Danıştay 2. Dairesi, 8
Şubat 2006'da tartışmalı bir karara
imza attı. Bir anaokulu öğretmeninin sokakta başörtüsü taktığı için müdür olarak atanmasının sakıncalı olduğuna hükmetti. Karar günlerce tartışıldı.
Bu karardan yaklaşık 4 ay sonra, 17
Mayıs 2006 tarihinde Avukat
Alparslan Arslan, Danıştay'a saldırıda bulundu.
Türkiye'nin gündemi bir anda değişmişti. Kamuoyu,
Hakim Mustafa
Yücel Özbilgin'in hayatını kaybettiği olayla ikiye bölündü.
Belli bir kesime göre, hadise tamamen rejime yönelik bir
eylemdi. Dönemin Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer, hükmünü vermişti: "Danıştay'a yapılan bu saldırı aslında laik
Cumhuriyet'e yapılan bir saldırıdır." Onu
CHP lideri Deniz
Baykal takip etti: "Siyasete kan bulaşmıştır."
Özbilgin için düzenlenen cenaze
törenlerinde 'Türkiye laiktir, laik kalacak', 'Mollalar İran'a', '
Hükümet istifa' ve '
Başbakan katil' gibi sloganlar atıldı.
Saldırı amacına ulaşmıştı. Tepkiler en sert şekilde sergileniyordu. Bazı
sivil toplum örgütleri ve
gazeteler de gerginliğin tırmanmasında etkili oldu. 'Laikliğe kurşun' manşetleri atıldı, muhafazakâr kesimler
hedef gösterildi.
Tetikçi
Alparslan Arslan,
Salih Kurter, Süleyman Esen ve Ayhan Parlak'ın da aralarında bulunduğu 7 kişi hakkında örgüt kurarak anayasal düzeni yıkmaya çalıştıkları iddiasıyla
dava açıldı.
Ergenekon terör örgütü
sanıklarıyla
Danıştay saldırısı arasındaki ilişkiler gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Ancak gazetelere yansıyan irtibatı
mahkeme görmedi. Alparslan Arslan, 2 kez ağırlaştırılmış müebbet
hapisle cezalandırıldı. Osman
Yıldırım, Erhan Ti-muroğlu ve İsmail
Sağır'a ise müebbet hapis verildi. Davanın gerekçeli kararında,
cinayetin Danıştay'ın '
türban düzenlemesi' sebebiyle gerçekleştirildiği aktarıldı. 'Ergenekon
terör örgütüyle Danıştay saldırısı arasında bir bağlantının bulunmadığı1 ifade edildi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılılığı, 7
Ekim 2008'de saldırıyla ilgili mahkemeye gönderilen
belgeler dışında,
Ergenekon soruşturmasına ait tüm belge ve beyanların getirtilerek yeniden bir karar verilmesini istedi.
Yargıtay 9.
Ceza Dairesi de
Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen kararı oybirliğiyle bozdu. Ardından Danıştay davasının Ergenekon dosyasıyla birleştirilmesinin yolu açıldı.
Medya yine ters köşe
Medya, Danıştay'a yapılan saldırıda da soğukkanlı davranamadı. Saldırıyı 'Kaşıya kaşıya' başlığı ile okuyucularına duyuran
Hürriyet, manşetinde
tetikçinin 'Allah'ın askeriyim, Allahü ekber' diyerek tetiğe bastığını iddia ediyordu. Milliyet'in manşeti daha ağırdı. Gazete 'Laikliğe kurşun' manşetiyle çıktı. 'Tetiği kim çektirdi' diyen Akşam ise saldırının gerekçesini 'Danıştay'ın türban kararı' olarak duyurdu. 'Bu kez de aynı el' manşetini
tercih eden Cumhuriyet de, saldırının rejime yönelik olduğu konusunda hiç şüphe duymuyordu. Gazeteye göre, Danıştay üyeleri,'türbana geçit vermeyen' kararları nedeniyle hedef olarak seçilmişti.
Radikal gazetesi, 'Türban kararını veren Danıştay'a silahlı
baskın' üst başlığı altında, 'Yargıya Türk -
İslam sentezli saldırı' demekte hiçbir sakınca görmedi. 'Yalnız değildi' manşetini atan
Vatan da
saldırganın '
tekbir getirerek tetiğe bastığını' yazdı.
[SALDIRI ÖNCESİ]
Kritik eşik: Cumhurbaşkanlığı seçimi
Türkiye'de bütün
cumhurbaşkanlığı seçimleri gerilimli olmuştu. Alışıldık tablo 11.
cumhurbaşkanlığı seçiminde de yaşandı. Ahmet Necdet Sezer'in
görev süresi 16 Mayıs 2007 tarihinde doluyordu. Kavga, 1 yıl öncesinden başlamıştı. Bazıları için
AK Partili birisinin
cumhurbaşkanı seçilmesi kabul edilemez bir durumdu.
Cumhuriyet Gazetesi,
1 Mayıs 2006'da birinci sayfada yayınladığı bir haberde, 'Herkes Çankaya'ya çıkamaz' başlığını kullanıyordu. Bu ifade, eski Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'e aitti. Demirel, sürekli, seçime gidilmesini
tavsiye ediyor, Meclis'in yenilenmesi gerektiğini anlatıyordu.
Hürriyet Gazetesi de, 'Cumhurbaşkanlığı Tarihi' adlı kitaba dayandırdığı haberinde Çankaya'ya çıkacak kişinin özelliklerini şöyle sıralıyordu: '
Atatürkçü, laik ve cumhuriyetçi.'
Sezer'e çağrı: Bir şeyler yap!
'Tehlikenin farkında mısınız' reklamlarına başlayan Cumhuriyet Gazetesi, 8 Mayıs'ta imzasız birbaşyazıyayınladı. Konu, gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Gazete, Cumhurbaşkanı Sezer'in,
Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç'ın Çankaya'ya çıkmasını engellemek için bir şeyler yapması gerektiğini anlatıyordu. Aynı gün 'Dini kullanıyorlar' manşetini atan gazete 5, 10 ve 11 Mayıs tarihlerinde 3 kez saldırıya uğradı. 13 Mayıs tarihinde 'Dinci terör kuşkusu' manşetiyle çıktı. Gazeteye yapılan saldırıların, dinci bir örgüt tarafından gerçekleştirilmiş olma ihtimali üzerinde duruluyordu. Saldırıyı gerçekleştiren ise daha sonra ismi sıkça anılacak olan Alparslan Arslan'dı. Hürriyet'in başyazarı
Oktay Ekşi, 13 Mayıs 2006 tarihinde kaleme aldığı yazısında Cumhuriyet Gazetesi'ne yapılan saldırıları yorumladı. Tespitleri ilginçti: "... Oysa olay yani Cumhuriyet Gazetesi'nin Şişli'deki merkez binasına bir hafta içinde üç kere
bomba atılması gösteriyor ki, karşımızda bir yerin -veya bir gazetenin-bombalanmasından fazla bir şey var: Bu bombaları atanlar Cumhuriyet'e 'yayınlarında bir veya birkaç yanlış yaptığı' için değil, adıyla cumhuriyet rejimini çağrıştırdığı için düşmanlık besliyorlar."
Baykal'dan ilginç uyarı: Gerginlik çıkacak
CHP lideri
Deniz Baykal, yaptığı açıklamalarla toplumu germeyi sürdürdü. Mayıs 2006'da, gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini 'kırılma noktası' olarak nitelendirdi. "Son
mevzi olan Çankaya'yı da almak istiyorlar. Ben 'Erdoğan ya da Arınç olamaz' demiyorum. 'Olmamalı' diyorum. Uyarı görevi yapıyorum." diyordu.
Danıştay'ın türban kararı toplumu gerdi
İşte tam bu dönemde (8 Şubat 2006) Danıştay 2. Dairesi,
Aytaç Kılınç isimli öğretmenin, okula gidiş-gelişlerde başörtüsü taktığı için müdür olarak atanmasını sakıncalı buldu. Danıştay'ın kararı, kamuoyunda günlerce tartışıldı.
[OLAY GÜNÜ]
Tetikçi Alparslan Arslan, yakayı ele verdi
Toplum, demeçler ve yargının tartışmalı kararları sebebiyle kırılmaya, bölünmeye, kutuplara ayrılmaya hazırdı. Hedef belirlendi; Danıştay 2. Dairesi üyeleri. Laiklik odaklı cumhurbaşkanlığı seçim tartışmalarıyla gerilen Türkiye, 17 Mayıs 2006 sabahı kanlı bir eylemle uyandı. Avukat Alparslan Arslan, rutin toplantılarını yapan Danıştay üyelerine kurşun yağdırdı. Üye hakimlerden
Mustafa Yücel Özbilgin hayatını kaybederken, Danıştay 2. Daire Başkanı
Mustafa Birden, üye hakimler Ayla Gönenç, Ayfer
Özdemir ve tetkik hakimi Ahmet Çobanoğlu yaralandı. Saldırgan, eylemi Danıştay'ın türban kararı sebebiyle gerçekleştirdiğini söyledi. Kaçmaya çalışan tetikçi, kapıda duran bir
polis memuru tarafından yakalandı. Yapılan ilk incelemelerde Alparslan'ın 11 el ateş ettiği, çantasında da 2 adet boş şarjör bulunduğu ortaya çıktı.
Kameralar OYAK'ta tamirde
Olayın ilginç noktalarından biri de Danıştay binasının çevre güvenliğini sağlamak amacıyla yerleştirilen kameraların bozuk olmasıydı. Saldırının ardından görüntüleri incelemek isteyen polis, hiç çekim yapılmadığını gördü. Kameraların olaydan önce tamir amacıyla OYAK'a gönderildiği belirlendi. Saldırı kamuoyunu derinden sarstı, açıklamalar birbiri ardına geldi. Belli bir kesim, saldırının 'laikliğe, Cumhuriyet'e karşı yapıldığına' emindi. Rejim yine tehlikedeydi! Cumhurbaşkanı,
Genelkurmay Başkanı, CHP Genel Başkanı ve Danıştay başkanının açıklamaları birbirini izledi. AK Parti hükümeti ve mütedeyyin çevreler suçlanıyor, baskı altına alınıyordu.
Hükümete protesto, Bakan'a pet şişe
Saldırıda hayatını kaybeden Danıştay Üyesi
Mustafa Yücel Özbilgin için 18 Mayıs günü öğleden sonra
İçişleri Bakanlığı ve Danıştay'da tören düzenlendi. Danıştay önünde toplanan grup, tören öncesinde ve sonrasında
gösteriler yaptı, 'Türkiye laiktir, laik kalacak', 'Mollalar İran'a', 'Hükümet istifa' ve 'Başbakan katil' sloganları atılıyordu. Protestonun dozu, dönemin
Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün binaya gelişi sırasında daha da arttı. Hükümet, o ana kadar neden yapıldığı tam olarak bilinmeyen bir saldırı sebebiyle istifaya çağrılıyordu.
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve
kuvvet komutanları ise tören alanına girerken kalabalık tarafından alkışlarla karşılandı. İstenen de tam olarak buydu. Hükümete
hakaret edilecek, asker alkışlanacak ve dolayısıyla verilmek istenen
mesaj adresini bulacaktı. Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesi, Danıştay'daki törenin ardından
cenaze namazı için
Kocatepe Camii'ne götürüldü. Provokasyonun dozu burada daha da arttı. Sözlü sataşmalar, hakaretler yerini fiilî müdahalelere bıraktı. Törene katılan dönemin Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener,
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu,
Adalet Bakanı Cemil Çiçek,
Savunma Bakanı Vecdi
Gönül ve
Çevre Bakanı Osman
Pepe protesto edildi.
Başbakan: Saldırı birliğimize yönelik
Saldırıyı lanetleyen Başbakan Tayyip Erdoğan, eylemin, '
insan hakları ve
demokrasi mücadelesi verilen bir döneme rastladığına' dikkat çekti. "Saldırı ile Daire'nin aldığı kararlar (türban) arasında bir bağlantı olabilir mi?" sorusuna şu cevabı verdi: "Bunu şu anda konuşmak yanlış olur. Birliğimizi, beraberliğimizi güçlendirecek gayretler içerisinde olmamız lazım. Saldırıyı başörtüsü konusuy-lil la ilişkili hale getirmek veya benim kanaatlerimi bununla ilişkili hale getirmek çirkin bir yaklaşımdır. Bu ^L yanlıştır. Türkiye'ye zarar verir."
[CİNAYETE TEPKİLER]
AHMET NECDET SEZER - Hedef Cumhuriyet: Dönemin Cumhurbaşkanı Sezer, olayın daha ilk dakikasında hükmünü vermişti. Ona göre saldırı rejim karşıtlarının işiydi: "Bu, aslında laik Cumhuriyet'e yapılan bir saldırıdır. Cumhuriyet tarihine bir kara leke olarak yazılacaktır. Bu saldırıya neden olanlar davranışlarını yeniden gözden geçirmelidirler. Türkiye, laik, demokratik bir Cumhuriyet'tir. Laikliği çeşitli biçimlerde yorumlayarak, içini boşaltıp devlet rejimini yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir."
DENİZ BAYKAL - Siyasete kan bulaştı: Olayın hemen ardından Danıştay binasının önüne gelen CHP lideri Baykal, gerilimi tırmandırmakta sakınca görmüyordu: "Bu saldırının hedefinde Danıştay vardır,
Anayasa vardır. Türkiye'nin nereye sürüklenmekte olduğunu hâlâ görmeyenlere umarım bir uyarı olur. Türkiye çok tehlikeli bir noktaya sürüklenmektedir. Türkiye'de siyasete kan bulaşmıştır. Cumhuriyet'in temel ilkelerini kemirmeye çalışmak, huzuru bozar."
SUMRU ÇÖRTOĞLU - Kurşun laikliğe sıkıldı: Dönemin Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu da, 'sıkılan kurşunun hedefinin laik, demokratik
Türkiye Cumhuriyeti' olduğunu söylüyordu: " ...Şehit olarak aramızdan ayrılan mensubumuza ve laik, demokratik Cumhuriyet'e yapılan bu menfur saldırıyı unutmayacağımızı bir kere daha vurgulamak istiyorum." Çörtoğlu, saldırıdan iktidarı sorumlu tutmuş, "Yargısına sahip çıkmayan devlet, büyük yara almıştır." ifadesini kullanmıştı.
HİLMİ ÖZKÖK - Eylemler sürmeli: Saldırı amacına ulaşmıştı. Tepkiler en sert şekilde sergileniyordu. Tansiyon yükselirken dönemin Genelkurmay Başkanı'ndan ilginç bir açıklama geldi. Herkesin itidal çağrısı yapmasını beklediği
Hilmi Özkök, protestolara
destek veriyordu: "Gösterilen reaksiyon, halkın duyarlılığı hakikaten hem
ümit vericidir, takdir edicidir. Ancak bu bir tek güne, bir tek olaya reaksiyon olarak kalmamalı. Devamlı olarak herkes tarafından takip edilmeli."
ERDOĞAN TEZİÇ - Rektörler de koroya katıldı: Dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr.
Erdoğan Teziç başkanlığında toplanan Rektörler Komitesi de hemen bir açıklama yayınladı. 'Saldırının, aslında Türkiye Cumhuriyeti'ne açıkça bir meydan
okuma olduğu' savunuluyordu. Saldırının laikliği koruyan yargı organlarına karşı yapılmasını dikkat
çekici bulan rektörler, açıklamada "Cumhuriyet'in laik niteliğini çarpıtarak yok etmeye yönelik tutumlar olağanlaştı." cümlelerini kullanmıştı.
TANSEL ÇÖLAŞAN - Allahü ekber diyerek ateş etti: Dönemin Danıştay Başkan Vekili
Tansel Çölaşan, saldırganın 'Allah'ın askeriyim, Allahü ekber' diyerek ateş ettiğini söylemişti. Ancak gazeteci
Emin Çölaşan'ın eşi Tansel Çölaşan'ın bu açıklaması daha sonra odada bulunan ve saldırıya maruz kalan Danıştay üyelerince yalanlandı. Yaralılardan Ayfer Özdemir hastaneden
taburcu edilirken, katilin böyle bir şey demediğini, sinirli gözlerle tetiğe bastığını aktardı.
[YAZARLAR NE DEDİ?]
ERTUĞRUL ÖZKÖK - Cumhuriyet rejiminin 11 Eylül'ü: Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Ertuğrul Özkök, saldırıyı "rejimin 11 Eylül'ü" olarak nitelendirmişti. Özkök, 'Miadı
dolmuş komplo teorileri' başlıklı yazısında ise saldırganın eylemi gerçekleştirirken attığı slogana dikkat çekecek ve cinayetin türban için işlendiğini savunacaktı: "Eli silahlı adam, 'Ben bu cinayeti türban için işledim' diyor. Şimdi biz kendisine, '
Hayır kardeşim, sen bu cinayeti türban için işlemedin' mi diyeceğiz?"
OKTAY EKŞİ - Oktay Ekşi de 'rejim' dedi: Hürriyet Gazetesi'nin başyazarı Oktay Eşki'ye göre de saldırının hedefinde rejim vardı. Ekşi şunları yazdı: "Danıştay İkinci Daire üyelerinin şahsında laik anayasal rejimi hedef alan kurşunlar özellikle kadınlarımızı
isyan ettirdi... Başbakan, çok önemli bir yol ayrımındadır: Ya verdiği sözlere sadık kalacak ve laik Cumhuriyet'i koruma görevini samimiyetle yerine getirecek, yahut da Türkiye'yi büyük badirelere sürükleyecektir."
İLHAN SELÇUK - Laik Cumhuriyet tehdit altında: İlhan Selçuk, 19 Mayıs'ta kaleme aldığı 'Allah'ın askeri!..' başlıklı yazısında Başbakan'a yükleniyordu: "Danıştay'a saldırının kökeninde yatan 'azmettirici' fikir RTE'den kaynaklanıyor... Laik Cumhuriyet tehdit altındadır!.. Herhangi bir başka belgeye gerek yok... Dincilik ve yolsuzluk, terörü de kullanarak hedefine doğru yürüyor..." Selçuk, 24 Mayıs'taki yazısında ise medyanın saldırıyı derin devlete
fatura etmesine sitem etmişti.
İSMET BERKAN - Hedef laik demokratik düzen: Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
İsmet Berkan da hükümeti suçluyordu: "Saldırgan, silahını ateşlerken bu eyleminin nedeninin Danıştay 2. Dairesi'nin bir süre önce aldığı türbanla ilgili bir karar olduğunu da haykırdı. Tanıklarıyla sabit bir durum. Derin analizlere falan gerek yok. Saldırının amacı belli, hedefi belli... Şu an elimizdeki bilgi yeterli: Bu saldırı laik, demokratik düzene karşı yapıldı."
MUSTAFA BALBAY - Millet ayağa kalkmalı: Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa
Balbay, saldırıdan hükümeti sorumlu tutmuş ve milleti eylem yapmaya çağırmıştı: "Gerilimin başlıca sorumlusu, AKP'dir. Bu karanlık süreçten kurtulmak için en sağlıklı yol; toplumun v
e devletin tüm duyarlı kesimlerinin ayağa kalkması, AKP zihniyetini de içine alan hareketlere dur demesidir!"
Yazar bir sonraki yazısında 'saldırganın irticayı yeniden yorumladığını' söylüyordu.
GÜNGÖR MENGİ - Saldırı, Atatürk ve devrimlere: Vatan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Güngör Mengi, saldırının Atatürk'e ve onun devrimlerine yapıldığını savundu: "Saldırıya yönelen tepkinin dün Ankara'dan yansıyan görüntüleri heyecan verici oldu. Atatürk'ün emanetini sahiplenmek için hep onun saldırıya uğraması ve devrimlerini aşındırma çabalarının gemi azıya alması mı gerekiyor?"
[VE GERÇEKLER...]
Yargıtay, bağlantıyı gördü: Ergenekon ve Danıştay birleşti
Danıştay saldırısından sonra yapılan aramada tetikçi Alparslan Arslan'ın üzerinde
Ulusal Haber basın kartı ve Vatansever
Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği ibareli kartvizit ele geçirildi.
Saldırıdan birkaç gün sonra
emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin,
intihar girişiminde bulundu. Alparslan Arslan'la irtibatı tespit edilen Tekin, 'azmettirici' olmakla suçlanıyordu. Yakalandı, ifadesi alındı ve ardından serbest bırakıldı. Ancak aylar sonra bu kez Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandı.
lparslan Arslan'ın kullandığı cep telefonunun 2000 yılından itibaren dökümü mahkeme kararıyla istendi. Arslan'ın
Muzaffer Tekin'in kullandığı 0532 291 xx xx No'lu GSM hattı ile 35 kez görüştüğü belirlendi.
Ortakları arasında Muzaffer Tekin'in de yer aldığı
Doğuş Faktoring şirketinin
avukatının Alparslan Arslan olduğu tespit edildi. Danıştay tetikçisi, Ergenekon sanıklarından Hüseyin ve Rasim Görüm'ün de avukatlığını yapıyordu.
Muzaffer Tekin'in, Danıştay saldırısından yaklaşık 9 saat önce telefonundan 64 mesaj çektiği tespit edildi. Mesaj
Susurluk hükümlüsü
İbrahim Şahin'den gelmişti. Tekin'e bu konu soruldu. Mesajda 'yine mor dağlara
bulut çöküyor, o dağlarda kalanlar bilir' şeklinde ibareler olduğunu ve hoşuna gittiği için arkadaşlarına gönderdiğini savundu.
Ümraniye'de ele geçirilen ve emekli Astsubay Oktay Yıldırım'a ait olduğu iddia edilen 27 el bombasıyla Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombaların aynı seriden olduğu belirlendi. Üstelik Cumhuriyet'e bomba atanlardan biri Alparslan Arslan'dı. Bombaların bulunduğu sandıkta Oktay Yıldırım'ın
parmak izleri tespit edildi.
Danıştay davası hükümlüsü
Osman Yıldırım, Danıştay ve Cumhuriyet'e saldırı kararını 27
Nisan 2006 tarihinde Alparslan Arslan ve
Veli Küçük'le yaptıkları bir toplantıda aldıklarını açıkladı. Yıldırım'm ifadelerine göre, bombaları
Veli Küçük vermişti.
Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Derneği Başkanı
Taner Ünal, Danıştay saldırısını, Muzaffer Tekin grubunun yaptığını söyledi.
Saldırının ardından Danıştay sanıklarının
banka hesaplarında artış olduğu tespit edildi. Ergenekon iddianamesinde, Alparslan Arslan'ın babası İdris Arslan'ın
tutuklu sanıklar İsmail Sağır, Tekin İrsi ve Erhan Timuroğlu'nun hesaplarına değişik tarihlerde ve özellikle davanın
duruşma tarihlerinden önce değişik miktarlarda para yatırdığının tespit edildiği' anlatıldı.
M.
Zekeriya Öztürk, Alparslan Arslan'ı, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'nin bir toplantısında gördüğünü söyledi.
Ergenekon savcılarına ifade veren gizli
tanık, Alparslan Arslan'ı tanıdığını, Veli Küçük'le bizzat görüştüklerini gördüğünü, samimi ilişkiler içerisinde bulunduklarını bildiğini anlattı.
Danıştay sanıklarından Erhan Timuroğlu,
yargılanma sürecinde Alparslan Arslan'ın "Biz yakında çıkacağız, fazla kalmayacağız, hepimiz çıkacağız." dediğini belirtti.
Mahkemenin görmediği bu bağlantılar sebebiyle Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti. Danıştay davasında sanıklar hakkında mahkemeye gönderilen belgeler dışında, Ergenekon soruşturmasına ait tüm belge ve beyanların getirtilerek yeniden bir karar verilmesini istedi. Yerel mahkemenin kararı bozuldu. Ve dava Ergenekon'la birleştirildi. 8 sanık, önümüzdeki günlerde Ergenekon'da yeniden yargılanacak. İddiaya göre cinayet, 'türban kararı' sebebiyle değil, 'ülkede
kaos oluşturmak' için işlendi.
Ugur Sağındık-
Erol Polat / ZAMAN