Fakat aslında eleştirilecek, taşlanacak esas
şeytan 27
Mayıs darbesidir.
27 Mayıs darbesi tüm darbelerin anasıdır; tüm darbelerin doğduğu ana kaynaktır. O kaynak kurutulmadan, o şeytan (hâlâ yaşayan) kurum ve kuruluşlarıyla bertaraf edilmeden Türkiye'de darbelerin ve müdahalelerin önü alınamaz.
Özal'a kadar, vurulması gereken esas nokta es geçilerek ikinci dereceden hedeflerle zaman kaybedilmiştir. Unutmamak gerekir ki; darbelere zemin hazırlayan statüko (establishment) 27 Mayıs tarafından inşa edilmiştir; hem de kan ve
gözyaşı ile... Sivil siyasetçilere ait alan,
vesayet kurumlarının atanmış bürokratlarınca
gasp edilmiştir... Bu suretle, "kayıtsız şartsız millî egemenlik" esasına dayanan,
Atatürk tarafından kurulmuş I.
Cumhuriyet ilga edilerek "kayıtlı şartlı millî egemenlik" esasına dayanan II. Cumhuriyet kurulmuştur. Taşlanması gereken bir II. Cumhuriyet varsa o da 27 Mayıs cuntası tarafından kurulan II. Cumhuriyet'tir...
27 Mayıs'ın kurduğu düzenin temelinde şu yatar:
Askerî ve
sivil bürokrasi, tüm siyasal, sosyal ve
ekonomik düzenin üzerinde, genel bir gözetleyici ve gerektiğinde müdahale edici genel bir vesayet kurumu haline getirilmiştir. Bu, işin görünen tarafıdır. 27 Mayıs cuntasının bir de görünmeyen, gizli ve derin yapılanmaları vardır. Bu yapılanmalar, yeni darbelere zemin hazırlayıcı eylemler organize eden gizli çetelerdir. Bu konuda
Ergenekon'u hatırlamak yeterlidir...
Ergenekon davası ilerledikçe bu görünmeyen yapının marifetlerini daha iyi görmemiz mümkün olacak...
27 Mayıs'tan sonra iktidara gelen sivil iktidarların hiçbirisi bu yapıyı/düzeni değiştirmemiş ya da değiştirememiştir. Ta ki Özal'a kadar... Özal, Donkişotvari bir şekilde bu yapının üzerine doğrudan doğruya gitmemiş, bu yapının altını oymuştur. Özal'ın tüm politikaları, sivil toplumun gelişmesini, piyasanın güçlenmesini sağlayacak altyapı reformlarına yönelmiştir. Serbest piyasayı, borsa dâhil, tüm kurumlarıyla kurmuş; TRT tekelini kırarak özel televizyonların önünü açmış, en önemlisi, darbeciler tarafından bir bekçilik kurumuna indirgenmiş polis teşkilatını güçlendirmiş ve profesyonelleştirmiştir... Özünde Özal'ın değişim politikaları iki eksen üzerinden gerçekleşmiştir: 1. Serbest piyasanın kurulması ve güçlendirilmesi, 2. AB sürecinin başlatılması ve sürdürülmesi. Altyapıdaki bu çok da göze batmayan değişimler yavaş yavaş, kırıp dökmeden üstyapıyı fiilen işlemez hale getirmiş ve darbelerin zeminini yok etmiştir. Bu derin değişikliklerin nasıl gerçekleştiği ve ne tür sonuçlar doğurduğu ancak yıllar sonra hakkıyla anlaşılabilmiştir.
Kimileri 12
Eylül cuntasının yargılanmasından,
hesap sorulmasından bahsediyor. Bunlar gerçekçi değil. Bir darbe galip gelmişse yargılanamaz, yargılar. Başarısız olmuşsa zaten yargılanır.
12 Eylül, hedeflerine ulaşma açısından en başarılı darbedir. Dolayısıyla yargılanamamış, tersine kendisi başkalarını yargılamış, daha sonra da kendisine anayasal bir
zırh hazırlamıştır. Darbeleri bertaraf etme,
mahkeme ile
kanun ile olmaz; darbelerin gerçekleşme zeminini, altyapısını ilga etmekle mümkün olabilir. Özal'ın yaptığı da tam budur; Özal darbecilerin çanına ot tıkamıştır...
Eğer Özal'ın altyapı değişimleri olmasaydı 28
Şubat süreci bir post-
modern darbe değil, basbayağı kanlı-canlı bir sıcak darbe şeklinde tezahür ederdi. Özal'ın reformları olmasaydı 27
Nisan bir e-
bildiri düzeyinde kalmazdı. Özal'ın reformları olmasaydı
AK Parti tek celselik bir davayla kapatılırdı... Özal'ın teknolojik atılımları ve polisi güçlendirme reformları olmasaydı Ergenekon bu derece ayrıntılı takip edilemez ve izlenemezdi... Eğer bugünün siyasetçileri daha güçlü ise ayakları yere daha sağlam basıyorsa, sesleri daha gür çıkıyorsa... bunda en büyük pay Özal'ındır... Sivil politikacılar içinde, pansuman tedbirlere, cuntacılarla iyi geçinme türünden mıymıntı politikalara yönelmeyen, topu taca atmayan, fundamental değişiklikler yaparak darbelerin zeminini berhava eden esaslı bir siyasetçi olarak Özal'ı rahmet ve minnetle anıyorum. Biliyorum kimileri Özal'ı 12 Eylül'ün adamı olmakla, cuntacılarla
işbirliği yapmakla suçlayacak. Onlara ise sadece şunu söylemek lazım: Özal'a bu suçlamayı yöneltenler tarihin gramerini bilmeyenlerdir... Tarihin gramerini bilmeyenlerle ise konuşmak mümkün değildir.
DR. CEMAL FEDAYİ