Nerede bu avukatlar?
Ergenekon denilen davanın
gelişim sürecine serinkanlılıkla baktıkça çok çarpıcı bir tablonun ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Misal; önceki dönemlerde bu davayı sulandıran, dudak büken, küçümseyen bir kısım insanların nedense sesi soluğu pek çıkmıyor artık. Hatırlarsınız; bir süre önce gerek siyasette, gerekse medyada bir kısım çevreler Ergenekon'a dudak bükmeyi marifet saymış, kimi 'heryerekon' gibi küçümseyici nitelendirmelerle işi sulandırmayı denemiş, kimi direkt olarak avukatlığa soyunmuş, kimi ise 'ne olacak canım, her
emekli askerin bodrumunda çıkar birkaç
el bombası ve
silah' gibi tuhaf cümleler ile dümdüz bir şekilde bu yasadışı silah ve mühimmatı normal gibi göstermeye çalışmıştı.
Bence en enteresan tepki sürecini
Cumhuriyet Gazetesi sergiliyor. Zira bu
gazete başyazarı ve her şeyi olan
İlhan Selçuk beyefendiden dolayı her türlü
darbe sürecinde bizzat katalizör olarak görev almış, kıyısından köşesinden, hatta kimi zaman tamamen içinde bulunmuş bir yayın organı. Ya da yayın organı görünümünde bir siyasi ve politik
platform!
Bir gazete düşünün ki,
ülke karıştırılmak için bahçesine defalarca bombalar atılıyor ve gazete yeri göğü inletiyor; 'bombalanıyoruz, susturulmak isteniyoruz!' diye... Ve derken Ergenekon tutuklamaları geliyor, birtakım bombalar ele geçiriliyor, bir sürü belgeler resmi makamlara ulaştırılıyor. Bir gazete, üstelik kendisi
hedef olan bir gazete meselenin üzerine gidip, soru işaretlerinin cevabını aramaz mı?
Ama Cumhuriyet ne yapıyor biliyor musunuz?
İddianamede açıkça belirtilen el bombalarıyla ve saldırganlar ile pek ilgilenmiyor. Daha doğrusu ilgilenir gibi gözüküp, neredeyse üstünün kapanması için dua ediyor. Bunun yerine, içeride olan
tutuklu ve zanlıların sahteliği bizzat resmi makamlarca
tescil edilen birtakım raporları hâlâ gerçekmiş gibi sunmaya çabalıyor. Bir sefer kendi içindeki bu çelişki sadece politik iki yüzlülük ile izah edilebilecek bir durum değil! Cumhuriyet'in Ergenekon ile ilgili yayınları, insana 28
Şubat sürecinde çetenin medyayı kullandığı dönemi hatırlatıyor. Hatırlarsınız, birtakım karanlık mahfillerin
Andıç ve ulak medyasını kullanarak gün aşırı ortalık yere saçtıkları sahte raporları. Bugün bile saf ve hatta ahmak konumuna düşmeyi göze alarak hâlâ bu metinlerden medet uman bir yayın politikası gütmek, sadece ideolojik
körlük yahut zihinsel felçlik ile izah edilebilecek bir durum olmasa gerek. İşin içinde başka hesaplar var lakin, her geçen gün bulunan yeni belgeler ve silahlar gerek Cumhuriyetçilerin, gerek Ergenekonseverlerin işini gittikçe zorlaştırıyor gibi. Daha da zorlaşacak bu gidişle.
Misal düne kadar "ben Ergenekon'un avukatıyım" diye babalanan siyasi lider neden şimdilerde bu konuda pek konuşmuyor? Ya da bu cephanelikleri normal bulan Ergenekon'un medya kolları neden dut yemiş bülbülü oynuyor?
Medyada hâlâ Ergenekon'un görevlisi olarak günlük gazetelerde yazı attıranlar, internet sitelerinde 'müthiş' patlangaç patlatanlar, TV ekranında kasıla kasıla sulandırıcı ekleştirenler hâlâ var. Mevzu derine indikçe bu
muvazzaf kesimin de 'avukatları' gibi ıslık çala çala olay mahallinden uzaklaşacağını tahmin etmek zor değil...
Utanma, sıkılma, pişman olma,
özür dileme filan diyeceğim ama karşımızdaki organizmada olmayan özellikler bunlar...
NEDİM HAZAR/ZAMAN