Annesi
küçük Mustafasını şehit babasının emaneti olarak en iyi şekilde yetiştirmeye çalışırken bir taraftan da terzilik yapıp komşu hanımlarına giysiler dikerek hayatını sürdürmeye çalışıyordu.
Küçük Mustafası
Bursa Erkek Lisesinin ardından
Hacettepe Tıp Fakültesini birincilikle bitirdi ve çok sevdiği ordu saflarına katıldı.
Askeri doktor olarak
teğmen rütbesiyle
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda hekimlik hayatına başlamasının ardından her yıl en iyi sicil notunu alarak tüm Silahlı Kuvvetlerde dikkat çekti. Lakabı artık 'kurşun asker'di. Bir taraftan da
Gülhane Askeri Tıp Akademisinde Kulak Burun Boğaz ihtisasını yapıyordu.
Yurtdışı eğitim sınavında başarılı olarak 2 yıl süre ile ABD'de John Hopkins Üniversitesi'nde Dr. Nager ile çalışmalar yapmaya başladı. Üstün kavrama yeteneği ile bir yıl sonunda tüm yeni
ameliyat tekniklerini öğrenerek Dr. Nager'den müsaade istedi. Derhal Washington'daki askeri ataşeliğe dilekçesini yazıp 2 yıllık eğitimini 1 yılda tamamladığını bildirerek ülkesinde uygun görülecek bir göreve atanmasını istedi. Böyle bir dilekçeyi masasında gören askeri ataşe çok şaşırarak bu
subay ile yüzyüze görüşmek istiyordu. Görüşme gerçekleşti. Kurmay
Albay, Mustafa Kahramanyol'a askeri ataşeliğe şimdiye kadar böyle bir dilekçenin hiç gelmediğini, gelen dilekçelerin de "1 ay daha kalsaydım, 3 ay daha kalsaydım her şeyi öğrenecektim" tarzında uzatma talepleri içeren dilekçeler olduğunu söylüyordu.
Acaba Mustafa Kahramanyol'un bu asil davranışı karşısında şok olan askeri ataşe kimdi?
O
kurmay Albay Hurşit
Tolon'dan başkası değildi. Kaderin cilvesine bakin ki, 1991 yılında
Tuğgeneral Hurşit Tolon ameliyat olmak için kendini ellerine teslim ettiği Mustafa Kahramanyol'un, 1997 yılında son derece yanlış bazı hukuk dışı yöntemlerle Silahlı Kuvvetlerden atılması sürecine ortak oldu. O yöntemlerin ne olduğu Kahramanyol'un eski eşinin açıklamalarıyla net bir şekilde anlaşıldı.
İlginçtir ki Hurşit Tolon o zaman Korgeneral'di ve Tolon o zamanlar Kahramanyol'un düşünce dünyasına pek uzak da sayılmazdı. Aklıma takılan soru hep şu olmuştu. Tolon acaba Kahramanyol gibi subayları harcayarak ya da harcanmasına katkı sağlayarak Orgenerallik yolunu açmaya mı çalışmıştı? Kahramanyol, Tolon ile o dönemde ailecek de tanıştıklarını da gizlemiyor zaten.
Sarıkamış Askeri Hastanesi Baştabipliği ve Brüksel'de NATO askeri sağlık ataşesi olarak görev yaptıktan sonra
GATA' da doçent ve
profesör olarak
hizmet eden Mustafa Kahramanyol burada geliştirdiği ve tıp literatürüne giren
kulak ameliyatı tekniğini uzun yıllar asistanlarına öğretti.
Mustafa Kahramanyol çok sevdiği milleti ve ülkesine hizmetlerini sadece sağlık alanında değil, diplomaside de sürdürdü. Balkanlarda, özellikle Bosna'da 1993- 1997 yıllarında yaşanan katliamların durdurulması için
Başbakanlık müşaviri olarak yaptıkları biliniyor. Bunu
Sırplarda iyi biliyor olmalı ki Sırp Televizyonları Kahramanyol'u
hedef olarak göstermeye başlamıştı. Bunun ardından Ankara'ya Mustafa Kahramanyol'u öldürmek amacıyla gönderilen suikast timleri tespit edildi. Ayrıca 1997 YAŞ kararından tam 1ay önce ABD elçiliğinden bir yetkilinin Mustafa Kahramanyol'un GATA daki odasında kendisiyle 1 saat özel olarak görüşüklerini biliyorum. Acaba neden?
Mustafa Kahramanyol,
Nevzat Tarhan gibi onlarca subayın nasıl
mağdur edildiklerine o donemde 5 ayrı mahkemede yargılanmış bir gazeteci olarak yakından
tanıklık ettim. Bu insanları yakından tanıdım. Hepsi örnek birer Türk subayıydı.
İste Profesör
Nevzat Tarhan.
Türkiye'nin en saygın bilim adamlarından biri. Bütün televizyonlar peşinde. Ne denli örnek bir insan olduğunu yazdığı yazılarla, yaptığı programlarla, yazdığı kitaplarla kanıtladı. Nevzat Tarhan gibi bir insanı hukuksuz yöntemlerle TSK'den ayrılmak zorunda bırakanlar simdi tekrar düşünmeli. TSK bu işten kazançlı mı çıktı?
İste Profesör Mustafa Kahramanyol, Türkiye onu gün geçtikçe daha da yakından tanıyacak. Böyle bir insanı utanç verici yöntemlerle sevdiği mesleğinden koparanlar kuşkusuz yaptıklarına daha da pişman olacaklar.
Çevik Bir'i, ya da Hurşit Tolon'u, bir TV programında Mustafa Kahtamanyol'un, ya da Nevzat Tarhan'ın karsısına çıkarın, kararı
halk versin.
İste Profesör
İskender Pala. Şu ana kadar pek yazılmadı, belki de bunu yazdığıma kızacak ama 28 Şubat'ın mağdur ettiği en önemli değerlerimizden biri de o. Kitaplarının sayısını sanırım o da bilmiyordur. Divan Edebiyatı denilince ilk akla gelen isim o değil mi? Beyefendiliğiyle, nezaketiyle, centilmenliğiyle hepimizin örnek aldığı bir isim. Bugün yüzbinlerce okuru var. Böyle bir değeri hukuk dışı yöntemlerle Silahlı Kuvvetlerden uzaklaştırmak TSK'ne ne fayda sağladı? Ne ilginçtir ki Pala, edebiyatın yanısıra
Donanma tarihi konusunda da inanılmaz bilgiliydi.
Kardak krizi patlak verdiğinde Kardak'ın tarihsel ve hukuksal konumunu dönemin
Deniz Kuvvetleri Komutanı
Güven Erkaya'ya brife eden de oydu. Erkaya'nın İskender Pala'nın bu sunumundan ne denli etkilendiğini de biliyorum.
Nevzat Tarhan'ı, İskender Pala'yı bunca yıldır tüm Türkiye tanıdı. Herhangi bir yanlışlarına tanık oldunuz mu?
Açıkça söyleyeyim 28 Şubat'ın
tasfiye ettiği onca subay benim gördüğüm ve de tanıdigim kadarıyla Atatürk'le hiçbir problemleri olmayan, laik ve demokratik sisteme yürekten inanmış dürüstlük abidesi idealist Türk subaylarıydı.
Hayatlarının en verimli çağlarında ülkelerine hizmet aşkıyla tutuşan bu subayların hukuk dışı yollarla tasfiye edilerek yaptıkları ve yapacakları hizmetlerin engellenmesi kabul edilecek bir konu değildir. Bu karanlık dönemin, en ince ayrıntılarıyla
TBMM tarafından aydınlatılması, bu değerlere iade-i itibar verilmesi bu meclisin borcudur. Bu konuyla ilgili biran önce bir
Meclis Araştırma Komisyonu'nun oluşturulması şart. Benzeri olayların bir daha yaşanmaması için YAŞ kararlarına en yakın zamanda yargı yolunun açılması da zorunludur.
Çevik Bir, Hurşit Tolon, Mustafa Kahramanyol ile kamuoyu önünde yüzleşmelidir.
Bu
hukuksuzluk artık Türkiye'ye yakışmıyor.
AYDOĞAN VATANDAŞ- ZAMAN