1946 devalüasyonu sonrası sıkça tekrarlanan cümle; Türk subayı rahatsız!
1997 ve 2001 sonrası değişerek gündeme gelen yine aynı cümle;
genç subaylar rahatsız !
Peki “subayımız” neden rahatsız ve en önemlisi bu rahatsızlığı yaratan etkenler neler ?
Sevgili Subayım,
Kendinize göre mutlaka yerden göğe kadar haklı olduğunuz yüzlerce nokta var hatta bizim asla anayamayacağımız birçok “gerekçeleriniz” var! Var ama “bize de bir
kulak verin !
VERİN ve yıllardır oynanan irtica oyununu, içerideki yerleşikler ve dış güçler tarafından “tezgahlanan bu yapıyı” birlikte kıralım…
Tekrar ediyorum; mutlaka “haklılsınız” ama bazı detayları özellikle “irtica” diye bağırarak her ayağa kalktığımızda “emperyal güçlerin” içerideki yerleşikler ile üzerimizde nasıl oyunlar oynadıklarını asla unutmayın !!
Gerçek “düşmanın” bizi birbirimize düşürüp, kendini saklamasına izin vermeyelim!
Sevgili Türk Subayı,
As
teğmen olarak başlayıp sonra teğmen de olarak “sizlere
veda etsem” ben asker değilim, sizin kadar “bazı meseleleri” askeri açıdan göremem ama 1875'den başlayarak “
ekonomik anlamda kanımızı emenlerin”, gerektiğinde Silahlı Kuvvetlerimizi de sahneye tahrikler ile dahil ederek, nasıl oyunlar oynadığını çok iyi görebilirim…
Ben sizlere “sonsuz güvenirim”…Sizler de bana güvenin ve şimdi bana bir imkan verin, neler olduğunu sorgulayalım…
İŞTE HER TÜRK VATANDAŞININ BİLMESİ GEREKENLER…
Ekim 1875. Sadrazam
Mahmud Nedim Paşa,
Osmanlı'nın kurtuluş yolunda en önemli adımı olan ‘
faizde tenzilat' kararını açıkladı. Yabancıların tuzağına düşmüş
Osmanlı Devleti faiz borçlarının beş yıl süreyle ancak yarısını ödeyeceğini ve ödeyemediği kısım için yüzde 5 faizli tahviller vereceğini açıkladı. O yıl
bütçe toplamı 25 milyon, iç ve dış faiz ödemesi 30 milyon liraydı...
Mart 1876. Osmanlı Devleti, borç ödemelerinin tamamını durdurduğunu açıkladı. “Ödemekle bitmeyen faiz-borç sarmalında” alınmış en doğru karardı... Yok edilme süreci Osmanlı sanayi yapısını tamamen çökerten 1838 Baltalimanı Anlaşması ile başlamıştı. 1838 yılında Reşid Paşa, ilk olarak Lord Stratford ve
Avrupa'nın diğer devletleriyle serbest ticaret anlaşmasını imzalamış, Osmanlı, devletçi ekonomiyi rafa kaldırarak gümrük vergilerini
İngiltere ile saptamayı kabul etmişti. Bu adım ile Osmanlı,
ucuz mallar cenneti haline gelirken, üretmediğini tüketen bir
toplum haline de gelmiş ve en verimli alanlar
yabancı sermayenin eline geçmişti. 1814 yılında bir sterlin 23
kuruş iken, 1839'da 104 kuruş oldu. Avrupa devletleri, Osmanlı'ya “Hemen dış borçlanmaya gitmelisiniz” diyerek
baskı yapmaya başladı. Bu arada dünya “petrol servetlerinin” hazırlığını yapmış ve Osmanlı süratle borçlandırılırken, petrol yatakları yabancılar tarafından paylaşılmaya başlanmıştı...
Mayıs 1876.
Borç ödememe kararı ilk sonuçlarını vermeye başladı. “Başkaldıran boyunduruk altındaki Osmanlı”ya ilk
isyan kışkırtmalar sonucu Balkanlar'da başladı. Bulgarlar ve Sırplar isyan etti. Aynı günlerde İstanbul'da medrese öğrencileri ayaklandı ve borç ödememe kararını alan Sadrazam Nedim Paşa azledildi. Ayaklanma Harbiye öğrencileri arasında da yayıldı,
Dolmabahçe Sarayı sarılarak Sultan Abdülaziz tahttan indirildi... Sonuç: 1878-1881 Osmanlı Hazinesi Düyun-u Umumiye'ye teslim oldu...
1950-1970: Emperyal güçler Türk ekonomisini hatta
Kore Savaşı-NATO üyeliği çizgisinde
Türkiye'yi “
esir etme” planını harekete geçirdi. 1960 öncesi
Rusya kartı ile bu oyuna karşı “hamle yapan” siyasi otorite, Sadrazam Nedim Paşa'nın kaderinden kurtulamadı! “
İrtica” diye ayağa fırladık, emparyal güçlerin “kucağına düştük”!
1978-1980: Türkiye'de halen de süren hâkim politikaların temeli, 1978'in Temmuz ayında, Dünya Bankası'nca hazırlanan raporla atıldı. Raporun imzalayıcıları
Kemal Derviş ve Sherman Robinson idi. Hükümetler bu rapora uymayı kabullenmezken, 1980 darbesiyle uygulamaya konulan bu raporla, Türkiye'nin 1978'e kadar başarıyla süren
kalkınmacı, bireysel ve
küçük ölçekli sermaye birikimlerine dayalı yapısı, büyük ölçekli çokuluslu sermaye ilişkilerinin kontrolünde serbestleşmeyi savunan bir dinamiğe dönüştü. Ekonomide bu yanlış programın izlenmesiyle verilen yüksek faiz, sıcak para girişi gibi ödünler Türkiye'nin varlıklarının
yurt dışına kaçmasına sebep oldu. 1977 yılında düşünülen kalkınma hamlesi böylece engellenmiş ve “
Cumhuriyet ile yırtılan borç gömleği” yeniden Türkiye'ye giydirilmiş oldu...
1980-2007: 1980'de yok denecek kadar az olan borç stokumuz, her yıl bütçenin yüzde 40-50'sini vermemize rağmen 300 milyar doların üzerine çıktı. Türkiye, 70 milyonu ile çalışıp 3-5 bin gerçek-tüzel (iç-dış) kişiye gelirinin yüzde 50'sini aktarır hale geldi. 2001 yılında borsa ve kurdaki hareket sonrası, Türkiye IMF tarafından atanan “1978 raporu yazarına” teslim edildi ve dünya üzerinde görülmemiş bir dolar faizini tefecilere aktarmaya başlarken, IMF'ye en borçlu üç ülkeden biri oldu...
Sevgili Türk Subayım,
Osmanlı'dan beri oynanan “oyunun” adı değişti, amacı asla değişmedi…
Bazen “bölücü isyanları”
teşvik ettiler, bazen de “irtica diye” hepimizi ayağa diktiler…
Sonuçta hep onlar kazandılar…İçerideki yerleşikler ve yurtdışı uzantıları “her zaman amaçlarına” ulaştılar…
“1876'dan beri” bizi bize düşüren “gerçek düşmanlarımız” kendilerini çok ama çok iyi sakladılar…
Gerektiğinde “demokrasimizi” katledip, hangi “
yönetim gelirse gelsin” her şeyimize hakim oldıular…
Gün geldi “Atatürk'ü bile bize” karşı kullandılar, gerektiğinde “laik devlet”, gerektiğinde “din elden gidiyor” diye bağırdılar…Ama bir gerçek hiç değişmedi; onların “cepleri” hep doldu, hep dolu kaldı !
Size bir çağrım var; gelin “
sivil-asker” el ele verelim ve DEMORASİMİZİ daha da güçlendirerek, gerçek düşmanlarımız karşı birlikte duralım...
YİĞİT BULUT-HABERTÜRK