Art arda açılan
davalar ve verilen
hapis cezaları,
basın özgürlüğünü kısıtlıyor. Medyaya açık
duruşmanın haberleştirilmesinin bile davaya konu edilmesi, gazetecilere yapılan kısıtlamaları gözler önüne seriyor. En son, Yarbay Mustafa Dönmez'in
Genelkurmay Askeri Mahkemesi'ndeki duruşmasını haber yapan basın mensuplarına '
soruşturmanın gizliliğini ihlal' iddiasıyla dava açıldı.
Gazeteciler,
jandarma bilirkişi uzmanının duruşma sırasında yaptığı "Krokiler Dönmez'in eli ürünü" açıklamasını yazmakla suçlanıyor.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianamede suçlamaların gerekçesi ise ilginç: "
Ergenekon soruşturmasıyla ilgili yayın
yasağı ve
gizlilik kararı."
Basının önünde görülen açık duruşmanın haberleştirilmesini dava konusu yapan Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığı, hazırladığı iddianamede Ergenekon soruşturmasıyla ilgili
yayın yasağı ve gizlilik kararını gerekçe gösterdi.
Zaman Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü'ne açılan davada, 2 yıldan 6,5 yıla kadar
hapis cezası istendi.
Hukukçular ise aleni davalarda bile TCK'nın 285. maddesi gerekçe gösterilmek suretiyle Ergenekon gibi kritik davalardaki her haberin soruşturma konusu yapılmasını eleştirdi. Hukukçular, onlarca gazetecinin izlediği açık duruşmaya dava açılmasının basın özgürlüğünü ortadan kaldıracağını,
mahkeme aşamasında soruşturmanın gizliliğinin söz konusu olmadığını vurguluyor.
Gazetecilere açılan davaların önemli bir bölümünün hukuki dayanağının bulunmadığı belirtiliyor. Zaman'da 26
Ağustos 2009'da "Bilirkişi açıkladı: Krokiler Yarbay Dönmez'e ait" başlığıyla yayımlanan haberle ilgili açılan dava, hukuk tarihine geçecek nitelikte. Zir Vadisi'nde ele geçirilen bombalarla ilgili Genelkurmay Askeri Mahkemesi'nde yargılanan Yarbay Dönmez'in duruşması basına açık yapıldı. Duruşmada, Jandarma Bilirkişi Uzmanı Nazmiye Aktaş'ın ajandadaki krokinin Dönmez'in eli ürünü olduğu yönündeki bilirkişi raporu detaylarıyla aktarılmıştı. Bakırköy Cumhuriyet
Savcılığı iddianamesinde, bilirkişi raporu ile Dönmez'in fotoğrafının yayımlanmasını, soruşturma ile alakalı suçlu olarak gösterilen kişilere ait fotoğrafların basıldığı, yürütülen soruşturma içeriğiyle ilgili ayrıntılı bilgilerin gizliliğin ihlali anlamında yayımlandığı savunuldu. "Gizlilik şartına uyulmamasıyla haber verme ve
eleştiri getirme hakkının hukuka aykırı şekilde kullanıldığı görülmüştür." denildi.
TCK'da
ifade özgürlüğünün önünde 15 yasa var
-Ergenekon davasını haberlerine ve köşe yazılarına taşıyan muhabir ve yazarlarla ilgili sayıları binlerle ifade edilen davalar açıldı. İlk ceza
Star Gazetesi yazarı Şamil
Tayyar'a verildi. Tayyar,
Ergenekon sanıkları arasında geçen ve iddianamede yer alan bir
telefon görüşmesini yayımladığı için yargılandı ve 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Cezası ertelenen Tayyar, önceki gün de Ergenekon konusunda yazdığı kitap sebebiyle 20 ay mahkûmiyet aldı.
Kafes Eylem Planı'nı ortaya çıkaran
Taraf Gazetesi muhabiri Mehmet
Baransu, tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edildi. Yılların gazetecisi
Nazlı Ilıcak hakkında ise
Sincan 1.
Ağır Ceza Mahkemesi başkanı için 'işgüzar' yorumunda bulunduğu gerekçesiyle 2 yıl hapis cezası talep edildi. Gazetecilere soruşturma
Türk Ceza Kanunu (TCK) 285. maddede düzenlenen 'gizliliğin ihlali', 288. maddede düzenlenen 'adil yargılamayı etkileme', 'haberleşmenin ve özel hayatın gizliliğini ihlal'i düzenleyen 132, 133 ve 134. maddelerdeki fiillerinden dolayı açılıyor. Bu maddelere göre açılan davalarda üst sınırı 4,5 yıla varan hapis cezaları isteniyor. Bunun dışında, TCK 318. maddede düzenlenen 'halkı askerlikten soğutma' suçundan 3 yıl, 301. maddede düzenlenen 'Türk milletini,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni, devletin kurum ve organlarını aşağılama' suçundan 2 yıl, Terörle Mücadele Kanunu'nun 6 ve 7. maddelerinden de 3 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.
Ardı arkasına açılan davalardan hapis cezalarının çıkması, Türkiye'deki basın özgürlüğü konusunu tartışmaya açtı. Avukat Engin Cinmen'e göre Türkiye, bu konuda ifade özgürlüğünü düzenleyen
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesini ihlal ediyor ve
AİHM'ye giden davaların hepsinden Türkiye mahkumiyet alacak. İnsan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü alanında çalışan
sivil toplum örgütlerinin verilerine göre ise sadece Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) bu konuya engel 15 madde bulunuyor. Bunun önüne ancak yasal değişiklik yapılarak ve mevcut yasalara özgürlükçü yorumlar getirilerek geçilebilir. Gazetecilerin yazdıkları nedeniyle hapsedilmesine karşı çıkan
insan hakları savunucuları ve sivil toplum örgütü temsilcileri, bununla hem basın özgürlüğü hem de düşünce ve ifade özgürlüğünün önüne geçildiğini savunuyorlar. Bu uygulamanın önüne geçmek için yasalardaki özgürlüğü engelleyici maddelerin değiştirilmesi ve uluslararası mevzuata uygun hale getirilmesi çağrısında bulunuyorlar.
Gazetecilerin ikide bir yargılanması üzücü -
Oktay Ekşi (
Hürriyet Gazetesi Başyazarı): Gazetecilerin ikide bir soruşturma veya yargılama gibi bir durumla karşılaşması elbette üzücüdür. Ancak bizi ilgilendirmesi gereken bu tür işlemlerin hukukun üstünlüğünün ve demokratik değerlerin korunma amacıyla mı yoksa
iletişim özgürlüğünü
baskı altına alma düşüncesiyle mi yapıldığıdır. Biz
Basın Konseyi olarak hukukun üstünlüğü ve demokratik değerlerin yanında yer alırız. Çünkü özgürlüklerimizi ancak bu değerleri koruyarak kullanabiliriz. Basının da bazı sorumlulukları var. Gazeteciler soruşturma aşamasını ihlal niteliğinde veya yargı sürecini etkilemek amacıyla yayın yaparsa yasaların getirdiği kriterler uygulanabilir.
Hep 301'i tartıştık ama basın özgürlüğü daha önemli -
Öztürk Türkdoğan (İHD Başkanı): Türkiye'de basın özgürlüğünün olmadığına, baskı politikası olduğuna dair somut verilerdir bunlar. Bu tabloyu basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü alanındaki ihlaller olarak değerlendirebiliriz. Gazeteciler bu bilgileri kamuoyuyla paylaşarak kamu görevi yapıyorlar. Bunlar ihlaldir. Bu ülkenin gerçek anlamda bir ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne kavuşması lazım. Bunu yapacak olan siyasi iktidardır. Devlet içindeki çetelerle ilgileniyorum diyor ama mevzuatta hiçbir değişiklik yok. Bu mevzuatı hak ve özgürlükler doğrultusunda AİHM içtihatları doğrultusunda düzenlemezseniz bunlarla daha sık karşılaşırsınız. Bugüne kadar hep 301 tartışıldı, gazeteci arkadaşların ceza aldığı bu maddeler çok daha ciddi meselelerdir. Mesele 301 değil ifade özgürlüğü meselesi.
Demokrasiyi istemek yetmez, yasaları değiştirmek gerekir -
Şanar Yurdatapan (Düşünce Suçuna Karşı Girişim): Gazeteciler görevlerini yapıyorlar. Gayet tabii ki onlar için hapis cezası olmamalı. Bunlar neden hâlâ devam ediyor? Bunun asıl temelinde yatan neden Türkiye'deki oligarşik devletin imtiyazını kaybetmemek için verdiği savaş. Demokrasi geliştikçe bunlar imtiyazlarını kaybediyor. Bu savaşın bir ucunu Diyarbakır'da görüyoruz. Tam
açılım derken yargı partiyi kapatıyor, bir parçası da insanları gözaltına alıyor. Bu açılımın olmamasını isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyorlar. Aynı savaşın bir sayfasını Ergenekon'u yazan gazetecilerin tutuklanmasında görüyoruz. Aynı savaşı 301'den tutuklananlarda görüyoruz. Demokrasiyi istemek lafla olmuyor, yasaları değiştirmek lazım.
Yargıya da aynı yüreklilikle karşı durmak gerekiyor.
Aleni yargılamada, gizlilikten söz edilemez - Prof. Dr. Ahmet Gökçen (Ceza hukukçusu): Aleni yargılamada gizlilikten söz edilemez. Herkes birbirinin hakkına saygılı olmalı. Şüpheli ve sanıklar haksız yere lekelenmemeli ama basının haber verme özgürlüğü de kısıtlanmamalı.
TCK'da madde net değil - Prof. Dr. Hakan Hakeri (19
Mayıs Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dekanı): Kapalılık kararı olmadan duruşmadaki konuşmalar yayınlanabilir, duruşma aşamasında soruşturmanın gizliliği de olmaz. Gizliliği ihlal suçu, dava açılmadan, soruşturma safhasında, kişilerin lekelenmemesi ve soruşturmanın selametini engelleyici durumlarda söz konusu olabilir.
Gazetecileri yargılamak, bizi kapalı toplum yapar -
Reşat Petek (Eski savcı): Dava açıldıktan sonra mahkeme yayın yasağı koymadıysa artık gizliliğin ihlalinden söz etmek mümkün olmaz. Gizlilik olmayan bir yerde, gizliliği ihlalden dolayı dava açılması suçun yasal unsurlarının olmadığını gösterir. Basın özgürlüğü, diğer özgürlüklerin teminatı olan konulardan biri. Gazetecileri aldığı haber dolayısıyla yargılamak, bizi kapalı toplum haline getirir.
Yerel mahkemede bile içtihat farkı var -
Abdülkadir Selvi (Yeni
Şafak Gazetesi
Ankara Haber Müdürü): İmza atılmayan, haber merkezi mahreçli yazılan tüm haberlerden dolayı hakkımda soruşturma ve dava açılıyor. Bunun Basın Yasası ve
Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu
savunmama rağmen davalar devam ediyor. Osman
Kaçmaz ve Mehmet
Haberal hakkındaki haberlerde Ankara Başsavcılığı 'kovuşturmaya yer yok' kararı verirken, aynı konuda
İstanbul Eyüp Cumhuriyet savcılığı kimi zaman savunma almadan dava açıyor. Yerel mahkemelerde bile içtihat farkı çıkıyor. Ben bunu, hukuki mülahazalarla izah edemiyorum.
Türkiye'de 'hâkimler devleti' var -
Ahmet Faruk Ünsal (Mazlum Der Başkanı): Yaşanan bu örnekler toplumun haber alma hakkının engellenmesi bakımından çok büyük bir yanlış. Haber alma özgürlüğünün olması, sistemin denetlenmesi anlamına gelir. Türkiye'de maalesef hukuk devleti değil 'hâkimler devleti' var. Hâkimler, siyasi süreçlerin nasıl olacağına
siyasetçiler adına karar verir ve siyaset alanını düzenler hale geldiler. Basın,
demokrasinin olmazsa olmazı ve en az
siyasi partiler kadar önemli. Basının denetimini kaldırdığınız zaman her şeyi devletin insafına bırakmış oluyorsunuz.
Açık duruşmayı haber yapan gazetecilere bile dava açıldı
Hapis cezası gazeteciliğe engeldir - Prof. Dr. Bedri Eryılmaz (
Gazi Üniversite Öğretim Üyesi): İfade özgürlüğü demokratik toplumun vazgeçilmez özelliğidir. Soruşturmanın gizliliğini ihlal etmemekte önemli. Burada yarışan haklar var. Demokratik toplumda hangisine değer veriliyorsa o ön plana çıkmalı. Demokratik toplumda da ifade özgürlüğüne daha fazla değer verilir. Soruşturmanın gidişatıyla ilgili toplum bilgilendirilmiyor. Savcı bilgi vermiyor. Bilgilendirme olmadığı için de kim ne bulursa yazıyor. Yayınlar gerçekten kamuoyunu aydınlatıyorsa ve kamuoyuna başka türlü bilgi verilmiyorsa toplumun bilgilendirilmesi önemlidir.
ZAMAN