Zaman Yazarı Mustafa Ünal, Danıştay’ın kuruluş yıldönümü törenine yaşanan krizi köşesine taşıdı. İşte Ünal'ın bugünkü köşe yazısı...
Kim haklı?
Metin Feyzioğlu mu yoksa Başbakan Erdoğan mı? Alın size bir kutuplaşma konusu daha. Neylersin ki bu, ülkenin kaderi. Sürekli çatışma hali. Taktik olduğunu sanmıyorum. Anayasa Mahkemesi'nin artçı sarsıntıları yeni bitmişti. Kimimiz Haşim Kılıç'ın yanında saf tuttu, kimimiz hükümetin.
Devlet törenlerinde 'siyasete uyarılar' bu toprakların vazgeçilmezi. Bazen sert, bazen ince üslupla. Polemiğe neden olan sözleri dışında Kılıç'ın ikazları yerindeydi. Çünkü yargının durumu vahim. Mülkün temeli çöktü. Adalete güven derinden sarsıldı. Kuvvetler ayrılığı, yargının bağımsızlığı, kısaca sistem krizde.
Yargı adamlarının uyarıları doğal karşılanmalı. Nitekim dün 'olaydan' önce konuşan Danıştay Başkanı Zerrin Güngör de gerekli ikazda bulundu. Mesajı da, üslubu da yumuşaktı. Bir cümlesi şöyle: "Saygınlığı zedelenmiş bir yargının ülkenin iç barışını sağlaması, ekonomik ve istikrarı devam ettirmesi, giderek yönetilebilir olması kesinlikle mümkün olmaz." Ayrıca 'ülke açısından yıkıcı etkilere yol açacağına' dikkat çekti.
Bugün o noktadayız. Saygınlığı yara alan yargının yıkıcı etkilerini görmemek için kör olmak lazım.
Danıştay'ın 146. kuruluş yıldönümü, siyaset adamlarından Genelkurmay Başkanı'na kadar devletin zirvesi orada. Bu tip programlarda baro başkanlarının konuşması âdettendir. Genellikle en ağır mesajı da onlar verir. Sona doğru kürsüye Metin Feyzioğlu çıktı. Söyledikleri sürpriz değil. Sadece yargı değil, hemen her alanda hükümete eleştiriler getirdi. Van'da depremzedelerin yaşadığı sıkıntıya kadar.
Konuşmasının uzun, eleştirilerinin açık ve sert olması Başbakan Erdoğan'ı öfkelendirdi. Ve ekranlardan gün boyu tekrarlanan o sahneler yaşandı. Cumhurbaşkanı Gül'ün Erdoğan'ı sakinleştirme çabaları netice vermedi. Başbakan'ın salonu terk etmesiyle program tamamlanamadan sona erdi. Emekliliğe ayrılan üyelere plaket takdimi yapılamadı.
Feyzioğlu'nun siyasete meyilli bir isim olduğu sır değil. Bir ara CHP'de aktif siyasete yöneldi. Umduğunu bulamadı. Siyasetçi bir ailenin çocuğu zaten. Belirgin bir 'politik çizgiye' sahip. Ulusalcı, solcu bir çizgi... Ankara kulislerinde CHP liderliği için adı telaffuz edilen biri.
4 ay önce Başbakan'dan randevu isterken de amacı farklı değildi. 'Orduya kumpas' tartışmasının yapıldığı günlerdi. Feyzioğlu, bu sözü pratiğe dönüştürmek için harekete geçti. Başbakan, randevu talebine olumlu cevap verdi, İstanbul'da bir buçuk saat görüştüler. Çıkışta her ikisi de umutlu konuştu. Hatırlayacaksınız Ergenekon ve Balyozcuların 'yeniden yargılanması' konusunda görüş birliğine vardılar. Sonrası malum. Feyzioğlu'nun bu hamlesi de siyasiydi. Ben o gün bu ittifakı yadırgayanlardandım.
Feyzioğlu'nun 'olay konuşması' usul olarak da esas olarak da eleştiriyi hak etti. Üslup da sorunluydu, içerik de... Usulden kastım süresi, çok uzun konuştu. Bu tip toplantılarda konuşmalar renksiz ve hafif de olsa sıkar. Hele süresi uzarsa iyice bayar. Dil olarak sert, içeriği siyasi ağırlıklıydı. Günlük politikanın parçası olan hemen her konuya değindi. Siyasetin içinden biri gibi ve üstelik köşeli ifadelerle.
Baro başkanlarının siyasete 'ayar veren' üst perdeli politik konuşmalarını dün olduğu gibi bugün de doğru bulmuyorum. Bir vatandaş sorumluluğuyla genel gidişatla ilgili uyarıları tolere edilebilir elbette. Bunu aşan bir durum söz konusu. Feyzioğlu, yanlış yaptı. Belli ki siyasi projeleri var. Dünkü çıkışıyla ilk adımı attı. Siyasi yürüyüşünü başlattı.
Başbakan Erdoğan'ın müdahalesi laf atması, ardından salonu terk etmesi de doğru değildi. Duygularını kontrol edebilmeliydi. Öfkesine yenik düşmemeliydi. Hükümetin politikalarına yönelik eleştirilere cevabı dışarı çıkınca vermeliydi. Buna da hakkı vardı. Hükümetin iki cevabını kestirmek hiç de zor değil. İlki 'cübbeni çıkar, siyasete gir' meydan okuması. Diğeri Adalet Bakanlığı'nın Barolar Birliği'nin yapısıyla ilgili çalışma yapması.
Bir süredir iktidar eleştirilere tahammülsüz. Muhalif ve aykırı her sesi bastırmaktan yana. Son örneği bu oldu.
Başlıktaki "Kim haklı?" sorusuna benim cevabım 'İkisi de haksız' şeklinde. Sonuçta nahoş olaydan iki tarafın da kullanacağı malzeme çıktı. Bu olayı Erdoğan ve Feyzioğlu siyasi kazanca dönüştürebilir. Ama toplum biraz daha kutuplaştı, saflar biraz daha ayrıştı.