Komutan yanlış yaptı
Genelkurmay Başkanı çoğumuzu şaşırttı. Ondan daha farklı bir yaklaşım bekleniyordu.
Taraf gazetesindeki
belgelerin doğru olup olmadıklarını, doğru iseler sorumluların
hesap verip vermediklerini açıklaması yerine, belgelerin yayınlanmasına şimdiye kadar görülmemiş bir tepki göstermesi garip kaçtı. İşin doğrusunu daha başka şekilde de anlatabilirdi.
Genelkurmay Başkanı çoğumuzu şaşırttı. Ondan çok farklı bir yaklaşım bekliyorduk. Zaten dikkatli incelediğiniz zaman, o konuşmanın, tanıdığımız
Org. Başbuğ'dan adeta zorlamayla çıktığı izlenimi doğuyor.
Şaşırtıcıydı... Sadece üslubu değil, konuşmanın içeriği de şaşırttı.
Bizim alıştığımız Başbuğ, daima soğukkanlı, kelimelerini dikkatle seçen ve analitik açıklamalar yapan bir
komutan idi. Medyaya hoşgörü ile yaklaşır, eleştirileri anlayışla karşılar ve karşısındakine emir vermez, aksine ikna etmeye çalışırdı.
Çarşamba günkü basın açıklamasını yaparken, karşımızda çok farklı bir Başbuğ vardı.
Başbuğ'u anlıyorum.
Evet çok canı yanmış, özellikle TSK'ya yönelik ağır eleştirilere çok canı sıkılmıştır. TSK'yı
hedef alan sistemli bir saldırı olduğuna inandığı da belli. Ama, ne kadar haklı olduğunu düşünürse düşünsün, o sert üslup, hele tehdit gibi algılanacak sözler Başbuğ'a yakışmadı.
Medyaya açıkça "Eğer örgütü başarılı gibi gösterip TSK'yı başarısız gösteren eleştiriler yaparsanız, akan kanın sorumluluğunu,
PKK ile paylaşırsınız..." anlamına gelen bir konuşma yaptı.
TARAF GAZETESİ İŞİNİ YAPMIŞTIR
Taraf, -beğenirsiniz veya beğenmezsiniz- gazetecilik yapmıştır. Eline geçen belgeleri, doğruluklarına inanmış olduğu için yayınlamış ve Genelkurmay'a "Bu belgeler, PKK'nın bölgede yığınak yaptığını, özellikle de
Aktütün baskını günü açıkça faaliyet gösterdiklerini ortaya koyuyor. Neden gereken önlemler alınmadı? Öyleyse, 17 şehidin sorumluluğu kimin sırtındadır?" sorusunu sormuştur.
Genelkurmay Başkanı'nın tepkisi, bu soruyu yanıtlamadı. Oysa hepimizin beklentisi, Aktütün'de bir ihmalin olup olmadığına açıklık getirmesiydi. Gerçi 2.
Ordu Komutanlığı'nın bir
soruşturma açtığını, sonuçlarından da kamuoyunun haberdar edileceğini söylemekle yetindi. Ancak, yine de mesajı düzeltmek yerine, mesajcıyı dövmeyi
tercih etti.
TSK'yı eleştiren herkesi azarladı. Ses tonu ve kullanılan kelimeler öylesine sertti ki, bu tip belgeleri yayınlayanların cezalandırılacağına işaret etti.
Komutan hatalı davrandı.
Belgelerin sızmasını ve bunların yayınlanmış olmasını "vatana
ihanet" olarak niteledi. Ateş püskürdü.
Neden?
Belgelerin sızıp sızmaması TSK'nın kendi bir iç sorunudur. Dikkatli olsunlar, önlemlerini alsınlar, sızdırmasınlar. Ancak bu belgeler doğru ise, o zaman bunların yayınlanmasına kimsenin tepki göstermemesi gerekir. Medyanın görevi, belge sızdırmak ve bu belgelere dayanarak sorumlulara hesap sormaktır.
Genelkurmay Başkanı belgelerin yayınlanmasını, yani mesajcıyı döverken, belgelerdeki bilgilerin doğru olup olmadığını açıklamayarak, kuşku ve kaygıların artmasına yol açtı. Org. Başbuğ'un "soruşturma bitsin, açıklarız" demesiyle, Aktütün'de birşeylerin yanlış gittiği ve herşeyin resmi açıklamalardaki gibi güllük gülistanlık olmadığı, kahramanlık öykülerinin perde arkasında önemli eksikliklerin yattığı inancı yaygınlaştı.
Org. Başbuğ, kullandığı üslup ve konuşmasının içeriği ile bir şeyleri rayına oturtacağına, tam aksine kamuoyundaki soru işaretlerini arttırdı.
Anlayacağınız, Komutan tümüyle yanlış yaptı.
M.ALİ BİRAND-POSTA