1839'da başlayan Tanzimat Dönemi uygulamalarının bazı kesimlerde ortaya çıkardığı hoşnutsuzluk, 1853'te başlayan
Kırım Savaşı'ndan sonra devletin mali durumunun sarsılması, buna karşılık
toplumun yüksek tabakasında görülen alafranga âdetlerin doğurduğu lüks yaşama özentisine duyulan tepkiler ve 1856'da ilân edilen Islahat Fermanı'nda gayrimüslimlere tanınan haklara karşı tepkiler Sultan Abdülmecid'e karşı bir
darbe teşebbüsüne yol açtı. Bu gelişmeler çerçevesinde
istedikleri mevki ve makamlara getirilmemiş bir kısım askerler, ulema ve mülkiye memurları Sultan Abdülmecid ve dönemin yöneticilerini değiştirmek için 1859 yılı başlarında gizli bir örgüt kurdular.
Ulema, bürokrasi ve asker el ele
Darbe için yola çıkanlar, Bâb-ı Seraskeri Dâr-ı Şûrâ Reisi Hüseyin Daim Paşa, Cafer Dem Paşa,
Binbaşı Rasim Efendi, Fatih Medresesi hocalarından Nasuhî Efendi, Kütahyalı Şeyh İsmail, Hezargradlı Şeyh Feyzullah Efendi,
Tophane Müftüsü Bekir Efendi ve Tophane kâtiplerinden Arif Bey'in de aralarında bulunduğu yaklaşık 25-30 kişilik topluluğun reisi Bâyezid Medresesi müderrislerinden Süleymaniyeli Şeyh
Ahmed Efendi idi. Hüseyin Dâim Paşa ise başkan vekili idi. Genel sekreter Arif Bey, cemiyet adına propaganda yaparak
taraftar topluyordu. Topluluğa üye olanlardan, "Süleymaniyeli Şeyh Ahmed Efendi ile aramdaki antlaşmayı kabul ettim ve ben antlaşmalı bir fedaiyim" diye taahhütname alıyorlardı.
Topluluğa bir taraftan yeni asker üyeler katılırken, bir taraftan da
halk içinde
propaganda faaliyetleri devam ediyordu.
Ancak topluluğun planı, kendilerine katılmaya davet ettikleri Mirliva, yani General Hasan Paşa'nın durumu üstlerine ihbarıyla suya düştü. Hasan Paşa, gizli topluluğu serasker, yani dönemin genelkurmay başkanı Rıza Paşa'ya bildirdi ve örgütü tuzağa düşürmek için toplantıya davet etti. Hükümet, 14 Eylül 1859'da gizli topluluğu Kılıç Ali Paşa Camii'nde yaptıkları toplantı sırasında basarak, orada bulunanları tutuklattı.
Darbecileri Fransız elçisi kurtardı
Örgüt üyelerinin
yargılanması için Sadrazam Ali Paşa ve üst düzey devlet adamlarının oluşturduğu özel bir
mahkeme kuruldu. Örgüt üyeleri Kuleli Kışlası'nda hapsedildi ve yargılanmaları da bu kışlada yapıldı. Bu yüzden hadiseye Kuleli Vak'ası adı verildi. Bu konu hakkında geniş bilgi Uluğ İğdemir ve
Zekeriya Türkmen'in çalışmalarından öğrenilebilir.
Sorgulamalarından anlaşıldığına göre
ayaklanma başlayınca elçiliklere,
patrikhaneye ve şehir halkına hitaben Arif Bey vasıtasıyla yazılan bildiriler dağıtılacak, Cafer Dem Paşa, Arnavut askerlerle kontrolü sağlayacak, Rasim Bey fedai grubu ile telgraf tellerini keserek dışarıyla haberleşmeyi önleyecek, Tophane Müftüsü Bekir Efendi de gereken desteği sağlayacaktı. Ferik Hüseyin Dâim Paşa ise 1859'da Kafkasya'dan İstanbul'a göç eden ve o sırada işsiz durumda bulunan Çerkezler'i kolaylıkla ikna ederek örgüt saflarına alacaktı. Örgüt şeriat için çalıştığını ifade ederek ulema ve halkı da saflarına almayı planlamıştı.
Örgütün üst düzey yöneticileri Süleymaniyeli Şeyh Ahmed Efendi, Hüseyin Dâim Paşa ve Cafer Dem Paşa, Binbaşı Rasim Bey ve Arif Efendi idama, diğer üyeler de kalebent ve
sürgün cezalarına çarptırıldılar. Cafer Dem Paşa, sorgusundan sonra Kuleli Kışlası'na getirilirken
intihar etmişti. Sultan Abdülmecid, idam cezalarını müebbet kalebentliğe çevirdi. Hareketin liderleri, hayatta kalmalarını Fransız elçisinin müdahalesine borçluydular. Cemiyetin açığa çıkmasını sağlayan Hasan Paşa ise ferikliğe
terfi ettirildi.
Kuleli Vak'ası bastırıldığı halde Yeni
Osmanlılar hareketine örnek oldu.
Namık Kemal, Kuleli Vak'ası'nı bir hürriyet hareketi olarak yorumlayıp, örgüt üyelerinin gizli bir şekilde yargılanmasının Tanzimat'ın hukukî esaslarına aykırı olduğunu söyler.
Islahat Fermanı'na tepkiler
Avrupalı devletlerin baskısıyla 18
Şubat 1856'da Babıâli'de törenle ilân edilen Islahat Fermanı, gayrimüslimlerin imparatorluktaki statüsünü değiştirdi. Gayrimüslimlere ayinlerinde serbestlik verildiği için kiliselerde çanlar çalınmaya başlandı. Bu yüzden imparatorluğun çeşitli yerlerinde olaylar meydana geldi.
Maraş,
Halep, Şam,
Cidde ve
Selanik gibi yerlerde Müslümanlar'la gayrimüslimler arasında çatışmalar yaşandı. 1856'da Maraş'ta meydana gelen olaylar sırasında bir
İngiliz tüccar ve ailesi öldürüldü. 1858'de Cidde'de çıkan olaylarda
yabancı konsoloslar öldürülünce İngiliz ve Fransız donanması şehri topa tuttu. 1860'da Halep ve Şam'da Avrupalılar ile imparatorluk tebaası gayrimüslimlerin ev ve işyerleri tahrip edildi. Avrupalılar, özellikle Rumeli,
Girit ve
Lübnan gibi gayrimüslimlerin sayıca fazla olduğu yerlerdeki olaylarda Osmanlı topraklarına çeşitli müdahalelerde bulundular.
Erhan AFYONCU -
Bugün Gazetesi