Yeni
Şafak Yazarı Taha Kıvanç Ağca-
Arslan benzerliklerini
analiz etmiş. Özellikle Ağca'nın hapisten kaçılması üzerinde duran Kıvanç yetkilileri uyarıyor İşte Taha Kıvanç'ın değerlendirmesi
Tetikçi dediğin...
Arandığını duyunca hemen ortaya çıkmayıp üç gün sonra göğsünde bıçakla
hastane kapısına dayanan
emekli yüzbaşı
mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Ortalıkta dolaşan senaryoların neredeyse bütünü yüzbaşı üzerine yazıldığı için
Danıştay saldırısında yine başa dönüldü.
Saldırıyı
nimet bilip kendilerine dönük bir
örgütlenmeyi deşifre etmek üzere kısa devre yaptıranlara buradan
şapka çıkarmam gerekiyor.
Saldırıda başa dönmek ne demek?
Olaydan sonra, kamuoyu neredeyse bütünüyle, 'ulusalcı örgüt' irtibatı üzerinde konuşup dururken,
tetikçi ısrarla, "Ben ulusalcı değil, milliyetçiyim" diyordu. "Kimseden tâlimat almadım, kafamın tası attı, iki-üç kişi bulup
Cumhuriyet gazetesine
bomba attım... Kafamın tası bir daha atınca, Danıştay 2. Dairesi'ne saldırı düzenledim" diye özetlenebilecek açıklamasını da gazetelerde okudum.
Kendi başına hareket eden bir yalnız adam... Tıpkı
Mehmet Ali Ağca gibi...
Abdi İpekçi 1
Şubat 1979 tarihinde öldürüldü. Papa'ya suikast ise 13
Mayıs 1981 tarihinde yapıldı. Her iki olaya tetikçi olarak birden fazla kişinin adı karıştı, ama o
cinayet tek kişiye mâl edildi: Mehmet Ali Ağca... İpekçi cinayeti de, Papa suikastı girişimi de yalnızca onun üzerinde kaldı.
Ağca konusunda işin bir garip yönü daha var: Abdi İpekçi suikastı dâvâsına adı karışan, Papa'ya suikast dâvâsında da yargılanan Oral Çelik, kısa süre önce, "İpekçi'yi Ağca öldürmedi" anlamına gelecek sözler sarf etmeye başladı. Danıştay saldırısından hemen önce sebebi anlaşılmaz bir çıkış yaptı Oral Çelik ve "Herkes Ağca'yı kahraman sanıyor, oysa öyle değil" dedi...
Bu açıklamada beni ilk şaşırtan Ağca'yı 'kahraman' sanan birilerinin aramızda dolaşıyor olması... Ülkenin öndegelen bir gazetecisini öldürerek bir yıl sonra askerlerin müdahalesine yol açacak sürece katkıda bulunan biri neden 'kahraman' olsun ki? Uzun yıllar boyu "Papa'yı vurmaya kalkan adamın ülkesi" olarak
Türkiye'nin adını kirleten birini kim 'kahraman' sanabilir?
Açıklamayı okuyalım: "Abdi İpekçi cinayetiyle ilgili şimdiye kadar çok şey yazıldı, çizildi. İlk kez doğrusunu anlatıyorum. Abdi İpekçi'ye yönelik 3 suikast girişimi oldu. Üçüncüsünde hayatını kaybetti. İşin ortasındayım ve detayları bende saklı. (..) Herkes Ağca'yı kahraman sanıyor. Öyle değil. Aranan tipteki bir adamdı. Onu
Kartal Cezaevi'nden kaçıran benim. Barındırdım, pasaport aldım, cebine
harçlık koydum ve yurtdışına çıkarttım. Kartal Cezaevi'ne elimizi kolumuzu sallayarak girip çıkıyorduk. Havacı binbaşı içeri götürdü. Cezaevindeki
Cengiz Ayhan'ın planlaması gereği 12 kişi kaçacaktı. Sonra durum değişti."
Danıştay'a saldırıda
kilit soru şu: "
Suikast, tetikçinin yakalanması üzerine kurulu bir senaryoya uygun olarak mı planlanmıştı, yoksa plan tetikçinin yakalanmamasını mı öngörüyordu?" Olayı soruşturan yetkili çevreler, o çevrelerin bilgiyle beslediği siyasiler, "Yakalanmayacaktı" görüşünü
tercih ediyorlar. Binanın girişindeki kameraların bir gün önce bozulması, tâmiri konusunda acele edilmemesi bunun bir işareti sayılıyor. Yakalayan iki polise hemen
ödül verilmesi ise 'oyunu bozdukları' inancıyla ilgili... Anlaşılan, tetikçi elini kolunu sallayarak kapıdan çıkıp gidecek, arkasında herhangi bir görüntü bırakmayacaktı.
İpekçi suikastından sonra böyle olmuştu çünkü.
Herkes Ağca'nın suçüstü yakalandığı izlenimine sahip. Oysa, İpekçi'yi öldüren(ler) eylemden sonra ortalıktan kaybolmuşlardı. Ağca, aylar sonra, 25 Haziran 1979'da, kimin yaptığı hiçbir zaman öğrenilemeyen bir ihbar üzerine, sürekli gittiği kahvehanede yakalanmıştı.
Şimdi sıkı durun. Ağca, sorgusunda, mahkeme safhasında ve bugüne kadar, suikastla ilgili olduğu iddiasıyla bazı kişilerin adını vermiştir de, bir kişiden pek söz etmemiştir: Danıştay'a saldırıdan kısa süre önce, Bugün gazetesinin manşetinden, "İpekçi suikastı benim işim" diye çıkış yapan Oral Çelik'in...
Hepimizi infiale sevkeden Danıştay saldırganı, gazetelere yansıdığı kadarıyla, kendinden emin bir
profil çiziyor. Ağca da öyleydi. İpekçi'yi öldürmekten yargılanırken, "Göreceksiniz, 1981 yılında dışarı çıkacağım" dediği duyulmuş, "Bu ne anlama geliyor?" diye soran yargıca, "Sizin kararınız, vereceğiniz ceza bana yetişmez" demişti. Nitekim, 1981 yılını beklemesi bile gerekmeden, Kartal Cezaevi'nden güpegündüz kaçırıldı Ağca.
Ağca'nın adının karıştığı derin siyâsî suikastlardan sonra, Türkiye ve İtalya'da, hayli ilginç mahkeme safahatı yaşanmıştı. Son saldırının da benzer bir süreç için kullanılacağını tahmin etmek güç değil. Bu yüzden bazı kuşkularım ve sorularımı sizlerle paylaşmam gerekiyor.