Ben çocukken çok salaktım. Edip Akbayram'ın ismini Edi zannederdim. Yani o, benim için "Edi Pakbayram" dı.
***
Ablama, "Nasıl olup da koca bir günü canın sıkılmadan evde oturarak geçiriyorsun?" demiştim. "Büyüyünce insanın canı sokakta oynamak istemez ki" cevabını vermişti. Uzunca bir süre büyüyüp büyümediğimi anlamak için kendime, "Canın sokakta oynamayı istiyor mu?" diye sormuştum.
***
Sabahları kalktığımda aklımın hala yerinde olup olmadığını anlamak için 2+2, 3+4 gibi toplama işlemleri yapardım. Sonuçlar doğru olunca da çok sevinirdim.
***
Dedemle parka gittiğimiz bir gün TRT'ciler çekim yapıyordu. Beni oynarken çektiler. Yayın günü bizim
aile, jeneriğinde gözüktüğüm çocuk programını izlemek için televizyon başına geçti. Kendimi ekranda görünce, "Beni niye parkta unuttunuuuz?" diye gözyaşlarına boğulmuştum.
***
"Geri vites" kavramım yoktu. Şoför, kolunu koltuğa atıp arkaya doğru bakınca
araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim.
***
Benden büyük kuzenlerim
dondurmacıların dondurma külahlarının sivri kısmıyla kulaklarını karıştırdığını söylemişti. İnanmıştım. Hala da külahların sivri kısımlarını yemem. Çöpe atarım.
***
Babaannem bir gün gelirse sevdiğim dizilerin olmadığı bir gün gelsin istiyordum.
***
Abimle Karaoğlancılık oynardık. O Karaoğlan olurdu, beni de
Bizans askeri yapardı. Sonra evire çevire döverdi. Çok mühim bir şey yaptığımı sandığım için canım yansa bile hiç sesimi çıkarmazdım.