Tekinel, annesinin geçmişten hiç bahsetmediğini söylüyor. Tekinel, dönemin
cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın gözleri dolarak kendisine “
Yassıada'da bizden üç kişi gitti ama bir kişi doğdu” dediğini anlatıyor.
Dönemin Başbakanı Adnan Menderes'i Yassıada'da intihardan kurtaran muhafız subayı Mehmet Taşdelen'in arşivinden birtakım karakalem çizimleri ortaya çıktı.
Bunlar, Yassıada'daki
spor salonunda yapılan
duruşmalar sırasında çizilmişti.
Hakimler, huzurlarına çıkanları dinlerken can sıkıntısından sanıkların yüzlerini çizmiş, bunların yanına çeşitli notlar almıştı. Duruşma bitince çöp sepetine atılan bu kağıtları askerlerden biri topladı.
Taşdelen'in elde ettiği bu çizimlerde
Demokrat Partili kadın milletvekilleri de yer alıyordu.
DP'li Necla Tekinel'in de belki yüzü resmedilmişti orada.
Yassıada'da yargılanırken hamile olan ve bebeğini cezaevinde dünyaya getiren Necla Tekinel, Mehmet adını verdiği oğlunu emziremedi bile.
Stresten dolayı sütü gelmiyordu çünkü. Nasıl olsa emziremiyor diye annesinden alındı Mehmet Tekinel. Anneannesine verildi. ‘Yassıada bebeği' şimdi 50 yaşında ve İstanbul'un tanınmış cerrahlarından biri...
Anneniz nasıl politikaya atılmış?
Bizimkilerin
siyaset geçmişi bir hayli eski aslında. Dedem İttihat ve Terraki'liymiş. Demokrat Parti kurulurken dedeme
teklif gelmiş. Kabul etmemiş. ‘Peki o zaman oğlun milletvekili olsun' demişler. Dayım da
bilimadamı,
teknik üniversitede
öğretim görevlisiymiş. Olmamış. Annem atlamış, 24 yaşında daha.
‘Ben ilgileniyorum' demiş. Demokrat Parti
Sarıyer İlçe Teşkilatı'nı kurmuşlar. Gidip Sarıyer'in köylerinde
propaganda yapmaya başlamış annem. Demokrat Parti'nin de nüveleri orada atılmış. Annemin bu propagandalar sırasında adı komüniste çıkmış.
1946 yılı böyle geçmiş. Sarıyer İlçe Başkanlığı DP'nin çekirdeği olmuş. Annem daha sonra belediye encümeni azası ardından milletvekili olmuş. Annemin her zaman
muhalif bir yapısı varmış. Ezanın
Türkçe okunmasına karşı çıkıp propaganda yapmış. Ona önce komünist diyenler bu kez irticacı demiş.
Annem babamı azletti!
Babanız ne yapıyordu o sırada?
Tanıştıklarında babam İsmail Hakkı Tekinel Sarıyer hakimi, annem de
avukatmış. O şekilde evlenmişler. Babamın da en az annem kadar siyasete merakı varmış. Annem DP'den babam ise Adalet Partisi'nden milletvekili oldu. Evliliklerinin altıncı yılında annem yargılanmaya başlandı. Babam işi gücü bıraktı, annemi Yassıada'da
savunmaya başladı.
Nasıl bir savunma yapmış?
Aslında bu çok enteresan bir konu bu. Babam annemi savunurken annem birden babamı avukatlıktan azletmiş. Çünkü babam savunmayı ‘inkar' üzerine kurmuş.
Annemin suçunu kabul edip hafifletici savunma kurgusu yapmış. Daha az ceza alarak kurtulmasını istemiş. Annem, babamın savunmasını okuduğunda deliye dönmüş, hiç beğenmemiş. Babamı görevden almak için dilekçe vermiş. Olayın iç yüzü aslında şu: Annem son altı ay DP içinde muhalefet yürütüyormuş.
Gidişatla ilgili birtakım değişikliklerin yapılmasını istiyormuş. Sert bir yazı yazmış, ‘Şunları, şunları düzeltelim' diye... 20-30 milletvekiliyle birlikte altına
imza atmış. Babam da bu yazının üzerine savunma geliştirmiş işte. Bu yüzden babamı reddetmiş. Annem yazıları saklamış. Askerler her yerde bu yazıyı aramışlar ama bulamamışlar.
Doğumdan sonra beni üç kez görmüş
Anneniz Yassıada'da nasıl bir hamilelik geçirmiş? Hiç konuşulur muydu bunlar annenizle?
Buradan da bir film hikayesi çıkabilir: Yassıada yönetimi, hamileliği fark edilene kadar diğer sanıklar gibi anneme de sert davranmış. Çok eziyet görmüş.
Hamile olduğu anlaşılınca daha yumuşak davranmışlar. Annem değil yanında kalan Prof. Dr. Saliha Balaykan fark etmiş bunu. Balaykan, Turhan Emeksiz'e sekme kurşun diye bir
rapor vermiş. ‘Raporu başka türlü yaz' demişler. ‘Ben
ihanet etmem' demiş o da. İstediklerini yapmadıkları için onu da Yassıada'ya göndermişler.
Annemle aynı koğuşta kalıyormuş. Neyse Saliha hoca askerlere ‘Bu kadın hamile!' demiş ve duruşma boyunca onunla ilgilenmiş. Yıllar sonra Saliha Balaykan benim Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde hocam oldu. Bir keresinde ‘Gel yanıma, sen benim ellerimde doğdun, sana torpil yapalım biraz' demişti.
‘Şuraları mutlaka çalış, çok önemli' dediği her dersten çakıyordum. Meğer daha bilgili olmam için yapıyormuş bunu. Derslerinden zar zor geçtim. Garip bir torpil anlayışı vardı.
Siz cezaevinde doğduktan sonra anneniz size nasıl baktı?
Doğum olmak üzereyken annemi helikopterle
Kasımpaşa Askeri Hastanesi'ne götürmüşlür. 20 gün birlikte kalmışız orada. Stres sebebiyle annemin sütü kesilmiş.
Yassıada yönetimi, ‘Madem emmiyor' diyerek beni göndermiş, annemi de Yassıada'ya tekrar almışlar. Doğumdan 18 ay sonra tekrar serbest kalana kadar sadece üç defa görüştürülmüşüz. Annem
Kayseri Cezaevi'nde iki yıl yattı.
Annem hamile olduğunu sonradan öğrenmiş
Anneniz babanızı azlettikten sonra ne oldu?
Babam da eve kapanmış. Sonra soluğu Yassıada'da almış yine. Duruşmalarda annem bir bakmış avukat grubunun içinde yine babam. Sinirlenmiş, ‘Ben dilekçe verdim, hala neden bu adam burada?' diye hakime çıkışmış. Hakim ‘Beyefendi bir avukat olarak değil eşiniz olarak orada' demiş. Babam meğerse 1924 yılına ait bir
yasa bulmuş.
Çünkü erkeklerin, hapisteyken karılarını savunma hakkı varmış. O kanundan yararlanmış. Babam iyi hukukçuymuş. Daha sonra savunmayı annemin istediği şekilde yapmış. Annem iki sene mahkum oldu, Kayseri Cezaevi'nde kaldı.
Siz bütün bu olaylar sırasında annenizin karnındaydınız, değil mi?
Evet ama annem hamile olduğunu ilerleyen zamanda öğrenmiş.
Size orada yaşadıklarını anlattı mı?
Annem hiçbir zaman beni veya ablamı karşısına alıp geçmişi anlatmadı. Yaşadıklarını kötü bir şeymiş gibi aksettirmedi. Her şeyi bize anneannem anlatırdı.
Gazete kupürlerini keser, yastığın altına koyardı. Onları okurdu. Anneannem her gün bana bir ayrıntı verirken annem bir gün olsun Yassıada ile ilgili kötü bir söz söylemedi. Sadece bir keresinde ‘Demokrasiye geçilirken böyle şeyler olabilir. Biz bunun bedelini ödedik. Bundan sonra umarım kimseye ödetmezler' demişti.
Evet ben hapishanede doğdum ama bunu hiçbir zaman utanç vesilesi olarak görmedim. Bana herkes ‘Yassıada bebeği' derdi. Menderes'ler asıldıktan sonra her zamanki gibi her yıl Celal Bayar'ın yanına giderdik. Bayar beni dizine oturtur, ihtilalleri anlatırdı. Bana bakınca gözleri dolardı. ‘Yassıada'da bizden üç kişi gitti ama bir kişi doğdu' derdi.