Bir yıldız doğuyor...
Laik
Cumhuriyetimiz çok güzel savcılar yetiştirdi. Hemen aklıma gelen birkaçını sayayım; Ömer
Altay Egesel,
Vural Savaş,
Sabih Kanadoğlu,
Abdurrahman Yalçınkaya...
Hepsi de kendi alanında başarılı ve laik Cumhuriyete sahip çıkma konusunda kararlı isimler.
Vural Savaş ahbabım olduğu için biliyorum; ‘iktibas sanatı’nı konuşturarak hazırladığı kitaplar eleştiriliyor, ‘çırpıştırma yapacağına keşke oturup
telif etse’ deniyor ama, Vural Savaş ‘yazar’ filan değildir (bunu zaman zaman kendisi de
itiraf ediyor), nesli tükenmekte olan son iyi hukukçulardan biridir.
Hayır, ‘nesli tükenmekte olan’ lafın gelişi...
Hiç tükenir mi?
İşte
Yargıtay Cumhuriyet
Savcısı Ömer Faruk
Eminağaoğlu.
İsmini ilk nerden duyduğumu hatırlayamıyorum. Hem
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı’ymış, hem de ‘Yargıçlar ve Savcılar Vakfı’ başkanıymış.
Muhtemelen yetkin ve başarılı bir hukukçudur...
İstanbul Barosunun 130.
kuruluş yıldönümü kapsamında düzenlenen ‘Mahmut Esat
Bozkurt Hukuk Ödülü’ bu yıl
Ömer Faruk Eminağaoğlu’na verilmiş.
Gazete haberi...
Eminağaoğlu da,
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi
Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen
ödül töreninde çok güzel bir ‘teşekkür konuşması’ yapmış.
Bu güzel konuşmaya geçmeden önce,
İstanbul Barosu’nun marifetiyle verilen şu ‘hukuk ödülü’yle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
İnsan ‘hukuk ödülü’ ihdas eder de, buna Mahmut Esat Bozkurt gibi, hukukla ilişkisi sorunlu birinin adını mı koyar?
Bozkurt, tamam ilk bakanlardan biri olması hasebiyle, Adliye tarihinde önemli bir yer işgal etmektedir, tarihsel bir kişiliktir, Lotus Davası’nda yararlıklar gösterip
Atatürk’ün gözüne girmiş ve kendisine
teklif edilen ‘Ateştentürk’ soyadını kabul etmemiştir, hem
Hitler hayranıdır hem sosyalist olduğunu iddia etmektedir (hem de resmi TKP’nin de kurucularındandır), ama ilk yetkin faşistlerimizden de biridir:
Şu sözler, adına ‘hukuk ödülü’ ihdas edilen Mahmut Esat Bozkurt’a aittir: ‘Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı,
köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler.’
Görüyorsunuz değil mi?
Savunma makamı olan İstanbul Barosu’nun, kimler adına ödül ihdas ettiğini görüyorsunuz...
Hadi ille de ödül işine gireceksiniz, bari adını değiştirin, ‘Mahmut Esat Bozkurt Devlet Nişanı’ filan yapın, ‘hukuk’a ayıp oluyor.
Şimdi gelelim, savcı Eminağaoğlu’nun yaptığı çok çok önemli teşekkür konuşmasına.
Bu tür konuşmalarda
teamül, önce ilgililere teşekkür etmek, sonra da
Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısına atıf yapan genelgeçer sözler söylemektir.
Eminağaoğlu da öyle yapmış ama, sonra kendini tutamayıp,
TBMM’den girmiş,
Çankaya’dan çıkmış...
Mesela, Çankaya’yı, ‘uluslararası kuruluşların yargıya müdahaleyi de aşan sözlerine tepki göstermemekle’ suçluyor. TBMM’ye de kızıyor, ‘Kapatma davasının değerlendirmesini yapacak olan
Anayasa Mahkemesi’dir, sen değilsin’ diyor.
Ben en çok şu sözlerini sevdim: ‘Yargı ve
darbe, hukuk ve darbe gibi bugünlerde içerinden ve dışarıdan dillendirilen söylemler, yargının asla kabul etmediği müdahale şeklindeki saldırılardır, yargı bağımsızdır. Yargı yargıya bırakılmalıdır.’
Şimdi, değerli savcıya, ‘Yargı, ‘hukuk’ karşısında rüştünü ispat edebilmiş mi ki, bunları söylüyorsunuz?’ diyeceğim ama, yerim kalmadı.
Kendisine sadece
Yassıada ve Sıkıyönetim Mahkemeleri kararlarını, ‘Tedbirler Yasası’nı, 367 olayını ve 28
Şubat sürecinde paşaların verdiği ‘brifinglere’ koşan Cumhuriyet savcılarını hatırlatıyorum...
AHMET KEKEÇ/STAR