'Bu muymuş!' yasağın gerekçesi
Anayasa Mahkemesi, üniversite öğrencilerine
özgürlük getiren yasayı iptal gerekçesini açıkladı.
Okuyunca, Altın Portakal'ı alan Nurgül Yeşilçay gibi
"Bu muymuş!" tepkisi veriyor insan.
Genç kızların üniversitede eğitim almaları, laikliğe, kamu düzenine ve hatta
Atatürk milliyetçiliğine aykırıymış!
Şaka gibi!
Dünyada laik veya değil, üniversitede başörtüsü yasağı uygulayan tek ülke Türkiye.
Ya biz laikliği yanlış uyguluyoruz ya da bütün dünya...
Gelelim ikinci gerekçeye;
"başörtülü kızların sayısı artarsa, başı açıklara baskı uygulama ihtimalleri olurmuş!"
Nasrettin Hoca'nın testi kırılmadan, attığı tokadı hatırlatıyor.
Başı açıklara baskı ihtimaline binaen, başı kapalılara fiilen baskı yapılıyor.
Eğitim özgürlükleri, fırsat eşitlikleri,
inanç hürriyetleri yok edilerek,
"kamu düzeni" korunmuş oluyor.
Laiklik anlayışımız gibi, kendimize özgü bir
"kamusal düzen" yasağı...
Oysa laik demokratik ülkeler, her bireyin inançlarını özgürce
yaşaması için toplumsal şartları oluşturuyor. Dini devlete, devleti de dine karıştırmadan laik yaşam kuruyor.
Başörtüsünün Atatürk milliyetçiliği ile ters düşmesi, bir diğer tartışmalı gerekçe.
Atatürk'ün annesi de, eşi
Latife Hanım da başörtülüydü.
Dahası, Atatürk'ün başörtüsünü yasaklayan tek kararı yok.
Peki, bu hangi Atatürk milliyetçiliği? Atatürk'ün yapmak istediği, uygulamaktan korktuğu (!),
Kırmızı Kitap'ta saklı başka bir Atatürk milliyetçiliği mi var?
Türkiye'yi muasır medeniyetlerin gerisine düşüren bir kararda Atatürk milliyetçiliğini kullanmak, Türk ulusunu birleştiren
Ulu Önder'e de hakaret değil midir?
Gerekçeli kararın ihtiva ettiği çelişkiler bunlarla sınırlı kalmıyor.
Anayasa Mahkemesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin üzerinde bir konuma yükseltiyor kendisini.
Halkın seçtiği vekillere, sınırlar koyuyor. Onaylamazsam, yasa bile çıkaramazsın diyor.
Tıpkı,
cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan 367 krizi gibi.
Sonuç olarak,
iptal kararı toplumsal barışı ve huzuru artırmıyor. Özgürlükleri kısıtlıyor.
Kamu vicdanını yaralıyor.
KANUNİ DAYANAĞI OLAN HER UYGULAMA ADİL MİDİR?
Türkiye'nin
cevap bulması gereken en önemli sorulardan birisi bu.
Bir kararın
kanuni dayanağa sahip olması, müesses nizam tarafından kabul görmesi, onu adil kılar mı?
Bir fikir vermesi açısından, Denzel
Washington'ın hem yönettiği hem de oynadığı
"Great Debaters" (Büyük Münazaracılar) filmini mutlaka izlemenizi öneririm.
Melvin Tolson isimli
siyahi bir profesörü canlandıran Washington, sadece siyahların okuyabildiği Wiley College'ta dört öğrencisi ile ilk münazara takımını kuruyor.
Olay 1935'te geçiyor.
Beyazların üniversitesi Southern California'yı eleyip şampiyon oluyorlar.
Siyahlara ayrı okul, ayrı
otobüs, ayrı
lokanta ve hatta ayrı
tuvalet... Siyahlara
linç sıradan...
Üstelik bunların tamamı
kanuni dayanağını, Jim Crow Yasaları olarak adlandırılan içtihatlardan alıyor.
Siyah-beyaz ayrımı okullarda, 1954'te bitiyor. Yani, annesinden sırf siyah doğduğu için bir insan bu tarihe kadar beyazların okuduğu okul ve üniversitelere giremiyor.
Siyahlara yönelik son ayrımcılık 1965'e kadar sürüyor.
Yüksek Mahkeme asırlık hatasından sonunda dönüyor.
Şimdi soruyu tekrar sorayım:
Kanuni dayanağı olan her uygulama, adil midir?
Benim cevabım:
HAYIR!
Peki ya sizin?
Erhan BAŞYURT - BUGÜN