Orgeneral Büyükanıt, Savunma ve Havacılık Dergisi'nin
Nisan sayısında yayımlanan röportajında, AB'nin kendi
savunma savunma gücünü kurmasına ilişkin süreci değerlendirirken, bir taraftan NATO imkanlarının ve planlama yeteneklerinin AB tarafından kullanılabilmesine olanak veren düzenlemeler yapıldığını; diğer taraftan AB gerektiğinde otonom harekat yapabilecek şekilde, kendi bünyesinde NATO'dan bağımsız bir savunma ve güvenlik yapılanmasına gittiğini belirtti.
AB'nin özellikle askeri harekat icra etmeye yönelik yetenek geliştirme girişimlerinin, Soğuk
Savaş süresince
Avrupa-
Atlantik bölgesinin güvenliğini tek başına üstlenmiş olan NATO'ya alternatif bir oluşumu beraberinde getirdiğine dikkati çeken Orgeneral Büyükanıt, ''Bu gelişme, iki kurum arasında bir rekabete yol açmıştır. Bu iki kurum arasında kaynak israfına neden olan tekrarlara yol açılmaması gerekliliği üzerinde uzunca bir süredir durulmakla birlikte, halihazırda bu konuda makul bir ilişki sistematiği geliştirilememiştir'' dedi.
Türkiye'nin, AB ile müzakere süreci devam eden ve Avrupa'nın da ötesinde bölge ve dünya barış ve istikrarına önemli katkılar yapan bir NATO müttefiki ve Avrupa güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret eden Orgeneral Büyükanıt, şöyle devam etti:
''Bu itibarla; bir taraftan Avrupa güvenliğinin sağlanmasında AB'nin daha fazla rol üstlenmesine kayda değer bir katkı sağlamakta; diğer taraftan NATO'nun bu alanda birincil
örgüt olma konumuna zarar gelmemesi gerektiği görüşünü savunmaktadır. Türkiye olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir diğer husus da; güvenliğin bölünmezliği ilkesi gereği, Avrupa güvenliğine katkı sağlayan ve AB üyesi olmayan
ülkelerin AGSP'ye etkin
katılımının sağlanması ve bu bağlamda herhangi bir ayrımcılığa mahal verilmemesidir.
Avrupa'nın güvenlik ve savunma politikalarına katılım bağlamında; Batı Avrupa Birliği'nden (BAB) bugüne kadar işleyen süreç, maalesef Türkiye'nin talepleri ve beklentileri doğrultusunda gelişmemiştir. Türkiye, BAB'ın fonksiyonlarının büyük oranda AB'ye devredilmesi ile birlikte, BAB bünyesindeki bazıları tam üyelik statüsünde olan haklarının hemen hemen tamamını kaybetmiş; AB tarafından geliştirilen ve 'Nice Uygulama Belgesi' ile kayda geçirilen yeni katılım biçimleri ise AGSP'ye etkin katılım sağlama imkanı vermekten uzaklaşmış; üstelik AB, bu yeni taahhütlerini hayata geçirme konusunda da sözüne sadık kalmamıştır. Türkiye, AB'nin güvenlik yapılanmasında on yıl öncesinin çok gerisine gitmiş bulunmaktadır. Bu durumun düzeleceğine dair bir emare de yoktur.
Halihazırda; AGSP'ye katılımımız bağlamında, nice
uygulama belgesinde öngörülen danışma mekanizmaları gerektiği gibi işletilmemekte; Türkiye'nin güvenlik endişeleri göz ardı edilmekte; katkı sağladığı harekat ve misyonların planlama ve karar oluşturma süreçlerine katılımına imkan tanınmamaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin; Avrupa Savunma Ajansı ile iş birliği ve AB ile
gizlilik dereceli bilgilerin değişimine imkan verecek bir
Güvenlik Anlaşması imzalaması, hiçbir
teknik gerekçe olmaksızın, tamamen siyasi nedenlerle engellenmektedir.
Önümüzdeki süreçte AGSP'ye katkımız, AGSP'nin planlama ve karar oluşturma süreçlerine katılımımız nispetinde olacaktır. AGSP'ye katılım konusu, Türkiye'nin AB üyelik süreci açısından değerlendirildiğinde; iki husus ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi; Türkiye İlerleme Raporlarında yer alan, AB Ortak Dış ve Güvenlik politikasına uyumumuza ilişkin değerlendirmelerdir. Anılan raporlarda, Türkiye'nin bu alanda AB'ye büyük oranda uyum sağladığı belirtilmektedir. Bu değerlendirme, sorunun Türkiye'den değil AB'den kaynaklandığını göstermektedir. İkincisi ise; Türkiye'nin, AGSP'nin planlama ve karar oluşturma süreçlerine katılım seviyesi ile AB üyelik müzakere sürecinde kat ettiği mesafe arasındaki orantısız durumdur. AB üyelik sürecinde, müzakere eden ülke statüsüne gelmiş olmamıza rağmen; AB'nin, AGSP'ye katılımımıza ilişkin taahhütlerini yerine getirmemesi nedeniyle; güvenlik ve savunma alanındaki ilişkiler, arzu edilen seviyenin oldukça uzağında kalmaktadır.
Türkiye,
Temel Hedef (Headline Goal)-2003 ve Temel Hedef-2010'a asli kuvvet sayılması kaydıyla, yeterli
deniz ve hava unsurlarıyla
desteklenen bir
tugay kadar kuvvet katkısı sağlama taahhüdünde bulunmuştur. Ancak, katkımızın yedek kuvvetler statüsünde sayılması nedeniyle, Türkiye bu taahhüdünü
Mayıs 2007'den itibaren geri çekmiştir. AB-Türkiye ilişkileri süreci; güvenlik ve savunma alanında da her iki tarafın ortak çıkarlarına
hizmet eden bir nitelik arz etmelidir. AB'nin bu gerçekten hareketle, önümüzdeki dönemde daha yapıcı ve Türkiye'nin beklenti ve endişelerini karşılayan bir tutum izlemesini
ümit etmekteyiz.''
''TERÖR YÜZÜNDEN AKAN HER DAMLA KANDAN SORUMLUDUR''
Orgeneral Büyükanıt, bazı dost ülkelerin
terör örgütü
PKK/KONGRA–GEL'e dolaylı veya dolaysız desteklerinin nasıl kesilebileceği sorusunu yanıtlarken de terör örgütlerinin dış destek olmadan ayakta kalamayacağının bilinen bir gerçek olduğunu belirtti. Bu desteğin terör örgütlerinin ülkesindeki
yasa dışı bazı faaliyetlerine göz yummaktan, açıktan açığa terör örgütlerini topraklarında barındırmaya kadar değişik şekillerde olabildiğine dikkati çeken Orgeneral Büyükanıt, terör örgütlerine, teröristlere veya bunlara dolaylı ya da dolaysız destek sağlayanların faaliyetlerine göz yumanla, bu faaliyetlerin topraklarında icra edilmesine izin veren her ülke, birey, kurum veya kuruluşun; terör yüzünden akan her damla kandan sorumlu olduğunu vurguladı.
Orgeneral Büyükanıt, şöyle konuştu:
''Bugün itibarıyla, başta BM olmak üzere birçok uluslararası organizasyon, kurum veya kuruluş
terörle mücadeleye yönelik kararlar almışlardır. Kısacası terörle mücadele konusunda uluslararası hukuk konusunda bir eksiklik yoktur. Burada yaşanan eksiklik, bazı devletlerin aslında kendilerini bağlayıcı niteliği olan bu kararları, kendi ulusal hukuklarına yansıtmamalarıdır.
Bazı çevreler, terörle uluslararası mücadelede yaşanan sıkıntıları terörün uluslararası alanda kabul edilmiş ortak bir tanımı olmayışına bağlamaktadır. Terörün tanımı konusunda mutabık olmamak, terörle uluslararası mücadeleyi askıya almayı gerektirmez. Bazı ülkelerin, PKK/KONGRA–GEL
terör örgütünü dolaylı veya dolaysız destekledikleri doğrudur. PKK/KONGRA–GEL terör örgütü, bugüne kadar 40 bine yakın insanın ölümünden sorumlu olmasının yanı sıra; uluslar arası organize suç örgütleri ile
işbirliği içerisinde
uyuşturucu ticareti, kara para aklama, insan kaçakçılığı yapmakta, özellikle
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan
vergi adı altında
haraç toplamaktadır.
PKK/KONGRA–GEL terör örgütü, başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede yüzlerce
vakıf,
dernek vb. kuruluşuyla faaliyet göstermekte, bazı ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerinden sahte belgelerle sosyal
yardım paraları elde etmekte, yarattığı
kayıt dışı ekonomi ile vergi kaybına sebep olmakta ve bulundukları ülkenin güvenlik ve asayişini bozmaktadır. Haklarında kırmızı bülten çıkarılmış bazı teröristler müttefikimiz olan ülkelerde serbestçe dolaşmakta; terörü
teşvik eden yayınlar yapan örgüte ait basın ve yayın organları, hiçbir kısıtlamaya uğramaksızın bu ülkelerde faaliyetlerine devam etmektedirler. Kaldı ki, bu ülkelerin tamamı PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmiş; bu konuda gerekli tedbirleri alacaklarını, üyesi oldukları uluslararası kuruluşların kararları vasıtasıyla da teyit etmişlerdir. PKK/KONGRA–GEL terör örgütüne destek veren bu ülkelerin unutmaması gereken en önemli şey; terörün, 'bumerang etkisi'dir. Bugün dolaylı veya dolaysız destekledikleri terör, bir gün onları da
hedef alabilir. Teröristlerden ve terör örgütlerinden sadakat beklemek, yapılabilecek en büyük hatadır.
Biz, terörle uluslararası mücadele konusunda en geniş uluslararası iş birliğinin,
Birleşmiş Milletler düzeyinde mümkün olabileceğini değerlendirmekteyiz. Bu çerçevede; terörle mücadele konusunda BM tarafından kabul edilen uluslararası
anlaşma,
protokol ve kararların tümünün, bunları henüz onaylamamış olan ülkelerce onaylanması, ulusal kanunlara dahil edilmesi ve uygulanması gerekir. Terörle mücadele ile ilgili kararları ihlal eden ülkelere karşı uygulanabilecek yaptırımların açık bir şekilde belirlenmesi ve kararlılıkla hayata geçirilmesi yönündeki düşüncelerimizi de diğer ülkelerle paylaşmakta ve bu yöndeki girişimlere destek vermekteyiz.''
''BİRLİKLERİMİZ HER TÜRLÜ ARAZİ VE HAVA KOŞULLARINDA HAREKAT İMKANINA SAHİP''
Orgeneral Büyükanıt, terörizm ile mücadele açısından, özel kuvvetlerin ve özel eğitimli/özel teçhizatlı birliklerin önemi ve görevleri hakkındaki soruyu cevaplarken, Özel
Kuvvetler Komutanlığı'nın, yüksek muharebe kabiliyetine, gelişmiş öngörüye, üstün bedeni ve fiziki kabiliyete, zor şartlarda müstakil görev yapabilme kabiliyet ve dayanaklığına, ayrıca dünya
modern ordularında bulunan malzeme ve teçhizata sahip olarak her ortam ve şartta görev icra edebilme imkanına haiz şekilde teçhiz edildiğini belirtti.
Orgeneral Büyükanıt, bu özelliklerden dolayı terörizm ile mücadele kapsamında; Türkiye'nin resmi kurum ve kuruluşlarıyla müşterek ve koordineli olarak istihbarat temininde, kolluk kuvvetleriyle müşterek olarak iç güvenlik harekatına yönelik planlama yaparak, gerektiğinde kesin istihbarata dayalı nokta operasyonlarının icrasında, terörizm ile mücadele kapsamında bilgi destek harekatında,
Hava Kuvvetleri unsurlarınca icra edilecek hava harekatında ileri hava kontrolörü,
Kara Kuvvetleri Ateş Destek Unsurlarınca icra edilecek faaliyetlerde ileri gözetleyicilik desteğinde bulunan özel kuvvetlerin, gerektiğinde münferit veya organize suç ve eylemlerde (
uçak,
otobüs vb.
kaçırma ve
rehine kurtarma harekatı, uluslar arası sularda ve karasularımızda her türlü
kaçakçılık ile mücadele) kolluk kuvvetlerine eğitim verme ve fiili yardım faaliyetlerine iştirak etmede ve emir verilmesi halinde iç güvenlik harekatında görev alacak diğer birliklerin eğitiminde etkin olarak görev icra edebildiğini anlattı.
Öte yandan, terörle mücadelede görevli diğer birliklerdeki profesyonel asker sayılarının da yapılan bir plan çerçevesinde sürekli olarak artırıldığını belirten Orgeneral Büyükanıt, Ayrıca bu birliklerin, çok özel şekilde donatılıp eğitildiğini de ifade etti. İç güvenlik harekatına katılan her personelin, profesyonel olsun ya da olmasın, gerçeğe oldukça yakın koşullarda ve gerçekten çok yoğun bir eğitimden geçtikten sonra bölgeye gönderildiğini vurgulayan Orgeneral Büyükanıt, ''Son
sınır ötesi harekat göstermiştir ki, birliklerimiz her türlü
arazi ve hava koşullarında harekat icra etme imkan ve kabiliyetine sahiptir'' dedi.
TERÖRLE MÜCADELEDE KALICI ÇÖZÜM
Orgeneral Büyükanıt, ''Terörizm ile mücadelede büyük fedakarlıklarla yürütülen askeri mücadelenin ardından ne gelmelidir? Kalıcı çözümü nasıl gerçekleştirebiliriz?'' sorusuna ise şu karşılığı verdi:
''Terörizmle mücadelenin sadece teröristle mücadele olmadığını daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettim. Terörün güvenlik boyutu yanında,
ekonomik, sosyal ve siyasal boyutları da vardır. Bu nedenle, terörle mücadelede başarı sağlanabilmesi, terörün tüm boyutları ile mücadele edilmesi ile mümkündür.
TSK, terörle mücadelenin güvenlik boyutu ile ilgilidir ve bu kapsamda terör örgütünün silahlı unsurları ile mücadele etmektedir. Diğer bir ifade ile TSK'ya verilen görev, terör örgütünün silahlı unsurlarının etkisiz hale getirilmesidir. Bu nedenle TSK, kendi görev alanı içerisinde, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da terörle mücadelesini aynı azim ve kararlılıkla sürdürecektir. Diğer tedbirlerin alınması, devletin ilgili kurumlarının görev alanlarında yer almaktadır.
Bu konuda Yüce
Önder Atatürk, 'Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı; milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferi gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, aynı esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim' demek suretiyle, milletin karşılaşacağı sorunların çözüm adresini, yıllar önce bizlere göstermiştir.''
''GÖKTÜRK PROJESİ İHALESİ SON AŞAMASINA YAKLAŞMAKTADIR''
Son operasyonlar ile birlikte, gerçek zamanlı istihbaratın hayati önem kazandığı belirtilerek,
sensör teknolojileri,
platform ve araçlar açısından TSK'nın ne gibi önlemler aldığı sorusuna, Orgeneral Büyükanıt, gerçek zamanlı bilgi akışının; her türlü harekatta olduğu gibi, terörle mücadelede de ne derece önemli bir kaynak olduğunun, TSK tarafından gayet iyi bilindiği karşılığını verdi. Büyük çaplı projelerden biri olan;
Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ''Uzun
Ufuk Projesi''nin önemli aşamaları geçtiğini ve deniz gözetlemesinde uygulandığını ifade eden Orgeneral Büyükanıt, şöyle konuştu:
''Keşif Gözetleme Uydusu (GÖKTÜRK) Projesi ihalesi de son aşamasına yaklaşmaktadır. Operatif ve taktik İnsansız Hava Aracı (İHA) kullanma ve daha gelişmişlerini envantere alma çalışmaları sürmektedir. Bu kapsamda, tedarik faaliyetlerine devam edilen mini (İHA) projesinde teslimatlar devam etmektedir. Buradan sağlanacak bilgilerin gerçek zamanlı olarak karar verici makamlara iletilmesi ile hızla harekete geçecek birliklerimiz ve/veya ateş destek vasıtalarımızla; tehdit unsurlarının çok kısa bir sürede etkisiz hale getirilmesi sağlanacaktır.
Ayrıca teknolojisi
yerli savunma sanayi firmaları tarafından üretilen ASELSAN FLIR 300T, ASELPOD gibi sensör ve cihazların envantere girmesi sonucunda, gündüz gece fark etmeksizin taktik görüntü istihbaratı ile hava unsurlarımızın kesintisiz harekat yapabilme yetenekleri daha da geliştirilecektir.
Bu çalışmaların dışında; TSK envanterinde bulunan ve etkin olarak kullanılmakta olan termal kameralar, gece görüş cihazları ve kara gözetleme radarları ile teröristler ve yasa dışı unsurların hareket kabiliyetleri büyük ölçüde kısıtlanmıştır.''
AA