Örümcek Adam parti amblemi olsun
Süper kahramanlar arasında en çok
Batman'i severim. Çünkü,
yoksul, gariban ve sıradan insan kimliğine bürünerek bizleri yanıltan, gerçekte ise özel mi özel bir mutant olan diğerleri gibi değildir; paravan kimlik için
arkadaşlarının başvurduğu ezik rollere ihtiyaç duymaz; son derece 'ortada' bir hayat yaşar; jet sosyetenin önde gelen ailelerinden, zengin ama -illa ki- yaralı bir adamdır; süperliğini ise
Allah vergisi genetik irisi hasletlerine değil, kul yapısı aparatlara borçludur.
Kurşun geçiren cildi ile, sadece tam donanımlı kostümü sayesinde uçabilen bir adam olarak atlamıştır süper kahramanlar pi
yasasına, gerektiğinde uçağa dönüşebilen bir arabası olsa bile, teknolojinin nimetlerinden başka bir koz yoktur elinde; ki bu ona fazladan bir puan yazmamız için yeter de artar.
Diğer gruba giren, yani doğası mutasyona uğramış olan, ya da farklı bir gezegenden geldiği için insan ötesi yeteneklere sahip kahramanlar arasında ise
Örümcek Adam'ın ayrı bir yeri vardır bendenizde. Tobey Magiure'nin sevimliliği konu dışında kalsın. Örümcek Adam da tıpkı Batman gibi, yapabildiklerinin çoğuna katıksız bir güçten ziyade, istikrar, azim ve sağlam bir psikoloji tarikiyle ulaşabilmektedir. Öyle ki, kendisine güvenini yitirdiğinde ya da misyonu konusunda kafası karıştığında, ağ bile atamamaktadır. Dengesi bozulduğunda perdeyi yıkıp viran eylemesi işten bile değildir. Fakat hakkını yemeyelim, bu arkadaş, ataleti simgeleyen ve Türkiye'de bir zamanlar pek yaygın olarak kullanılan 'örümcek kafalı' betimlemesine de ilham veren malzemeyi, 'örümcek ağı' imgesini, durağanlıktan kurtarıp, dinamizme ve hatta bir tür mobilize olma imkanına dönüştürmekteki başarısı ile dahi, tebrike şayandır gözümde.
Sayesinde örümcek de, örümcek ağı da, köhnemişliğin değil, bilakis o dam senin bu
tavan benim, sürekli bir hareket-bereket denkleminin imgesi olmuştur ki, güzel ülkemizde olduğu gibi, başka başka memleketlerde de, çok ama faydasız dostları, az ama etkin düşmanları olur böyle, şaşırtan denklemlerin. Rakip sayısı ikiye katlanır. Nitekim Spider Man 3'te bizi gereksiz gerilime sokan yegane şey, kötü adam sayısının hipertrofiye olmasıdır.
Film deyip geçmeyelim; ama gerçekte de böyle olur bazen. Yine film deyip geçmeyelim, çünkü sahiden 'kötü adam' hiçbir zaman katıksız kötü değildir. Ya kırdığın bir dosttur o (New Goblin), ya kendine göre mazeretleri olan ve affetmediğin için anlayamadığın, anlayamadığın için nefret ettiğin bir talihsiz (Sandman), ya da aşağılanmışlığını intikam hırsına tahvil etmiş bir muhteris (Venom). Hepsi mazurdur aslında, hayatta da böyledir, dostların ve müttefiklerin düşmana dönüşmesi bir 'hata'ya bakar.
Nitekim bizim Örümcek Adam'ı yanıltan da, o faydasız şakşak seslerini fazlaca hayra yormaktır. 'Beni seviyorlar' cümlesinin aşırı özgüven ışınımlarına maruz kalıyor Spider Man; sağa sola asılmış afişlerinden, üzerinde resmi bulunan tişörtlerden, adına
kurban sen çok yaşa başkan nidalarından kendini alamaması; yüzüne ilişen, durumdan hoşnut olma tebessümlerini sıyırıp atamaması, oldukça insani, ama lider-kahraman için darboğaza girecek bir sürecin habercisi aynı zamanda. Uzaydan gelip, Örümcek Adam'ın taltif ve alkışlarla hazırlanmış egosantrizmine yapışıveren
siyah habis organizma '
kibir'den başka bir şey değil. İlk elden Spider Man'in kostümü olmaya soyunması da hoş bir metafor olarak okunabilir.
Özgüvenden kibre giden çizgideki ilk sınır aşımı insanın kıytırık da olsa eski kostümünü terk etmedeki heveskârlığı değil mi zaten?
Kibir bazı açılardan insana iyi de gelir; potansiyelini artırır, libidoyu ateşler. Öyle de oluyor, kibirli bir Spider Man (Peter Parker), eskisine oranla on kaplan gücünde, daha şık, daha zeki, daha karizmatik. Fakat güçlü birinin elindeki kibrin kontrolü de güçtür, hiçbir engele takılmadığı için hızla genişler, yumak yumak nefret büyütür. Üstelik bulaşıcıdır da; bir kere tezahür etti mi, bölünerek çoğalır, bir kere tebarüz etti mi, sen vazgeçsen, yanındaki talip olur.
Hey gidi Spider Man, maceran her zaman olduğundan daha gerçek göründü birden.