Merak edip okumaya başladım. Önce karşıma olağan ve anlaşılır sözler çıktı: "
Cumhuriyeti koruma ve
demokrasiyi yerleştirme için güç birliği projesi " ya da " Sol demokratik
iktidar seçeneği oluşturmak için
siyaset felsefesi/ideoloji çerçevesi " gibi...
Devam ettim. " 2007 Nisanında ülkemize baktığımızda gördüğümüz tablo " cümlesini görünce daha da meraklandım. Bakalım tablo neymiş, derken dumura uğradım!
Çünkü karşıma, aşağıda okuyacağız (daha doğrusu okuyamayacağınız) şu cümle çıktı.
Okumadan önce derin bir nefes alın, diyeceğim ama o da bir işe yaramaz. İşte o cümle...
Sıkı durun başlıyor:
"Cumhuriyetin, tam bağımsızlığı, ulusal egemenliği, çağdaşlaşmayı ve laikleşmeyi içerip öngören kurucu felsefesine ve özgürlükçülüğü, çoğulculuğu ve katılımcılığı da aşarak günümüzde insan haklarına dayalılık ve insan merkezliliğine ulaşmış çağcıl yönetim felsefesi demokrasiye karşı, teokrasiye dönük, çağdışı ve din/dinsel merkezli bir yönetim felsefesi, cumhuriyet ve demokrasiyi savunan güçlerin aymazlığı, güç birliği, bağlaşma ve birleşik duruş bilincinden yoksunluğu ve askersel güçlerin Cumhuriyet Devrimi güçleri ile bağlaşıklıktan koparak 12 Mart 1971'den doğrultu düzeltmesi yaptığı 28 Şubat 1997'ye değin süren cumhuriyet ve demokrasiye karşı güçlerle bağlaşması ve belirleyici olarak da ABD emperyalizminin Türkiye için öngörüp planlayarak 12 Eylül 1980 askersel darbesi ile yürürlüğe koyduğu Yeşil Kuşak projesi, 12 Eylül despotik askersel diktatörlük güçlerinin bu proje uyarınca ülkemizdeki cumhuriyet ve demokrasi güçlerini bir daha toparlanamayacak biçimde dağıtarak, doğal bağlaşıkları dinsel ve feodal güçlerle bağlaşması sonrasında ve bugün Ilımlı İslam projesine dönüştürülmüş olarak iktidarı ele geçirmiş ve beş yıla yakın bir süredir iktidarda bulunmaktadır."
Evet, cümle bu!
Bir şey anladınız mı?
Metinde geçen tüm kelime, tabirler, kavramları bilmeme ve zaman zaman bizzat kullanmama rağmen ben anlayamadım.
Uzun yıllardır; sosyoloji, siyaset bilimi, psikoloji, tarih kitapları ve makaleleri okurum. Bunların bazıları gerçekten zorlayıcı, karmaşık metinlerdir.
Ama böylesini ne gördüm, ne de duydum.
Ahmet Necdet Sezer'in konuşmaları bile daha anlaşılır.
Bu işkenceyi bize çektirenler kimmiş, diye imzalar bölümüne baktım:
Prof. Server Tanilli, Prof. Bilsay Kuruç, Prof. Veli Lök, Prof. Tuncer Bulutay, Prof. Erdoğan Soral, Prof. Muammer Sun, Prof. Necdet Adabağ, Güldal Mumcu, Nilüfer Kışlalı, Şengül Hablemitoğlu, Tuncay Özkan, Yılmaz Dağdeviren, Ataol Behramoğlu, Tarık Akan, Edip Akbayram, Rutkay Aziz, Nihat Behram gibi isimler gözüme çarptı.
Böyle cümleler kuran insanlar bir araya gelecek de... Güç birliği oluşturacak da... Seçimlerde kitleleri kendilerine oy vermeye ikna edecekler de... İktidar olacaklar!
Mümkün mü? İmkansız!
Halk bunları,
" Ne diyorsun birader, yoksa küfür mü ediyorsun " diye
seçim meydanlarından sopayla kovalar vallahi.
Türkiye'de niye hep ' sağ' denilen partilerin başarılı olduğunu o cümleyi okuyunca daha iyi anladım.
Fakir işçi, dar gelirli memur, günde iki üç lirayla geçinmeye çalışan
köylü, böyle bir sola oy verir mi?
Vermiyor. Vermez.
Kendisiyle aynı dili konuşmayanlara niye oy versin?
O zaman da bunlar, ' cahil
halk bizi anlamıyor' deyip başka arayışlara giriyor tabii...
Sandıktan alamadıkları gücü, asker ve sivil bürokraside arıyorlar.
Emre Aköz / SABAH