Biliyorsunuz, Terörle Mücadele Şubesi ekipleri geçenlerde
İstanbul Ümraniye'deki bir evde 27
el bombası, TNT kalıpları ve fünyeler buldu.
Bombaların
seri numaraları, geçen yıl
Danıştay saldırısı öncesinde
Cumhuriyet gazetesine atılanlarla uyuşuyordu.
Soruşturmada şu adlar öne çıktı: El bombalarının 'sahibi'
emekli ast
subay Oktay Yıldırım'dı...
Alparslan Aslan tarafından gerçekleştirilen
Danıştay saldırısının soruşturmasında adı geçen emekli yüzbaşı
Muzaffer Tekin, Yıldırım'ı gayet iyi tanıyordu...
Ünlü eğlence merkezi Reina'da koruma müdürlüğü yapan Yıldırım'ı, emekli subaylarca kurulmuş ve yönetilmekte olan İstanbul
Güvenlik adlı şirket görevlendirmişti...
Son zamanlarda emekli subay ve
astsubayların isimleri medyada çok sık ve gayet nahoş biçimde geçmeye başladı. Nedir bu el bombaları filan? Kime, neye karşı kullanılmak üzere stoklanıyor?
Bu kişilerin ve onların çevresinde toplananların hükümete karşı olduklarını biliyoruz. Ancak olaylar, bunun basit bir muhalefet hareketinin ötesinde anlamları olduğunu düşündürüyor.
Peki nedir bu? Asıl amaç ne? Ne için örgütleniliyor?
Birikim dergisinin son (haziran) sayısında,
Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Cem Özatalay'ın bence çok önemli bir yazısı yayınlandı: "
Türkiye Toplumunun Faşistleşmesine Dair: Çook Alametler Belirdi. "
Bu yazıda öne sürülen fikirleri kabaca özetlemeye çalışacağım. Ama merak edenler mutlaka dergiyi alıp okumalı.
Cem Özatalay, yazısının başlığında da belirttiği gibi, Türkiye'de faşizme doğru bir gidiş olduğunu düşünüyor. Bu eğilimin iki boyutu var:
1) Orta sınıfın bir kesimi, Türkiye'nin dünya ekonomisiyle bütünleşme sürecinden rahatsız. Kim bunlar? Onları ' Çılgın Türkler' kitabına gösterdikleri ilgiden ve cumhuriyet mitinglerinden tanıyabilirsiniz.
2) Bir de o kesimleri örgütlemeye ve harekete geçirmeye çalışanlar var. Onlar da, yine kısaca ifade edersek, çoğunlukla emekli subayların yönettiği ' Kuvvacı' dernekler.
Avusturyalı sosyalist düşünür Otto Bauer (1881-1938), İtalyan ve
Alman faşist partilerini oluşturan birimlerin, I. Dünya Savaşı'ndan sonra
terhis edilen subaylar tarafından kurulduğunu saptamıştı. Bunlar yine
üniforma giymek, emir alıp emir vermek, uygun adım yürümek isteyen kişilerdi. Bu emellerine ulaşmak için özel bir ordu kurmaya girişmişlerdi.
Özatalay, benzeri bir oluşumun Türkiye'de de meydana geldiğini düşünüyor. Örnek mi? Mesela '
Ergenekon' adıyla bir araya gelmiş olduğu bilinen, bazısı emekli, bazısı vazifeli birtakım asker ve
sivil bürokratlar, devletin yeniden yapılanmasını, Türkiye'nin Batı ittifakından ayrılıp,
Rusya-Çin-
Hindistan eksenine yakınlaşmasını istiyor.
Şu anda belli bir kitle tabanı hazırlanmış durumda. Bu taban, önümüzdeki günlerde yapılacak şehit mitingleriyle daha da geliştirilmeye çalışılacak.
Ancak önemli bir eksik göze çarpıyor: Geniş kitleleri etkisi altına alacak bir (faşist) parti ve onun başındaki karizmatik lider henüz ortada gözükmüyor.
Bu ve benzeri saptamaları yapan Özatalay yazısını karamsar biçimde bitirmiş: "Irkçı ve militarist temelde faşistleşen Çılgın Türkler'in, hele ki çatışmaların kızıştığı yaz sürecinde, bağımsız
Kürt adayların parlamentoya seçilmesinden sonra nasıl tepki vereceklerini ben öngöremiyorum. Ya siz?"
Ben hükümetin ve
Genelkurmay Başkanı
Org. Büyükanıt'ın, bu gelişmelerin farkında olduğunu sanıyorum. Ancak bazı çevreler Büyükanıt'ı etkilemeye ve faşist hareketin içine çekmeye çalışıyor.
Başarırlar mı?
Allah korusun!
Emre Aköz/(
Sabah)