Çetin Altan'ın yazısının ilgili bölümü:
Saat 21’de de, her
pazartesi akşamı olduğu gibi MEHTAP TV’de Prof. Dr.
Eser Karakaş ile yazar Dr.
Şahin Alpay’ın ve Prof. Dr. Mehmet Altan’ın “Akıl
defteri” programı vardı.
* * *
Önceki akşam Prof. Dr.
Eser Karakaş programa katılamamış, yerine
emekli Askeri
Yargıç Dr.
Ümit Kardaş davet edilmişti.
* * *
Emekli
Askeri Yargıç Dr. Ümit Kardaş, açık seçik 1950’ye kadar Türkiye’de “hukuk” olmadığını söylüyordu.
* * *
Şimdiye dek hiç bir
hukukçu ve iktisatçının değinmeyi yeğlemediği “hukuk dışı askeri yargı “ ve “denetim dışı askeri harcamaları” da çarşaf çarşaf açıyordu.
* * *
Kardaş’a göre “
Jandarma Komutanlığı”nın davranışları ve uygulamaları, “hukuk dışı olan yasaların” da dışındaydı ve doğallaştırılmış, olağan karşılanır olmuştu.
* * *
31 yıldır sisli bir perde arkasında kalmış olan
Abdi İpekçi cinayeti ve önceki akşam emekli Askeri Yargıç Dr. Ümit Kardaş’ın, bütün hukuk fakültelerinde okutulması gerekli, “
Akıl Defteri” programındaki açıklamaları...
* * *
1939 yılında İsmet Paşa, Cumhurbaşkanlığı’na seçilir seçilmez
Başbakanlığa atadığı Dr. Refik Saydam da, ilk demecinde şöyle demişti:
- Her işimiz A’dan Z’ye bozuktur.
* * *
Nedense kimse de kurcalamaya kalkmadı 1923’den 1939’a kadar, yani
Gazi döneminde; bir Başbakan tarafından yapılan her işin A’dan Z’ye bozuk olduğu iddiasını...
* * *
Yine önceki gün, öğleüstü Caddebostan’da, babasının eski bir İşçi Partili olduğunu bildiğim, sevimli
genç bir hanım da bendenize soruyordu:
- Siz gerçekten Poyrazköy’de silahlar bulunduğuna inanıyor musunuz diye; sonra da, bugünkü iktidarı kastederek:
- Bunlar gitsin de, kim gelirse gelsin yerine, diyordu.
* * *
Milyonlarca insan, ne menem bir ülkede yaşadığını bilmeden yaşıyordu “ana vatan”ında...
* * *
Hukukçuluğunun da, “medeni cesareti” düzeyinde yüksek olduğu anlaşılan Ümit Kardaş da, şöyle diyordu:
- Türkiye’de tanklar alınmasına kimin karar verdiği belli değil. O tanklar kaça alındı, sonra bozuk çıktı da ne yapıldı; o da belli değil.
* * *
Nihayet Türkiye’de, “hukuk”un ne kadar kötürüm olduğu, şeffaflaşmaya başlamıştı.
Ancak henüz son 80 yılda Devlet “Bütçeleri”nin nasıl kullanıldığı ve gerek
sivil-asker bürokrat, gerek politikacı “mevki sahipleri”nin bize kaça mal olduğu meçhul mü meçhul...
* * *
Temelde genç kuşakları bekleyen “uzay çağı” sorunu ise şu:
- Rusya’nın da
Avrupa Birliği üyesi olması,
İstanbul depreminden önceye mi rastlayacak, sonraya mı?
* * *
Yaşayanlar görecekler, hangisinin hangisinden önceye rastlayacağını.
Bugün bu tür sorunlar, umurlarının teki bile olmasa da...
* * *
Bendeniz İNSAN’la ilgili hafif bir meltemin esmesinden yanaydım satırlarda...
Kuru sıkı
Ramazan topuyla, “kalk borusu”na döndü yazı.
* * *
6 kişiye 1 kitabın, 20 kişiye 1 gazetenin düştüğü Türkiye’de; insanların “
okuma-yazma” ile başlarının hoş olmadığını hepimiz biliyoruz.
* * *
Genç dostların çoğu, pek bir şey okumuyor; okursa da anlamıyor; kazara anlarsa da, doğru dürüst anlatamıyor.
Çünkü güncel
Türkçe, 200-300 sözcüğe düştü; sanki yavaş yavaş eriyor.
* * *
Geçtiğimiz cumartesi
ressam Komet’e de rastladım; laf aramızda, o da 70’ine gelmişti.
* * *
Komet’i Paris’te ilk tanıdığımda, yıl 1973’dü. Komet, 33 yaşındaydı, bendeniz de 46’sında; Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün özel affıyla yeni çıkmıştım Sağmacılar Cezaevi’nden.
* * *
Bir gün Paris’te Komet’e:
- Benim yaşıma geldiğinde ne yapacaksın, diye sormuştum.
O da:
- Ben o kadar yaşamam, demişti.
* * *
Bugün aynı soruyu, 50’sini geçmiş dostlara sorduğum zaman dahi yine aynı yanıtı alıyorum:
- Ben o kadar yaşamam...
* * *
Sanki korkuyorlar gibi, daha da yaşlanmaktan; unutmak istiyorlar nasıl ve “ne olacaklarını”...
ÇETİN ALTAN-MİLLİYET