Kafes
80 darbesinden sonra Mamak
Askerî
Cezaevi'ne uğrayanlar Kafes'i çok iyi bilirler. Burası yüksek bir
aslan kafesi gibiydi.
Dış kafeste cezaevi kuralları kısaca öğretildikten sonra, asıl bu kafeste eğitimi verilirdi. Demir parmaklığa yüzünüz yakın tehiyyatta oturulur. Dışarıdan
bakan biri namaz kıldığınızı bile zannedebilir. Sonra askerin komutuyla ayağa kalkılır ve yine komuta göre yerinizde sayarak marşlar söylenir ve tekmil verilir. Hatanız olsun olmasın,
terbiye amacıyla parmaklık arasından avucunuzu dışarı uzatırsınız. Karşınızdaki asker, elindeki copu mümkün olduğu kadar arkaya götürüp, ulaşabileceği en yüksek hızla elinize vurur. Yeteri kadar dayak yedikten sonra tekrar tehiyyat oturuşuna geçilir. Kimi birkaç saat, kimi bir ay kadar bu Kafes'te kalıp eğitildikten sonra koğuşa geçmek artık özgürlüğe kavuşmak gibidir.
Kafes,
cehennemi insanlara yaşatmak içindir. Bu cehennemde kısa bir süre kalanlar, bu cehenneme
tanık olanlar artık her şeye katlanabilir. Sonrasında verilen komutlara bu cehenneme dönmemek için uyulur. Kurallar, kafes korkusu ile işletilir. İtaat ve düzen için kafes, zihninizin bir yerinde kaçmanız gereken cehennem olarak durur.
Taraf'ın yayınladığı plana, hazırlayanların "Kafes" ismini vermesi tesadüf değil. Kendi ellerinizle bir dehşet tablosu yaratacaksınız. Toplumu bu cehenneme tanık edeceksiniz. İnsanlar bu dehşete tanık olduktan, yani kafese girdikten sonra artık her şeye razı olacak. Güce
boyun eğecek. Şiddete rıza gösterecek. Bu cehennemin alternatifi olan
silahlı zorbalığa, yani askerî
vesayete katlanacak.
Planı hazırlayanlar cehennemin dehşetini artırmaya özen gösteriyor. Küçük çocukların en kalabalık olduğu anın seçilmesini istiyorlar. Daha dehşetlisi olabilir mi? Minicik çocukların cansız, parçalanmış cesetleri. Ne için? "İşte size cehennem" dedirtmek için. Sonra? Kanımız donacak. Bütün
toplum ayağa kalkacak. O minicik yavruları koruyabilmek için, özenle inşa ettiğimiz her şeyin asker postalları altında ezilmesine rıza göstereceğiz. Kafesin içini göreceğiz, dehşeti yaşayacağız ve geri kalan her şeye eyvallah diyeceğiz.
12 Eylül'den önce bu kafesin içindeki kan gölüne batarak yaşamadık mı? Onca andıç, onca
eylem planı bu kafesi örüp bizi içine yerleştirmek için yapılmadı mı?
Kafes'in, bir
iktidar yöntemi olduğunu artık öğrenmeliyiz. Nerelere, ne tip kafesler yerleştirildiğini bilmeliyiz.
Askerî vesayet sisteminin kafesler kurarak yürüdüğünü artık fark etmeliyiz. Bu kafesleri kuranlara, hayatımızı cehenneme çevirmeye kalkanlara dünyayı dar etmeliyiz.
Kimse kutsalların arkasına sığınıp bu kan emicilerin çirkin yüzünü aklamaya kalkmasın. Hiç kimse cesetler üzerine iktidar koltuğu inşa etmeye kalkan
mezar soyguncularının dünyasını meşrulaştırmaya yeltenmesin. Bu işi üç beş gözü dönmüş resmî üniformalı katilin üzerine yıkarak içinden çıkmaya niyetlenmesin. Bu bir iktidar yöntemi, Türkiye'nin karanlık ve kirli askerî vesayet tarihinin sistematik olarak kullandığı bir
psikolojik harp tekniği. Sağa sola kafesler inşa etmek, sadece elinde silah bulunanların diktasını kurmak için.
Kafes planını, içinde taşıdığı korkunç dehşetle birlikte basit bir provokasyon olarak görmek yanlış. Toplumun ve siyasetin farklı alanlarında aynı merkez farklı kafesler inşa ediyorlar. Mantık aynı: Cehennemi gösterip, askerî diktaya razı etmek.
Anayasa Mahkemesi'nde
AK Parti kapatma davasıyla Türkiye'ye yaşatılan cehennem bir kafes değil miydi? Aynı karanlık merkezlerde birileri gece-gündüz çalışıp, acaba hangi kafesleri kurmakla meşguller?