Yüksek Mahkeme, 367 yorumundan sonra bu kez
Anayasa'nın hiçbir maddesinde geçmeyen 'uzlaşma' şartını getirdi. Anayasa'nın
cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 102. maddesinin birinci fıkrasındaki "Cumhurbaşkanı,
TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir." ifadesinin karar yeter sayısı değil, toplantı yeter sayısı anlamına geldiği ileri sürüldü. Bu maddenin düzenleniş amacının cumhurbaşkanının uzlaşmayla seçilmesini sağlamak olduğu iddia edildi. Nitelikli çoğunluk şartının sadece
Köşk seçimiyle sınırlı tutularak,
Meclis başkanlığı ve anayasa değişikliği gibi konularda geçerli olmadığının vurgulanması da dikkat çekti.
Gerekçe, hukukçular ve siyasetçileri ayağa kaldırdı. Tepkilerin odağında ise 'Mahkeme'nin yorum yoluyla Anayasa'da değişiklik yaptığı' görüşü yer aldı. Meclis kararlarının yine yorum yoluyla yargı denetimine açıldığının altı çizildi. Eski
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, hukukî değil, yerindelik denetimi yapıldığını belirtirken, "Bunu yapmaya kalktığınızda önce kararınızı verirsiniz, sonra gerekçesi bulunur nasıl olsa.
Yargının siyasallaştığı böylece ortaya çıkmış oldu." dedi. Anayasa hukukçusu Prof. Dr.
Ergun Özbudun,
mahkemenin
gerekçeli kararıyla uzlaşmayı bir Anayasa kuralı haline getirdiğini, 3. ve 4. turları fiilen ortadan kaldırdığını kaydetti. Uzlaşma şartını 'dayatma' olarak değerlendiren Prof. Dr.
Yavuz Atar, Anayasa'nın,
kaos olmaması için 3. ve 4. turda karar yeter sayısını 276 olarak öngördüğünü hatırlattı.
Anayasa Mahkemesi'nin merakla beklenen gerekçeli kararı dün Resmi Gazete'de yayımlandı. Başvurunun önce usul açısından kendi
yetkisine girip girmediğini inceleyen Mahkeme, 7'ye karşı 4 oyçokluğuyla başvuruyu esastan incelemeye karar verdi. Başkan Tülay Tuğcu, Başkan Vekili
Haşim Kılıç ile üyelerden
Fulya Kantarcıoğlu ve
Sacit Adalı, cumhurbaşkanı seçiminin bir Meclis kararı olduğu ve Meclis kararlarının Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenemeyeceği gerekçesiyle bu karara muhalefet etti.
Mahkeme'nin esasa ilişkin gerekçeli kararında, Anayasa'nın cumhurbaşkanı seçimine ilişkin 102. maddesinin birinci fıkrasındaki "Cumhurbaşkanı,
Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile seçilir." ifadesinin karar yeter sayısı değil toplantı yeter sayısı anlamına geldiği belirtildi. Bu maddenin düzenleniş amacının cumhurbaşkanının uzlaşmayla seçilmesini sağlamak olduğu öne sürülürken gerekçeleri şöyle sıralandı:
"102. maddedeki düzenlemeyle cumhurbaşkanı seçiminde Meclis'te olabildiğince nitelikli bir uzlaşma sağlanmasının amaçlandığı açıktır. Nitekim, ikinci fıkrada otuz günlük seçim takviminde
adaylık süresinin on günle sınırlanması, kalan yirmi günde yapılacak dört oylamanın ilk ikisinde adaylardan birinin seçilebilmesi için üye tamsayısının üçte iki çoğunluğunun oyunun aranması, dördüncü oylamaya, üçüncü oylamada en çok oy alan iki adayın katılabilmesi, bu oylamada da yarışan iki aday arasında üye tamsayısının salt çoğunluğunun adaylardan biri üzerinde sağlanarak cumhurbaşkanının seçilememesi halinde, TBMM seçimlerinin derhal yenilenmesi yoluna gidilmesi, cumhurbaşkanı seçiminde uzlaşmanın temel alındığını göstermektedir." Yüksek Mahkeme, yetki için ise TBMM İçzütüğü'nün 121. maddesine işaret etti. Söz konusu maddenin Anayasa'nın 102. maddesine gönderme yaptığı için cumhurbaşkanı seçiminin eylemli bir
içtüzük ihdası niteliğinde olduğu, bu nedenle
CHP'nin başvurusunun Mahkeme'nin yetkisine girdiği belirtildi.
Gerekçeli kararın sonuç bölümünde, "Toplantı ve karar yeter sayısının ilk oylamada TBMM üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu, bu bağlamda 367 olduğunu öngördüğü sonucuna varılan Anayasa'nın 102. maddesinin ilk fıkrası karşısında, bu çoğunluğun 184 olarak uygulanması sonucunu doğuran eylemli içtüzük değişikliği niteliğindeki
dava konusu TBMM kararı Anayasa'nın 102. maddesine aykırıdır. İptali gerekir." ifadelerine yer verildi.
Raportör, 'gerekçe'nin tam aksini yazmıştı
Anayasa Mahkemesi
raportörü, açıklanan gerekçeli kararın neredeyse tam aksi yönünde görüşler bildirmişti. Başvurunun reddedilmesini isteyen raportör, 1980 darbesine zemin hazırlayan ve 150 tura yaklaşan Köşk seçimi sürecini hatırlatmıştı. Anayasa'nın seçimi kolaylaştırmayı amaçladığına dikkat çekmişti.
İkna edici ve hukukî bulmadım
Meclis Başkanı Bülent Arınç: Ben bu gerekçeyi, ikna edici ve hukuki zemini olan bir düşünce olarak görmüyorum. Bir defa bu karar 9'a 2 verilmiş görülüyor. Halbuki ilk incelemede 4 üye, 'Bu Meclis kararıdır. Bu Meclis kararları Anayasa Mahkemesi'ne tabi değildir. Biz bu işleme bakamayız' diye oy kullanmış. Ancak bu 7'ye 4 reddedilince işin esasına girilmiş. Bu sefer de o iki üye, 'Madem işin esasına girildi. Biz de 367 yanlısıyız' diye oy kullanmışlar. Bence bu çok büyük bir çelişki. Anayasa Mahkemesi bir sihirli kelimeye takılmış o da 'uzlaşmadır' diyor. İkincisi ise '367'yi her halükârda ararım' diyor. Gerekçe 366 üyeyi bir tarafa, 184 üyeyi bir tarafa koyuyor. 366'lı bir çoğunluk 367'yi bulamadığı için 184'ün isteğini yapmak zorunda kalacak. 184 milletvekiline sahip bir parti gelecek 'benim istediğimi seçmek zorundasın' diyecek...
Yargının siyasallaştığı ortaya çıktı
Eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek: Gerekçeli karar, tartışmayı daha da büyütecek. Hukukî denetimden daha çok yerindelik denetimine ağırlık veren bir gerekçe. Yargının siyasallaşmış olduğu böylece ortaya çıktı. Yargı organlarının birinci öncelikli görevi hukukî denetim yapmaktır, yerindelik denetimi değil. Çünkü yerindelik denetimi yapılmaya kalkışıldığında, bu başka organların görev alanına müdahale olur. O takdirde yargının siyasallaşması diye ikide bir vurgu yapılan şeyin de ta kendisi olur. İleride hukuk devleti açısından son derece büyük tartışmalara sebep olabilir. Terminolojide özel hukuk alanında uzlaşma olur; ona sulh diyoruz. Ama kamu hukukunda esas itibarıyla bu manada bir şey yok. Daha çok siyasi bir kavram. Yerindelik denetimi yapmaya kalktığınızda önce kararınızı verirsiniz sonra gerekçesi bulunur nasıl olsa.
Yorumla Anayasa değiştirildi
Eski Adalet Bakanı Hikmet
Sami Türk: Anayasa Mahkemesi'nin kararına katılmıyorum.
Haşim Kılıç'ın 'yorum yoluyla
Anayasa değişikliği yapıldığı' görüşüne katılıyorum. Dayandığı gerekçesi bakımından yanlış olmakla birlikte karar bağlayıcıdır. Bunu yeni bir Anayasa değişikliği düzeltebilir. 82 Anayasası iyi yazılsaydı bu durum yaşanmazdı. Siyasi tartışmaları uzlaşmayla çözemediğimiz için yargı önüne getiriyoruz. Bu alışkanlığımız devam ederse bizi yargıçlar devletine götürür. Anayasa'yı, Meclis'in saygınlığını, sistemi tıkayacak, cumhurbaşkanlığı seçimini olanaksız kılacak şekilde yorumlamak doğru değil. Gerekçeyle uzlaşma düşüncesi pekiştirilmiş oluyor. 22 Temmuz seçimlerinin ardından yapılacak Köşk seçiminde uzlaşma olmazsa Meclis yeniden seçimlere gidebilir.
Anayasa'nın omurgası kırılmıştır
TBMM
Anayasa Komisyonu Başkanı
Burhan Kuzu: Anayasa'nın omurgası kırılmıştır. Hukuk patlatılmıştır,
demokrasi çatlatılmıştır. Karar çok ağır. Hiç inandırıcı ve tatminkâr değil. Bildiğimiz ve kabul etmediğimiz gerekçeler. CHP'nin gerekçelerini aynen yazmış göndermişler. Üyelerin bir katkısı yok. Tülay Tuğcu'nun yazdığı muhalefet şerhi doğrudur. 'Bu davaya biz bakamayız, Meclis kararıdır' diyor. Ama Anayasa Mahkemesi eskiden beri böyle bir yol tutturmuş. Meclis kararlarına ilişkin davalara bakıyor. Meclis, bu saatten sonra kilitlenmiştir. 1982 Anayasası için Anayasa kitaplarında 'Tıkanıklıkları giderici çözüm yolları bulmuştur' deniyor. Ama maalesef gerekçedeki yorumla aynen 1961'deki mantığa dönüşmüştür. Çoğunluğu, azınlığa mahkum etme gayretidir. Türkiye aynen 1980 öncesi tıkanmış döneme dönmüştür. Hiçbir metin kimseyi uzlaşmaya mecbur kılamaz.
Anayasa'nın amacı ve tarihine aykırı
Anayasa hukuku profesörü
Ergun Özbudun:
367 kararı, Anayasa'nın sözel yorumuna da, amaçsal yorumuna da, tarihsel yorumuna da aykırı. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Haşim Kılıç'ın '367 şartı kaosa neden olur' görüşüne katılıyorum. Meclis'teki 3'te 1
azınlık kendi adayını dayatmaya çalışacaktır. Bir tıkanma tehlikesi getirecektir. Tıkanma da kaos getirir. Karar cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ileride kilitlenmesine, azınlığın çoğunluk üzerinde veto hakkı kullanmasına yol açacak nitelikte. Anayasa Mahkemesi, 367 kararıyla 3 ve 4. turlarda cumhurbaşkanının salt çoğunlukla seçilmesi imkanını da pratikte ortadan kaldırmakla kendisini Anayasa koyucu mevkiine yerleştirmiştir. Meclis, Anayasa'nın 102. maddesine atfın dışında başkaca bir içtüzük faaliyetinde bulunmamıştır. Mahkemenin gerekçeli kararıyla, uzlaşma bir Anayasa kuralı haline getirilmiştir.
'Uzlaşma' görüşü bir dayatmadır
Anayasa hukuku profesörü Yavuz Atar: Anayasa Mahkemesi'nin uzlaşmayla seçimin yapılması görüşü bir dayatmadır. 1982 Anayasası cumhurbaşkanlığı konusunda kaos olmasını istemediği için 3 ve 4. turda karar yeter sayısının 276 olduğunu belirtmiştir. Sistemin sorunsuz işleyişi için bunu öngörmüş. Mahkeme, 1982 Anayasası'nın tam tersine karar verdi. Azınlık partisi dahi seçimi kilitleyecektir. Demokrasi, çoğunluğun azınlığa tahakkümü değildir. Ancak azınlığın çoğunluğa tahakkümü hiç değildir.
CHP: Gerekçedeki ifadeler bizim görüşümüz
Anayasa Komisyonu Üyesi
Atilla Kart: '367 kararı'na ilişkin gerekçesi bizi haklı çıkardı. Kararda ifade edilen hususlar CHP tarafından uzun süre dile getirildi. Hukukun yoluyla aklın yolunun bir olduğu ortaya çıktı. Siyasi
iktidar duygusal, zıtlaşmaya ve inatlaşmaya dayalı bir yaklaşım içinde olduğu için Türkiye'de bir taraftan zaman kaybı oldu, diğer taraftan da kutuplaşma zemini yaratıldı.
ZAMAN