Batman'da geçtiğimiz Nevroz'da yapılan etkinlikler sırasında
PKK propagandası yaptığı gerekçesiyle yakalanan ve
örgütün yeni kanadı olan '
İmamlar' içinde yer alan Hüseyin Bulut'un CIA
ajanı çıkması, akıllara 2001 yılında çekilen Deli Yürek Boomerang filmini getirdi.
Nevruz kutlamalarında,
İslam inancını ve
Bediüzzaman Said-i Nursi'nin düşüncelerini çarpıtarak,
terör örgütünün propagandasında kullanan Hüseyin Bulut'un, CIA Ajanları ile görüştüğü
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamesinde yer aldı. İddianamede, PKK'lı imam Hüseyin Bulut'un,
Kürtçe bilen CIA Ajanı Barbara
Anne Lakeberg ile Batman'da biraraya geldiği ve Irak'ın kuzeyinde insan haklarına yönelik açılan derneğinin benzerinin Diyarbakır'da açılması için ajan Lakeberg'in Hüseyin Bulut'tan
yardım istediği belirtilmişti. İmam Lakeberg'den yazılı bir de
mektup alan Bulut'un daha sonra DTP Batman
Milletvekili Bengi Yıldız ve Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan'la 16
Mart 2008 tarihinde buluştuğu bilgisi de iddianamede geçti.
Dini istismar ederek terör örgütünün propagandasını yapan Hüseyin Bulut karakterinin benzeri, Deli Yürek Boomerang filminde '
Kuzey Dakotali David" karakteriyle canlandırılmıştı.
Filmde, Gaffar
Okan suikastına karıştığı ortaya çıkan ve Diyarbakır'da
bölge halkının yıllarca
Kasap Hasan diye bildiği kişinin daha sonra gerçekte Kuzey Dakotalı David olduğu anlaşılmıştı. Filmin kahramanı olan ve geçmişte Diyarbakır'da askerliğini yapan Yusuf Miroğlu'na (
Kenan İmirzalıoğlu) ile eski
komutanı Bozo'nun (
Selçuk Yöntem) söylediği şu sözler, çarpıcı ifadeler olarak zihinlere kazınmıştı: "Burası Mezopotamya. İlk kardeş kanı burada aktı.
Kabil, Habil'i burada öldürdü. Bu topraklarda herkes mazlum. Yıllarca devletin gülümseyen yüzünü görmemiş buradaki insanlar. 100 milyar dolarlık eroin, esrar rantından faydalanmak, uranyuma el koymak için burada gizli servisler fink atıyor. Biz nice koynunda haç taşıyan Dakotalı imam gördük buralarda." Yusuf Miroğlu'nun "Dakotalı İmam mı?" sorusu üzerine Bozo'nun yanıtı ise şöyle olmuştu: "Yıllar önce gelip yerleşiyorlar bu bölgeye. Biz burada PKK'ya yardım eden, boynunda haç taşıyan çok Dakotalı imam gördük. Bunlar da ABD derin devletinin yetiştirdiği kozmik bilgilerle donatılmış askerlerden sadece biri. Bunların yüzü bizim Kürtlerin yüzüne çok benzer. Ana dili gibi Kürtçe konuşurlar.
Lehçe farklılıklarını kullanacak kadar iyidirler. Onun için dün savaştığımız Abdullah'tı, bugün
Hizbullah. Abdullah'la işleri bitince paketleyip bize teslim ettiler, şimdi Hizbullah'ı başımıza bela ediyorlar."
CIA Ajanı Kuzey Dakotalı David'in aynı zamanda Hizbullah'ın Diyarbakır Bölge Sorumlusu olarak yansıtıldığı filmdeki "
Şeref Komutan" karakteri de oldukça konuşulmuştu.
Albay Şeref adında bir komutan, kendi ekenomik çıkarları için ABD'lilerle
işbirliği yaptığının ve vatanını sattığını anlaşılması üzerine ordudan atılmış ve "Şerefsiz Şeref" ismiyle anılır olmuştu. Deli Yürek Boomerang filminin senaristi ve yönetmeni olan Osman
Sınav, "PKK'lı İmam'" olayını, öngörülerinin gerçekleşmesi şeklinde görüyor. Bu olayı ilk kez Zaman'dan duyan Sınav, "Filmin
senaryosunu yazarken, orada görev yapmış komutanlarla yapılmış röportajlardan yararlandık." diyor. Sınav, geçmiş yllarda örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle evleri basılan sözde imamlardan Hristiyanlığa yönelik kitaplar çıktığını hatırlatıyor. "Bu, 90 yıllık bir süreç. Emperyalizmin,
Türkiye ve
Ortadoğu üzerinde üzerinde belli amaçları var." ifadesini kullanan ünlü yönetmen
Osman Sınav, senaryo aşamasında izledikleri yolda bariz destekler almadıklarını söylerken, izledikleri yolu şöyle
tarif ediyor: "Gazete haberlerini dikkatle incelerseniz ve satır aralarını dikkatlice okursanız, bunları saklayıp, 6 ay önceki bir haberle bitiştirirseniz, dünya politikası hakkında çok rahat fikir sahibi olabilirsiniz." Film bittikten sonra bazı sahnelerin abartılı olduğu yönünde eleştiriler aldıklarını söyleyen Sınav, zamanla bu eleştirilerin değiştiğinin üzerinde duruyor.
Gazeteci Can Dündar da bu eleştirilere katılıyormuş. Ta ki filmin Kuzey Iraklı bir liderin, ABD Konsolosu'nun ve
emekli albay 'Şerefsiz Şeref'in bir araya geldiği sahnenin gerçeğe dönüştüğünü gösteren bir belgenin eline ulaştığı ana kadar. Söz konusu belgenin eline ulaşmasının ardından Can Dündar'ın kendisini aradığını söyleyen Osman Sınav, usta
gazetecinin "Bazı sahnelerin abartılı olduğunu ben de düşünüyordum. Ama o sahnenin benzeri bir olayın belgesi elime ulaşınca fikrim değişti." cümlesini kurduğunu belirtiyor. Can Dündar, filmden 2 yıl sonra eline ulaşan bu belgeleri, yazı dizisi halinde okurlarıyla da paylaşmıştı.
FATİH VURAL/ZAMAN