Askerileşme hızla devam ediyor.Öyle ki...Artık
topluma doğrudan
çağrı evresine geçtik.
***
Topluma doğrudan çağrı...
‘Kitlesel karşı koyma refleksi.’
Kime?
Teröre.
Zaten konmuyor mu?
O zaman beklenen başka bir şey?
***
Ekonomiyi de zorlamaya başlayan...
Toplumu doğrudan sokağa çağıran...
Hatta bir iç çatışma ihtimalini de artıran bu gelişmeler...
En militarizm yanlılarını bile ürkütmüş gözükmekte.
Çünkü bu gidişin hayırlı olmadığı çok ortada..
***
Amaç?
Sanıyorum sadece
Kuzey Irak üzerinden iktidarı sıkıştırmak...
Ya da ‘siyasal milliyetçi’ oyları yükseltmek değil.
Bunlarla birlikte
Türkiye’yi AB’den de koparmak.
***
Neyse ki
ülke sanayini sırtında taşıyanlardan AB hedefini yok etme girişimlerine karşı uyarı geldi.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Yalçındağ, Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı’nda ne dedi?
‘Beklenti, birkaç kışkırtıcı tavırla karşılaşan Türkiye’nin kendisini AB rotasından ayırması ve ‘alternatif seçeneklere’ doğru sürüklenmesi. Bu sinsi planı bozmalıyız.
Eylül ayında yeni hükümet AB ile uyum çerçevesinde reform sürecine ivme kazandırmalı.
TCK’nın 301. maddesinde yapılabilecek değişiklikler bu ivmenin başlangıç noktası olabilir.’
***
AB ile köprüler atıldığında
demokrasi de berhava olacak...
Askeri
vesayet rejimi eskisi huzurlu günlerine dönecek..
TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, güçlü bir demokrasi için Türkiye’nin üç temel önceliğini bu nedenle vurguluyor:
‘Seçim ve
siyasi partiler kanunlarının değiştirilmesi, yargı bağımsızlığının ve hukuk güvenliğinin sağlanması, insan haklarında uygulamaya etkinlik kazandırılması olmalıdır.’
***
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı
Mustafa Koç aynı şeyi, üstelik bastıra bastıra söylemekte...
Neden?
Çünkü
AB süreci patinaj yapınca,Türkiye’de ‘
akıl tutulmakta’..
Koç’dan dinliyelim: ‘Türkiye’yi hedefleri doğrultusunda daha ileriye götürecek bir dinamiğin ışıklarını görmekte zorlanıyoruz. Siyaset sahnemizde adeta bir ‘akıl tutulması’ ile karşı karşıyayız.’
Koç, bu nedenle de AB’ye tam üyelik idealine dört elle sarıldıklarını söylemekte.
Koç şöyle devam ediyor:
‘Oysa bugün bakıyoruz ki, birtakım siyasi partiler, kimi kuruluşlar ve kesimler, Türkiye’yi
batı dünyasından koparmayı bir siyasi alternatif olarak ülkenin önüne koymak için büyük bir çaba harcıyorlar. Bizi kesinlikle geriye götürecek olan bu görüşlerini
seçim vesilesiyle ülke genelinde yayma gayreti içindeler. Bunun en somut örneği de, Türkiye’yi AB dışında tutmaya çalışarak gösteriyorlar. Üstelik de
yurt dışındaki yeminli Türkiye düşmanları ile aynı amaçta
buluşma pahasına. Bu kapsamda, sağ ve sol ideolojiler dahi aynı potada buluşabiliyorlar.’
***
Bürokratik bir içe kapanma..
Demokrasi korkusuyla Batı’dan kopma..
Totaliter ülke gruplarıyla işbirliğine girme özlemi..
Burjuvazi bunlara karşı tavrını Koç’un ağzından seslendirmekte:
‘Türkiye’de iktidarda kim olursa olsun, ülkenin yüzünün batıya dönük olmasını temin etmek, AB ile tam üyelik sürecinin gereklerini yerine getirmek, piyasa ekonomisinin tüm kurum ve kurallarıyla
egemen olduğu, laik-demokratik, dışa açık bir Türkiye için çalışmak zorundadır. Türkiye’yi küresel gelişimin dışına çekmeye, yeniden içine kapalı devletçi bir çizgiye oturtmaya, yüzünü Batı’dan başka yönlere çevirmeye çalışmak onu yalnızlaştırmak ve geri kalmaya mahkum etmekle eş değerdir. Bunu ulusal çıkar söylemiyle cilalayarak veya dini ideolojilerle soslayarak, geçerli bir
politika seçeneğiymiş gibi sunmak akla ve sağduyuya sığacak anlayışlar, yaklaşımlar değildir.’
***
Sinsi
Plan...
Türkiye’yi çağdaş dünyadan koparmak.
AB sürecindeki ‘insan odaklı’ değişime
bomba atmak.
Tüm amacın bu olduğunu unutmayın.
Bakın, unutmayınca nasıl her şey
yerli yerine oturacak.
İyice şiddete yönelmeye başlayan tüm senaryolar aydınlanacak.
Mehmet Altan/
Star