Baskılarla anılan
Kayseri aslında
Anadolu'nun çağdaş yüzünü temsil eden bir şehir.
Ancak bu kez gündemin ilk maddesi biraz farklı. 'Mahalle
baskısı' kavramı tartışılıyor. Herkes konu hakkında görüşlerini açıklıyor.
İlk olarak ünlü sosyolog Şerif
Mardin tarafından dillendirilen bu kavram, geçen hafta açıklanan bir raporun da konusuydu.
Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel
Araştırmalar Projesi ve Açık Toplum Enstitüsü'nün desteğiyle,
Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Binnaz Toprak'ın sorumluluğunda gerçekleştirilen araştırmada, Anadolu'nun 12 ilinden 401 kişiye,
dindar Sünniler tarafından baskı görüp görmedikleri, inançları ve
yaşam tarzlarının hayatlarında ne gibi olumsuzluklara yol açtığı soruldu. Bir araştırma kuruluşu veya üniversite asistanları yerine üç gazeteciye (
Nedim Şener, Tan Morgül ve İrfan Bozan) yaptırılan araştırmadan çıkan sonuçlar, büyük tartışmalara yol açtı. "
Türkiye'de Farklı Olmak; Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler" başlıklı araştırmaya göre Anadolu'da Sünni olmayanlara karşı tam bir baskı ortamı var! Sosyal hayattan iş hayatına kadar Sünni ve dindar olmayanların,
içki içenlerin, başını örtmeyenlerin,
Alevilerin,
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) mensuplarının,
CHP'lilerin, yani topyekûn laiklerin işi çok zor! Hatta öyle ki
Gülen hareketine mensup olmayan iş adamının iş yapması,
ihale alması imkânsız! Rapora göre bütün bu gelinen noktanın iki büyük sorumlusu var:
AK Parti iktidarı ve Gülen hareketi!
183 sayfalık araştırmayı okuduğunuzda bu ifadelerden çok daha ağırlarına rastlayabilirsiniz. Araştırma ekibi, laikleri bulabilmek için Alevi dernekleri, ADD'ler ve CHP gibi kurumlara mensup olanlarla görüşmeyi uygun gördüklerini söylüyor.
Aksiyon ise bu araştırmadaki suçlamalardan en fazla nasibini alan, Anadolu'nun
girişimcilik sembolü şehri Kayseri'yi mercek altına alıyor bu sayısında. Onlar gibi biz de şehirde laik kimlikleriyle öne çıkanlar, Aleviler, içkili
lokanta işletenler ve bugüne kadar Gülen cemaatinin semtine bile uğramamış iş kadınlarıyla görüşüp baskıyı sorduk.
Tekrar
Organize Sanayi Bölgesi'ne ve
Kadın Girişimciler
Kurulu'nun toplantısına dönelim. Aksiyon'un da katıldığı toplantıda, '
mahalle baskısı' tartışmalarını yorumlamaya devam ediyor herkes. Kayseri'nin bu şekilde gündeme gelmesi hepsini üzmüş. Şehirlerine yapılan haksız ithamlara
isyan ediyorlar.
Kurul Başkanı
Şafak Çivici,
Avrupa ülkelerine
sandalye ihraç eden, girişimciliğe başladıktan sonra subaylıktan
emekli eşini de yanına alan bir iş kadını. Avrupa
Odalar Birliği İş Kadınları Komitesi'nde Türkiye'yi temsil eden Şafak Hanım, "Kayseri'de olmamdan dolayı İzmir'de yaşayan bir kadından daha fazla zorluk veya baskı görmedim." diye giriyor söze.
Asker eşi olması, laik yaşam tarzı,
giyim kuşamı ve
yabancı misafirlerini tek başına içkili lokantalara götürmesi sebebiyle, en fazla baskıyı kendisinin görmesi gerektiğini belirterek çarpıcı bir tespit yapıyor: "Hatta kadın olmamızdan dolayı pozitif bir ayrım bile görüyoruz. Normalde biz
protokolde yokuz ama resmî toplantılarda bize protokol sırasından yer açılır. Ne istesek kurumlar yerine getiriyor. Erkeklere tanınmayan haklar bize tanınıyor. Kayseri'de iş hayatında, kadınlara kesinlikle bir pozitif ayrımcılık var."
Berna İlter de yılın kadın girişimcisi ödülü almış, hâlen Türkiye'nin en büyük
yatak ihracatı yapan firmalarından BRN'nin kurucusu ve
yönetim kurulu başkanı. Financial
Times gazetesinde Güler
Sabancı ile birlikte yer almış bir isim. 'Mahalle baskısı' yorumlarına çok tepkili. Bugüne kadar 8 yabancı gazeteciye Kayseri hakkında
mülakat vermiş ama Türk basınından kapısını çalan olmamış. "Yıllardır bu kadar erkeğin arasında mücadele eden bir girişimciyim; baskıyı neden bana sormuyorlar?" diyor. Bırakın erkekler tarafından dışlanmayı, sanayicilerin verdiği
destek sayesinde iki buçuk yılda ülkenin en büyük yatak ihracatçılarından biri olmayı başardığını belirtiyor.
Berna Hanım'a Türk basını bu konuları sormamış şimdiye kadar ama Şafak Çivici'nin bir anısı var. Kendisine
röportaj için gelen
Milliyet muhabirinin ısrarla, 'Size baskı yapılıyor mu?' diye sorduğunu aktarıyor. Hiçbir baskı görmediğini söylemesine muhabir çok şaşırmış tabii: "Milliyet muhabiri ısrarla bana 'Hiçbir zorlukla karşılaşmadınız mı?' diye sordu. Herhâlde, 'elimi sıkmadılar, malımı almadılar' diye hikâyeler anlatmamı bekledi. Ona maalesef heyecan verici şeyler anlatamadım!" Kurul üyelerinden Dünya Gazetesi Kayseri muhabiri Gülsüm
Erdem ise yıllardır bir kadın gazeteci olarak erkeklerin toplantılarını izlediğini ancak hiç 'senin burada ne işin var' tepkisi almadığını belirterek özellikle İstanbul'daki meslektaşlarının Anadolu'ya karşı ön yargılı olduğunu düşünüyor. Kurulun sekreterliğini yürüten Rüya Köksoy, 19 sene önce Tarsus'tan okumak için Kayseri'ye gelmiş ve bir daha da ayrılmamış. Halen
Ticaret Odası'nda çalışıyor. "Bu şehirde rahat ettim, yabancıyım dediğimde evime kadar bırakırlardı. Ben bu şehirde hep pozitif ayrımcılık gördüm." diyor. İş kadını Zuhal Özküçük ise konuya farklı bir bakış açısı getirerek 'mahalle baskısı var' diyenlerin, başarılı insanları çekemeyenler olduğunu belirtiyor.
Aslında neresinden bakarsanız bakın, son 20 yılda sadece dünya ve Türkiye değil, Kayseri ve onun gibi Anadolu şehirleri de çok değişti. Kayseri'nin kadın girişimcileri ve profesyonellerinin hayat hikâyelerinde bile bu değişimin izini sürmek mümkün. Tekstil sektöründeki başarıları ile adından söz ettiren Sema Elmacıoğlu, 1991'de sanayiye çalışmak için girdiğinde çevresinde hiç kadın olmadığını söylüyor. Hatta iş adamları, patronuna, 'Sekreterin var zaten. Bu kızın burada ne işi var!' diye takılırmış. Bu bakışa rağmen kadın olmaktan kaynaklanan bir zorluk görmek bir yana, destek almış.
Pınar Bilgin ise bir
bankanın sanayi şubesinde müdür. Trabzonlu ama uzun yıllardır Kayseri'de çalışıyor. Onun altını çizdiği husus da şehirde yaşanan değişimin göz ardı edilmesi: "80 yaşındaki bir insana sorsan, kızımız ne yapsın diye, 'evinde otursun, bebeğini büyütsün' der. 50 yaşındaki insana sorsan 'çalışsın ama
devlet memuru olsun, öğretmen olsun' der. Benim kuşağıma sorsan 'sanayide çalışsın, girişimci' olsun der. Kayseri'de de eskiden kadınlar evdeymiş, ikinci plandaymış ama şimdi öne çıkıyorlar. Kocalarına bile iş veriyorlar. 20-30 sene öncenin bakış açıları ve fikirleriyle bugünkü Kayseri'yi yargılayamazsınız."
ALEVİ OLMAK ZOR DEĞİL
Şirketlere danışmanlık hizmetleri veren iş kadını Şenel
Güngör'ün de benzer tespitleri var. Çok değil, sadece 10 yıl önce kendisi Kayseri'nin tek bayan banka müdürüymüş. Şimdi ise her bankanın bir şubesinde bayan müdür çalıştığını söylüyor. Çalışanların yüzde 50'den fazlası da kadın. Güngör, Kayseri'nin gittikçe ötekine karşı daha da hoşgörüsüz olduğu tespitlerinin tam aksine, farklılıklara tahammülün arttığını bir örnekle açıklıyor: "1988-90'larda ramazanda oruçlu değilsek yemek
yiyecek bir yer bulamazdık. Açık olanlar da perdeleri sıkı sıkı kapatırdı. Şimdi merkezî yerlerde bile isteyen yemek de yiyor, sigara da içiyor. "
Söz kadınların meclisinden açıldı ama Sünni muhafazakârların tek ötekisi,
modern hanımlar değil elbette! Prof. Dr. Binnaz Toprak ve ekibinin ısrarla Anadolu'da dışlandıklarını ve kendilerini gizlemek zorunda kaldıklarını söylediği Alevilerin Kayseri'deki durumu da hiç de rapordaki gibi değil. Bu noktada sözü onların en önemli temsilcilerinden birine bırakalım. Kayseri
Hacı Bektaş-ı
Veli Kültür ve Araştırma Vakfı Başkanı Ali Yaldız, aslen Sarız bölgesinden ancak 40 yıldır Kayseri merkezde yaşıyor. Alevilerin bugüne kadar Sünniler ile hiçbir sorunu olmadığının altını çizerek, "Ufak tefek olaylar olabiliyor ama her
toplumda olabilir. Burası herkesin dostça, kardeşçe yaşadığı bir şehir olmuştur her zaman." diyor. Peki, Alevilerin inançlarını yaşamakta bir sorunları var mı? Ali Yaldız'ın cevabı net: "Bugüne kadar inancımızı yaşamakta bir sorunumuz olmadı.
Ramazanda oruç tutmadığımız için sorun yaşamadık. Sünniler arasında da oruç tutmayan çok insan var. Bana veya bizim arkadaşlarımızdan birine 'neden oruçlu değilsin' diyen, tepki gösteren olmadı." Yaldız, böyle olmasında halkın hoşgörüsü kadar şehirdeki yerel idarecilerin tavrının da etkili olduğunu düşünüyor. Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki'nin kendilerine sahip çıktığını belirterek "Şu andaki
cemevi bize yetmiyor. Kayseri'de Orta Anadolu'nun en güzel ve büyük cemevini inşa ediyoruz. Temelini de Başkan Özhaseki attı. Gelecek yıl açılışını da beraber yapac
ağız. Bir Alevi olarak onun icraatlarını çok beğeniyorum." diyor.
'Mahalle baskısı' denince akla ilk gelen konulardan biri de şüphesiz
alkol meselesi. Günümüz Türkiyesi'nde âdeta laik yaşam tarzının simgesi gibi kabul edilen alkol, son zamanlarda da mahalle baskısı iddialarının ana malzemesi hâline geldi. İşin ilginç yanı, Anadolu'da bu kadar araştırma yapan araştırmacı gazetecilerin içkili mekânları bir türlü bulamaması! Alkol meselesi o kadar çok takıntı hâline gelmiş ki iş kadınları kendileriyle söyleşi yapmak için gelen yabancı gazetecilerin bile önce içki meselesini sormalarından yakınıyor. Araştırmada, Kayseri'de içki içmeyenlerin, boğazın öbür yanına, yani Kapadokya'ya gittikleri belirtiliyor. Şafak Çivici ve Berna İlter ise "İçkili mekân bulamayanlar bize gelsin, yer gösterelim. Kapadokya'ya gitmeye gerek yok." diyor, espriyle karışık. Tabii bu konuda en yetkili ağız, Lokantacılar ve Pastacılar Odası Başkanı Mehmet
Dinçer. Kayseri'nin en gözde içkili mekânı Altıntepe'nin de işletmeciliğini yapan Dinçer, "Baskı yapmak bir yana benim yerime, içki kullanmayanlar bile gelir. Nezih bir mekân olduğu için ilgi görüyor. 1994'ten beri alkollü
restoran işletiyorum ama hiçbir baskı görmedim. İstanbul'da nasıl yaşanıyorsa, burada da öyle." diyor.
Kayseri'de içkili mekân açmak isteyenlere herhangi bir engel çıkarılmadığının da altını çizen Dinçer, sadece bu dönem değil, Fazilet Partisi zamanında da böyle bir sıkıntı yaşanmadığını vurguluyor. Konumu gereği konuyla ilgili sıkıntı yaşayan işletmeciler için şikâyet mercii olduğunu belirterek şöyle devam ediyor: "Gerek çevreden gerekse belediyeden bir baskı, bir sıkıntı olsa mutlaka bana ulaşırdı. Ben de gider derdimi anlatırdım. Ben bu şehirde sadece 1972 yılında ramazan ayında açık lokantaların taşlandığını bilirim, başka da bir olay bilmiyorum. Şimdi isteyen her lokanta ramazanda açıktır. "
Kayseri'ye gelen araştırmacı ve gazetecilerin atladıkları konulardan biri de şehirdeki kadın
sporcuların ve spor kulüplerinin fazlalığı. Panküp TED Kayseri Koleji Bayan
Basketbol Takımı hâlen 1. Lig'de mücadele ediyor ve maçlarına sakallı dedeler bile büyük ilgi gösteriyor. Sadece o da değil. AK Partili Melikgazi Belediyesi'nin bayan basketbol ve
voleybol takımları var. Buna karşılık bireysel sporlarda Kayserili bayan sporcular sadece Türkiye genelinde değil, dünya çapında başarılar elde ediyor. Astsubay Orhan Özaktı'nın çalıştırdığı bayan sporcuların başarıları bütün şehri heyecanlandırıyor. Mesela onun öğrencilerinden Çiğdem Kiraz
Şahin, kick
boks ve tai boksta dünya şampiyonluğuna ulaşmış. Şimdiki hedefi ise tekvandoda olimpiyatlara gidebilmek. Enise Şahin ise kungfuda Avrupa şampiyonu; Miyase Şahan, Nazlı Yorulmaz ve Fatma
Akdağ, kick boks Türkiye şampiyonları; Seher Ceren ise tekvando Türkiye şampiyonu. Orhan Hoca'nın en ilginç sporcuları ise Seda ve Eda Eroğlu isimli ikizler. Bulgaristan'daki Avrupa Şampiyonası'ndan daha yeni dönen ikizler, ülkemize iki adet bronz
madalya kazandırdı. Bu sporcuların hepsinin aileleri Kayseri'de yaşıyor ve çocuklarını bu sporlara
teşvik ediyor. Fatma Akdağ, hâlen Anadolu
İmam Hatip Lisesi'nde okuyor. Spora devam etmesinde hocaları ve ailesinden büyük destek aldığını vurguluyor.
Erciyes Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü son
sınıf öğrencisi, dünya şampiyonu Çiğdem Kiraz Şahin'e 'Bayan sporcular Kayseri'de baskı görmüyor mu?' diye sorduğumuzda şaşırıyor. Tepki bir yana, kendini yolda tanıyan ailelerin sürekli yanına gelip 'çocuklarımızın senin gibi olması için ne yapmamız lazım' diye sorduklarını söylüyor.
Kayseri'nin haberlere hiç konu olmayan ancak çok ilginç bir özelliği daha var. O da halkın sanata ilgisi. Büyükşehir Belediyesi'nin konservatuvarında hâlen 2 bin kişi her
akşam gitar, piyano, ud, ney,
kanun ve
keman eğitimi alıyor. Kurslara kaydolmak için bekleyenlerin sayısı ise 5 bini buluyor. Bu kadar muhafazakâr etiketli bir şehirde sanata yönelik bu olağanüstü ilgi gerçekten şaşırtıcı. Üstelik kurslara gelenler sadece öğrenci veya gençler de değil. Ev hanımlarından örtülü bayanlara, sakallı amcalardan başı açık kadınlara kadar her kesim bu kurslarda. Nedense tek kişinin 'baskı gördüm' hikâyesi büyük haber olurken, bu gelişmeler haber değeri kazanamıyor medyada.
Bütün bu anlattığımız hikâyeler ve olaylar, Orta Anadolu'nun 'en Sünni ve en muhafazakâr' şehrinde yaşanıyor. Aslında bu dosyada adı geçen isimlerin hepsi, malum araştırmada ısrarla aranan laik yaşam tarzına sahip kişiler. Üstelik isimleri ve cisimleriyle ortadalar. Kim bilir belki de bir sonraki araştırmada onlara da
mikrofon uzatılır! Daha objektif ve ideolojik kaygılardan arınmış saha araştırmalarına
imza atmak adına...
AKSİYON