PKK yandaşlarının eylemler sırasında en çok Cemaat’e ait okul, yurt ve diğer müesseselere zarar verdiğini hatırlatan Başyurt, "Cemaatle PKK’yı yan yana getirmek için yapılan bu kurgular; hakkında hukuken terör örgütü olduğuna dair bir delil olmayan Cemaat’in hukuken terör örgütü kapsamına alınabilmesi için yapılan beyhude gayretlerdir..." ifadeleri dikkat çekti.
İşte Erhan Başyurt'un 'Yeni algı operasyonu: Cemaat-PKK işbirliği' başlıklı yazısı:
Yeni algı operasyonu: Cemaat-PKK işbirliği
Kobani eylemleri siyasilerin “Çözüm Süreci” diye halka çizdikleri pembe tablonun gerçek yüzünü ortaya koydu.
PKK, bu süreci boş geçirmediğini, şehirlerde yeniden yapılandığını, istediği zaman kamu düzenini altüst edebilecek kadar güçlendiğini topluma acı
biçimde gösterdi.
Oysa yakın zamana kadar iktidar, Çözüm Süreci’ni destekleyen ancak PKK’nın silah bırakmamasını, silahlı unsurlarını yurtdışına çıkarmamasını ve şehirlerde yeniden KCK tarzı yapılanmanın kurulmasını eleştirenleri bile “hainlik” ve “barış istememekle” suçluyordu.
Vicdan sahiplerine düşen Kobani eylemleri sonrası muhasebe yapmak ve en azından bazı noktalarda hataları tespit etmek olabilirdi.
İftiralarla algı operasyonu
Ancak garip şekilde olgu üzerine strateji geliştirmek yerine yine yalan ve iftiraya bina edilen algı operasyonları tercih edildi.
Malum “çamur medyası” yalan ve iftira haberler üretti. İnanılmaz şekilde siyasiler de bu senaryoları telaffuz etmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Rize’de kan donduran şu açıklamayı yaptı:
“Bu olayların arkasında Pensilvanya var. Yine Vandallar’ın, teröristlerin arkasında duruyorlar...”
Oysa eylemlerden en çok mağdur olan kesimlerden biri de Cemaat’ti.
Zira PKK yandaşları, eylemler sırasında en çok Cemaat’e ait okul, yurt ve diğer müesseselere zarar verdi.
Çamur medyası da boş durmayıp, Erdoğan’ın iddiasına destek gayretiyle yeni iftiralar üretti.
Doğuda onca Cemaat kurumu büyük zararlar görmüşken, Esenyurt’taki bir banka şubesi öne çıkarılarak, PKK’nın Cemaat’in kurumlarına anlamlı bir şekilde dokunmadığı iddia edildi.
Hiçbir anlam ifade etmese bile bahse konu banka şubesi de tahrip edilmiş ancak yalan haberi yapanlar o bankanın hızlıca onarılmış halinin resmini yayınlamışlardı.
Polisler adeta hedef gösterildi
Benzer bir durum Bingöl Emniyet Müdürü Atalay Ürker’in yaralandığı ve yardımcısı Atıf Şahin ve Komiser Hüseyin Hatipoğlu’nun şehit olduğu eylemle ilgili de yaşandı.
Çamur medyası ve bazı siyasiler, “KCK operasyonunu yapan Paralel polisler” diyerek polisleri adeta hedef gösterdi.
Eylem talimatının PKK’nın askeri kanadı HPG tarafından verildiği de telsiz görüşmeleriyle ortaya çıktı.
Ancak “çamur medyası” daha önce Cemaat mensubu olduğunu iddia ettikleri kişilerin şehit olmasını da yine Cemaat’e yüklemeyi tercih ettiler.
Üstelik AKP Meclis’te iki kez bu olayın araştırılmasını reddetti.
Erdem adına ne varsa kaybetmişler... İnsan aklıyla alay eder gibi iftira atıyorlar.
Son iftiralar Astsubay Necdet Aydoğdu’nun hamile eşiyle alışverişte iken Diyarbakır’da PKK yandaşlarınca şehit edildiği olayla ilgili yaşandı.
Mantıkla izahı yok
Akşam Gazetesi şehit astsubayın bilgisinin PKK’ya Cemaat tarafından verildiğini iddia etti...
Çamur medyasından refikleri ve tüm yandaşlar gibi yayınlarında PKK’yı suçlayamayan Akşam’ın, elde hiçbir delil olmadan Cemaat’e iftira atmasının akılla, mantıkla izahı mümkün değil.
Çamur medyası bu iddialarının tam aksi bilgiler, “Paralel” denilerek tasfiye edilen ve hedef gösterilen polislerin isim listelerinin PKK terör örgütüne “karanlık mahfiller” tarafından servis edildiği ortaya çıktığında, devekuşu misali başlarını kuma gömmeyi tercih ettiler.
Hemen burada belirtelim ki dünyanın en kötü yönetilen ülkelerinde bile ülkeyi yönetenler, memurlarını bir terör örgütüne hedef göstermez. Ancak erdem ve ahlak yoksa bunlar mümkün olabilir.
Peki siyasi muktedirler ve çamur medyası, Hizmet Camiası ile PKK’yı neden iftiralarıyla bir arada gibi göstermeye çalışıyor?
Planlı bir proje olduğu, her defasında yalan olduğu ortaya çıkan ısrarlı iftiralardan anlaşılıyor.
Fiyaskonun faturası
“KCK operasyonlarını onlar yaptı”, “Oslo’yu bunlar sızdırdı”, “Çözüm Süreci’ne karşılar” gibi yalan ve iftiraları da geçmişte üretmişlerdi.
Hepsinin yalan ve iftira olduğunu bugün en yetkili ağızlardan yapılan açıklamalar ortaya koyuyor.
O zaman da bugün de siyasi risk alarak yaptıkları işlere yönelik tepkileri Cemaat’e yönlendirmek, hesap hataları ve strateji yoksunluğu nedeniyle yaşadıkları fiyaskoların faturasını Cemaat’e yüklemek istiyorlar. Oysa halkımız da dünya da Hizmet’i tanır. PKK terör örgütünü de tanır.
Yaşananlardan anlıyoruz ki...
Hizmet erlerinin karıncayı bile ezmekten kaçındığını, başlarına gelen sıkıntılar karşısında tek eylemlerinin “aktif sabır” gösterip Kur’an okumak ve dua etmek olduğunu bilirler.
Ancak son bir yıl içerisinde yaşananlardan anlıyoruz ki; siyasi irade hedef gösterir, çamur medyası uydurur, kupürler kumpas delil gibi ihbara dönüştürülür, savcılar soruşturma açar...
Şimdi Kobani eylemlerinden beri olanları bu açıdan değerlendirince, bu planlı iftiranın arkasının geleceğini tahmin etmek hiç de zor değil.
Bilim kurgu filminde görülmez
Yakın zamanda MİT ve Emniyet kaynaklı hiçbir somut bilgi ve delil içermeyen “Cemaat ile PKK’nın işbirliği” hakkında raporlar çıkarsa doğrusu hiç şaşırmayın.
Şu ana kadar yapılanlara bakarak ve “muhaberat devleti” olmanın gereği olarak rahatlıkla iddia edebiliriz ki; “Hizmet ve PKK’nın gizlice görüştüklerine dair, kaynağı belirsiz iftiralar istihbarat kurumlarında kara propaganda biçiminde üretilmeye başlanmıştır bile...”
Merkezi sistemden attırılan manşetlere bakılırsa, öyle kurgusal senaryolar ortaya konulacaktır ki, bilim kurgu filmlerinde dahi göremezsiniz.
Cemaatle PKK’yı yan yana getirmek için yapılan bu kurgular; hakkında hukuken terör örgütü olduğuna dair bir delil olmayan Cemaat’in hukuken terör örgütü kapsamına alınabilmesi için yapılan beyhude gayretlerdir...
Ahlak ve erdem yitirilince....
Böylece toplumda meşruiyeti olmayan terör örgütü ile Hizmet bir arada anılarak, son dönemde çıkarılan yasaların her ikisine karşı kullanılması için ortam oluşturmak planlanıyor.
Bu kadar da olmaz demeyin.
Yazdıklarına ve söylediklerine kendileri de inanmıyorlar. Ancak vicdanlar tahrip olup, ahlak ve erdem yitirilince, yalan ve iftira da şimdi olduğu gibi meşru görülüyor...
Söylenecek tek söz: Utanmıyorsanız ne yaparsanız yapın!