Parayı İsviçre’de kaybettiler Ankara’dan istiyorlar
Amerikan konut sektöründe on yedi ay önce başlayan ve dünyaya yayılan
kredi krizi,
Türkiye’de oturan ve yatırımlarının bir kısmını yurtdışında yapanların paralarının batmasına neden oldu.
Yurtdışında kurulan riskli fonlar, yatırımcıya dolar üzerinden yıllık yüzde 20-25 oranında yüksek kazanç sağlıyordu. Türkiye’de oturan bazı zenginler de yüksek kazanç elde etmek için bu fonlara yatırım yaptılar. İşler iyi giderken çok kazandılar ama krizde işler kötüye gidince kaybettiler. Bugüne dek hep Türkiye’de çıkan kriz bu defa en güvenilen zengin ülkelerde çıktı, paralar bu sefer orada battı.
Geçen 15 eylülde
Lehman Brothers yatırım
bankasının batmasıyla başlayan süreçte yurtdışında para kaybeden pek çok yatırımcı, Türkiye’de hemen bir kriz lobisi oluşturdular ve paraları sanki Türkiye’de batmış gibi bir karmaşa yarattılar. Yaşanan dünya krizinin merkezini Türkiye’ye taşıdılar.
Türkiye’de gelişmiş ülkelerdeki gibi batan bir banka, finansal kuruluş, fon ya da ödenemeyen devlet garantili bir
senet olmamasına rağmen, yaratılan bu olumsuz hava herkesi etkiledi.
Zaten cumhurbaşkanlığı seçim süreci, genel seçimler ve kapatma davası gibi siyasal gerginliklerle bir türlü tam istikrara kavuşamayan ve dünyanın en yüksek faizini vererek gergin bir ortamda ilerleyen Türkiye ekonomisinde, tüketiciler yaratılan bu korku senaryosuyla tüketimlerini iyice kıstılar. Herkes kriz beklentisine girdi. Bu durumu fırsat bilen bazı işadamları da harekete geçti, “cebimize para koyun yoksa işçileri çıkartırız” tehdidiyle hükümeti sıkıştırmaya başladı.
Oysa biz bu ülkede bu filmi defalarca görmüştük. Dünya
ekonomik krizini fırsat bilip hükümeti sıkıştıran işadamlarının, her beş-altı yılda bir “biz battık, bizi kurtarın” diye karşımıza çıkan aynı kişiler olduğunu gördük.
Kriz lobisi yaparak geçinen bu işadamları, IMF’den 35 milyar dolar alınıp kendilerine verilmesini istiyorlar. Kriz lobisine göre, eğer bu para onların kasasına konursa Türkiye ekonomisi kurtulacak, aksi takdirde batacak. Halbuki bu para eğer yanlışlıkla onlara verilirse, Türkiye ekonomisi işte o zaman batacak. Çünkü onlar bu paraları yine verimsiz kullanacaklar.
Krizden kurtulmak için ABD’nin ne yaptığına bir bakalım. Yeni başkan
Barack Obama’ya göre, bu krizin çözümü istihdamı arttıran kamu harcamalarından geçiyor. İşadamlarının cebine para koyarak bu krizi çözmek mümkün değil. İşte bu amaçla Obama cumartesi günü yaptığı haftalık
radyo konuşmasında, 24 Ocak 2009’da görevi devraldığı gün iki yıllık bir
eylem planını devreye sokacağını açıkladı. Bu plana göre altyapı, eğitim ve
alternatif enerji alanlarına yatırım yapılarak önümüzdeki iki yıl içinde 2,5 milyon yeni iş yaratacaklarını ilan etti.
Krizden çıkış yolunda Obama’nın planı en doğru alternatif olarak görünüyor. Tartışmaya gerek yok, Türkiye de Obama’nın planını aynen alarak uygulamalı.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı 140 bine ulaşan açık öğretmen kadrosu için atamalar hemen başlatılmalı. Bir milyon 111 bin okula gidemeyen öğrenci okulla buluşmalı.
Kredi kartı borçlarını ödeyemeyen 1 milyon 54 bin kişiye yeni bir ödeme planı sunulmalı, kart mağdurlarına uygulanan aşırı yüksek faizler törpülenmeli.
Enerji KİT’leri olan BOTAŞ ve elektrik
üretim ve dağıtım şirketlerinin mali durumları düzeltilmeli.
Merkez Bankası kaynaklarından oluşturulacak ekonomiye
destek fonları düşük gelir gruplarına yönlendirilmeli.
AKP hükümeti tuzağa düşerse ve açacağı yeni ekonomik paketle kriz fırsatçılarının kasalarına para koyarsa, inanın paralar boşa gider. Önümüzde Barack Obama’nın dar gelirlilere destek veren harcama planı örnek olarak dururken başka yollara sapmak büyük hata olur.
Süleyman
Yaşar/
Taraf