Bir Cumhuriyet kadını: Emine Erdoğan
*
NURAY MERT- RADİKAL
Geçmişte, din ve vicdan özgürlüğü ve münhasıran
başörtüsü yasağı üzerine yoğunlaştığım dönemde, İslamcılık konusundaki eleştirel düşüncelerimi ifade etmeyi askıya almıştım. Öyle bir dayatma döneminde böyle davranılması gerektiğini düşünüyordum.
Başbakan, eşinin GATA’ya girmesininin engellendiği olayı hatırlattığında bir kez daha ne kadar haklı olduğumu anladım.
Böyle bir olayı eleştirmekle kalamıyorsunuz. Öfkeleniyorsunuz. Başbakan eşi olduğu için değil. Bir kadının kılığı dolayısıyla, birçok kurum ve çevrede adeta potansiyel suçlu olarak görülmesi, öyle muamale edilmesini sindirmek mümkün değil. En azından benim için değildi, maruz kalanlar için de böyle yaşanmasını anlamak zor değil. En azından benim için değildi. Üstelik, bu tavra muhatap olan değil, bu tavrı en uç düzeyde gösteren bir çevreden geliyorum. Tam da bu nedenle, bu tür bir çevrede yaşadığım için kendimi hep suçlu hissettim. Bu duygu biraz daha yaygın olsaydı, toplumsal barış adına daha ileri bir noktada olurduk.
Dahası, meşhur ‘Cumhuriyet kadını’ kavramını, şapkalı kadına indirgemek nasıl bir saçmalıktır diye düşünsek, Cumhuriyetimiz daha sağlam temeller üzerine otururdu. Her başörtülü veya başörtüsüz kadın nasıldır bilemem, ama Emine Erdoğan, kişilikli duruşu ile ‘Cumhuriyet kadını’ diye adlandırılmayı birçoklarından çok daha fazla hak ediyor.
Başbakan olması bir yana, karizmatik bir
siyasetçi olan eşinin yanında, hiç silik bir gölge olmadı. Buna karşın, konumunu öne çıkarıp, sahne almaya da hiç tenezzül etmedi. Kendi çizdiği sınırlar içinde, farklı biri olduğunu hep gösterdi. Kişilikli kadın diye böyle bir tavrı kastetmiyor muyuz?
Modern giyimli ama hayatındaki erkeğin silik bir gölgesi olan kadın mı, başörtülü ama kişilikli bir kadın mı ‘Cumhuriyet kadını’ olarak tanımlanmayı daha çok hak ediyor diye bir düşünelim.
Diğer taraftan, bu
tartışmanın neden şimdi gündeme geldiği üzerine spekülasyon üretmenin anlamı yok. Bu türden bir konu her zaman gündeme gelebilir, çünkü gündemimizden çıkması için bir sebep yok. Başörtülü öğrencilerin hâlâ üniversiteye giremediği bir ülkede yaşıyoruz.
Ancak, sadece bu konu değil, her türden gündemin,
komplo teorilerine
kurban gitmesine, ‘Neden şimdi?‘ sorusunun sorulup, inanılmaz cevaplar üretilmesine de eşit derecede karşıyım. Hiçbir sorun ve tartışma diğerini geçersiz, zamansız kılmamalı. Bu nedenle,
Ahmet Hakan arkadaşımızın, ‘böyle bir olay karşısında
sivil vesayet’ veya benzeri bir şeyi tartışmak lüks’ değerlendirmesine katılmam mümkün değil. Demokratik bir siyaset zeminini yakalamanın birinci koşulu, hiçbir şeyi tartışmanın, eleştirmenin, zamansız ve ‘lüks’ sayılmaması ile mümkün olur.
Bunları söylemişken, siyasal tartışmalarda, farklı düşüncelerden insanların, farklı açılardan görüşlerini seviyeli biçimde dile getirmesinin, siyaset alanını nasıl zenginleştirdiği üzerine iki örnekten yola çıkarak vurgulayan
Eyüp Can’ın dünkü yazısını (
Hürriyet) görmesiyseniz mutlaka okumanızı
tavsiye ederim.