Bozdağ'ın bu sözlerinin 'Ben artık iktidar oldum, devleti ele geçirdim (!) Bir daha iktidarı kaybetme ihtimalim yok. Bu nedenle bütün hareketler, cemaatler, camialar kendilerini ortadan kaldırıp devlete yani bana entegre olsun.' deme anlamı taşıdığını söyleyen Kamış, Türkiye'de demokrasi isteyen herkesin büyük bir hayal kırıklığına uğradığını belirtti.
12 Haziran seçimlerinden sonra hükümetin hızla evrilmeye başladığını ifade eden Kamış, ‘Şerik istemeyen devlet’ sözünü bu evrilmenin zirveye çıkmasının fotoğrafı olarak değerlendirdi.
İşte Mehmet Kamış'ın ‘Şeriksiz devlet’ isimli bugünkü köşe yazısı;
AK Parti yola çıkarken de böyle miydi yoksa menzile varınca mı değişti? Ankara gazeteciliği yapmamış birisi olarak bunu bilecek kadar partiye ve parti yöneticilerine yakın olmadım hiç. Ama 12 Haziran seçimlerine kadar böyle bir görüntü vermediği ortada.
Bugünkü tabloya bakarsak, Türkiye’de daha çok demokrasi olmasını isteyen her kesimin büyük bir hayal kırıklığı içinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. En azından bizim bir ilke ve demokrasi hareketi olarak tanıdığımız AK Parti’nin bir güç hareketine evrildiğini ifade etmek mümkün. 12 Haziran’dan sonra tam anlamıyla Batı standartlarında bir demokrasi ve şeffaflık hayal ederken bu milletin iğneyle kuyu kazarak elde ettiği bütün demokratik haklar da devletçi bir bahaneyle birer birer geri alınır hale geldi. ‘Şerik istemeyen devlet’ sözü bu evrilmenin zirveye çıkmasının fotoğrafıydı sadece.
Milli değerler, dini özgürlük, yetim hakkı, tam demokrasi söylemleriyle yola çıkan bir partinin, yolsuzluk ve rüşvet suçlamalarıyla karşılaşınca hatalarından arınma, kendine bir çeki düzen verme yerine devleti -haşa- Allah’ın şirk istememesiyle bir tutup kendince şirk koştuğunu varsaydıklarıyla amansız bir mücadeleye girmesi nasıl izah edilir?
AK Parti’ye yani Bekir Bozdağ’ın deyimiyle devlete şerik olan kim? Cemaat mi? AK Parti şunu mu söylüyor yani: “Ben artık iktidar oldum, devleti ele geçirdim (!) Bir daha iktidarı kaybetme ihtimalim yok. Bu nedenle bütün hareketler, cemaatler, camialar kendilerini ortadan kaldırıp devlete yani bana entegre olsun. Devletin yani benim sevdiklerimi sevsinler, sevmediklerime düşman olsunlar, ellerinde, avuçlarında, zihinlerinde ne varsa her şeyi bana göre ayarlasınlar. Hayırseverler benim söylediğim vakıflara yardım etsin, işadamları benim gösterdiğim alanlara yatırım yapsın. Benim istediğim adamları dinleyip benim sev dediklerimi sevsinler. Benim istediğim öğrenciler burs alsın. Bunları yapmayan gereğinden fazla büyümüş demektir, devlete şerik koşmaya çalışıyordur. Bunlar gürültüsüz bir şekilde beş-on parçaya bölünmelidir.” ‘Şeriksiz devlet’ sözlerinin alt satırlarına iyi bakıldığında aslında bunların yazıldığı görülecektir.
Yok, hukuk sistemini kendilerine şerik olarak görüyorlarsa onlara da şöyle mi demek istiyorlar acaba: “Bütün hukuk sistemi benim iradem altında olsun. Benim uygun gördüklerimi tehlikeli bulsun, benim uygun görmediklerimden uzak dursun. Benim el altından ‘tutukla’ dediklerimi tutuklasın, serbest bırak dediklerimi serbest bıraksın. Benim sevmediklerim şikeden içeri girsin, benim yakınlarım melek kadar günahsız görülsün. Eğer böyle yapmazsan yani hukuk, adalet, kanun falan lafları edersen o zaman ‘paralel devlet’sin demektir. Devlete şirk koşuyorsun demektir. Bu yüzden yolsuzluk tespitinde bulunmuş, rüşveti belgelemiş savcılar devletin şerikidir. Yazılı hukukun bütün gereklerini yerine getirerek devletin bürokratik kademelerinde görev almanız üstlerinize itaatsizlik dahil hiçbir suça bulaşmamış olmanız sizi devlete şirk koşmaktan alıkoymaz.”
Eğer AK Parti’nin teklifi yasalaşır ve bütün yargı sistemi Adalet Bakanlığı’na bağlanırsa bundan sonra seçimlerde ipi göğüsleyen partinin beş yıl boyunca devletteki bütün suistimallerini kimse denetleyemez. Hiçbir yolsuzluk, rüşvet suçlaması sonuçlandırılamaz, bunlar bir iddia olmaktan öteye gidemez. Ancak tehlike bundan çok daha büyük. Demokrasilerin en olmazsa olmaz şartlarından birisi sayılan örgütlenebilme özgürlüğü, yeni dönemde büyük bir suç haline getiriliyor.
Bilinmelidir ki, şerik istemeyen devlet anlayışı bir Emevi dönemi anlayışıdır. İnsanlığın o düşünceden bir hayli ileriye gittiğini bilmekte fayda var.