.
-
Güneydoğu’daki parti faaliyetleriniz bir anlamda ‘fişlenmiş’ gibi görünüyor. CHP’nin o günkü yönetimi olarak ne tür açılımlar yapmayı planlıyordunuz? Sahte andıç veya MGK’ya sunulduğu söylenen rapor nedeniyle bu engellendi mi?
Ne tür açılımlar yapmak istiyorduk? Bu sorunun cevabı, Diyarbakır toplantısındaki konuşmamdadır. O zaman söylediğim şeyler, şimdi başkaları tarafından da söyleniyor. Artık işitilmemiş şeyler değil… Ama o zaman yadırganıyordu.
Fikri Sağlar: RAPOR, BİZE KARŞI HAZIRLANDI
- Genelkurmay’ın hazırladığı söylenen, daha sonra da sahte olduğu belirtilen rapor o dönemde yalanlandı mı?
Hayır. O dönem yalanlanmadı. O dönem hiçbir şey söylenmedi. Yalanlanıp yalanlanmadığı ile ilgili biz bir açıklama yaptık. Böyle bir şeye şiddetle karşı çıktığımızı açıkladık. Hatta o raporun altında imzası olan istihbarat başkanı
korgeneral Fevzi Türkeri hakkında suç duyurusunda bulunacağımı söyledim. Daha sonra kurultaya gittik. Çok ilginçtir o raporun ortaya çıktığı tarihle Deniz Baykal’ın ‘alanlara çıkıyorum’ açıklamaları aynı zamana denk geliyor. (Aksiyon’un notu: Raporun gündeme gelmesinden kısa bir süre sonra Deniz Baykal, CHP genel
başkan adayı olduğunu açıkladı.)
- Çok tartışılan ve o dönemin CHP yönetimini zor durumda bırakan bu rapor, sekiz yıl sonra Ergenekon sanığı Doğu Perinçek’te çıkıyor. Ancak Genelkurmay bugün yalanlıyor raporu. Böyle bir raporu kim, neden gündeme getirdi?
Ergenekon yapılanmasının sol siyasi partiler ile ilgili yanlış bilgilendirme çalışması olarak görüyorum. Psikolojik bir çalışma olarak değerlendiririm. Çünkü genel başkanlarının tamamının
Kürt sorunu ile ilgili görüşlerinin yanlış olduğu, bir tek Deniz Baykal’ın kendilerinin görüşleri ile uygun olduğuna ilişkin ifadeler var. Zaten bizim de o zaman dikkatimizi çeken o raporun tarihi ile Deniz Baykal’ın ‘ben tekrar siyasete dönüyorum. Artık düğün,
dernek,
sünnet dolaşacağım” açıklaması vardı. O açıklama tarihleri birbirine yakındır. Dolayısıyla siz oradan bir yakın bağ kurabilirsiniz.
-Altan Öymen ve o günkü CHP yönetimine karşı yapılmış gibi…
Tamamen buna karşı hazırlanmış bir şey. Mevcut düzeni görüyorsunuz. Ergenekon’un avukatlığını yapıyor bugün Deniz Bey.
-Bu rapor Baykal’ın önünü açtı mı?
Evet. O gün yaptığı açıklamaları çıkarırsanız bağ kurabilirsiniz. Biz o zaman Güneydoğu raporu hazırlamıştık. Bu çalışmadan sonra böyle bir raporun varlığını öğrendik.
SAHTE RAPOR: ‘CHP-HADEP İTTİFAKI’
Genelkurmay İstihbaratı tarafından hazırlandığı iddia edilen rapora göre, o dönemdeki CHP yönetimi, Baykal’ın Kürt sorununa karşı olumsuz bir tavır takındığını düşünüyordu. Bu yüzden Güneydoğu’da Baykal’ın etkisinin kırılması gerekiyordu.
Bunun için CHP’nin ‘Halkla Birlikte Çözüm’ isimli Güneydoğu toplantılarına başladıkları anlatılıyor. Ancak bu toplantıların PKK elebaşısı
Öcalan’ın ‘Barış Planı’ ile paralellik arz ettiği öne sürülüyor. Raporda CHP lideri Altan Öymen’in Kürt realitesini tanıdıklarını,
Kürtçe TV ve eğitimi için öneride bulunduklarını, CHP’nin Kürt Enstitüsü ve araştırmalarının yapılmasını isteyen bir parti olduklarını söylediği vurgulanıyor. CHP-HADEP ittifakını isteyenlerin gösterildiği bir şemaya da yer veriliyor raporda. Bu ittifaka olumlu bakan CHP’li ve HADEP’lilerin daha önce yaptıkları açıklamalar hatırlatılıyor.
SEKİZ YIL SONRA YALANLANAN RAPOR
Sahte olduğu iddia edilen
Kürt raporunun tartışıldığı 2000 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın koltuğunda
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu vardı. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, hükümet ortağı olarak başbakandı.
Meclis dışındaki CHP’nin başında ise Altan Öymen bulunuyordu. Baykal ise üç ay sonra kongreye giden CHP’nin yeni lideri olmaya hazırlanıyordu. Raporu ilk açıklayan Başbakan Ecevit oldu. Fakat daha sonra bu raporun sahte olduğu iddia edildi. Ancak Genelkurmay Başkanlığı, o dönemde raporun varlığını yalanlamadı. Savcı Zekeriya Öz, Perinçek’in evinden çıkan raporun sahte olup olmadığını Genelkurmay’a sordu. Savcıya gelen resmi cevap, söz konusu raporun gerçek olmadığı şeklindeydi.
AKSİYON