Allah Erdoğan'ı Nasır'lıktan korusun
Bu yazının Erdoğan yandaşları arasında tepki toplayacağını bilerek yazıyorum. İşin kolayı,
Başbakanı alkışlamak ve kahramanlığını övmekti. Ancak bunu kendime yediremedim,zira Başbakanımızın bundan sonra atacağı adımların bizlerin günlük hayatımızı da etkileyeceğini biliyorum. Yanlış adımlar atıldığı taktirde bu
ülke karışabilir,
toplum fakirleşebilir.
Nedenini anlatayım...
Başbakan’ın
Davos çıkışı belki
Türkiye ve Arap dünyasındaki sokakları hareketlendirdi, Erdoğan’ın resimleri taşınır oldu, ancak unutmayalım ki,
Orta Doğu’da hafızalar heryerden daha unutkandır. Zemin çok daha kaygandır. Bugün düşman olanlar, yarın kol kola dolaşırlar.
İsrail’i yarın
Hamas ile bir masaya oturup barış çubuğu içerken görürseniz hiç şaşırmayın. O zaman, Nasır’cılığa soyunanlar ortada kalıverirler. Kaybettikten sonra, pişman olsalar dahi hiçbir şey yapamazlar. Orta Doğu’da etkin liderlik adına sokakları ayaklandıranlar , ellerinde avuçlarındakileri de kaybederler.
İşte bu yazının geri kalan bölümünü, lütfen bütün bu gerçekleri aklınızda tutarak okuyun.
X
Başbakan’ın Davos’taki sözleri eğer bir
mesaj idiyse - eğer bu tutumun altında bir başka
politika veya bir başka plan yoksa- mesajın yerine vardığını söyleyebiliriz. İsrail hükümetinin dikkatinin çekildiği, genel yaklaşımlarının ne kadar hatalı olduğu, Hamas’ı devre dışı bırakamayacakları, Filistinli masum halkı bu şekilde vurarak bir yere varamayacakları, çok açık ve en üst düzeyde İsrail kamuoyuna ve hükümetine söylendi.
Bundan daha iyi duyulan hiçbir mesaj olmamıştır.
Üstelik dikkat ederseniz, Erdoğan’ın söylediklerinin hiçbiri de yeni değil. “ Siz öldürmeyi daha iyi bilirsiniz” yaklaşımı eski bir söylem. 70-80’lerde kullanılan sloganlar bunlar.
Bu sözler başkaları tarafından da defalarca söylendi. Fazla da etki yaratmadı. Genelde İsrailliler bu sert konuşmalara alışıktırlar. Fazla üstünde durmazlar.
Bu defa, aynı kelimeler Erdoğan’ın ağzından çıkınca iş değişti. İsrail kamuoyunda son derece önemli yankı yaptı. İsrail politikacıları arasında deprem yarattı.
Bu sözler Türk Başbakanından geldiği için hazmedemediler.
İsrail için Türkiye’nin önemi ortaya çıktı.
Eğer halen aşağıdan alıyorlar, resmi tepkileri belirli sınırlar içinde tutuyorlarsa, onu da yine Türkiye’ye verdikleri önemden dolayı yapıyorlar.
İsrail için Türkiye’yi kaybetmek, çok büyük bir darbedir.
Başbakan da bu kartı oynuyor. İsrail’in, Türkiye’yi kaybetmemek için tutumunu gözden geçirmesi gerektiğini söylüyor.
Risk dolu bir oyun.
Bu ilişki düzeninin bozulması, İsrail için ne kadar pahalıya mal olursa, Türkiye’ye de aynı derecede zarar vereceğini unutmamak gerekir.
Başbakan’ın Davos çıkışıyla, 1950’lerde yaşayan efsanevi lideri Nasır gibi, Orta Doğu’da sokakları ayaklandırdığı, yeni bir
bayrak olduğu yazılıp çizilmeye başlandı.
İşte en büyük
tehlike de bu. Bu gaza gelmek en büyük tuzağa düşmektir.
Hatırlayacaksınız, Nasır Arap milliyetçiliğini coşturmuş,
Irak’tan
Suriye’ye,
Ürdün’den Suudi
Arabistan’a kadar milyonları İsrail’e karşı sokaklara dökmüştü. 1967’de Akabe körfezinden İsrail gemilerine geçişi yasaklayınca 6 gün savaşı çıktı ve Araplar en büyük yenilgiyi aldılar. Nasır‘ın siyasi hayatı da bitti. Zira Nasır gerçek gücüne orantılı olmayan bir hareket başlatmış, insanları popülizm uğruna ayaklandırmıştı.
Politikacılar bazen güçlerini abartırlar. Gerçekleri görmezler. Bazı dengeleri bozabileceklerini,cesurca adımlar atıp, bazı alışılmış politikaları kırabilebileceklerini düşünürler. Ancak bunu yapabilmek için, ellerindeki kartları iyi
hesap etmeleri, gerçekçi davranmak zorunda olduklarını unutuverirler. Sokağın büyüsüne kapılmak, sert demeçlerle bir yere varılamayacağını hesaplayamazlar.
Menderes’in
Moskova’ya göz kırpmasının ardından nasıl bir darbeyle düştüğünü hatırlayalım.
İnönü’nün 1964
Kıbrıs krizinde Başkan Johnson’un uyarı mektubuna tepki olarak “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada kendi yerini bulur” demecinden kısa bir süre sonra düşmesini unutmayalım.
Ecevit’in 1978 ABD ambargosunda sırasındaki “Duvarın öbür tarafına geçerim” açıklamasından sonraki
Washington NATO doruğunda,
Alman Başbakanı tarafından “Sayın Başbakan elinizdeki kartları değerinden fazlasını oynuyorsunuz” diyerek dikkatinin çekilişini ve kısa bir süre sonra da iktidarı kaybetmesini aklımızda tutalım.
İşte bütün bu deneyimlerden sonra son sözümü söylemek istiyorum:
- Eğer Başbakan’ın gerçek niyeti, yeni bir dünya kurmak, duvarın öte yanına geçmekse, yolu açık olsun. Ancak bunu yaparken, hem kendine, hem de bu ülkeye büyük zarar verdireceğini unutmamalı.
- Eğer başbakan’ın gerçek niyeti, İsrail hükümetine sadece bir uyarıda bulunmak ise, o zaman artık sakinleşme vaktidir. Mesaj verilmiş ve yerine varmıştır. Bundan sonra artık, kırılan parçaları yapıştırmak gerekir. Hamas’ı koruduğumuz kadar, Hamas’ın da terörü bırakmaya zorlama zamanıdır.
Erdoğan, Türkiye’nin başbakanı olduğunu ve ilk görevinin de Türk halkına mutlu bir
yaşam ve zengin bir ekonomi sağlamak olduğunu unutmamalıdır.
M.ALİ BİRAND-POSTA