Demir: Askerler CHP'ye çok kızgın

Metehan Demir askerin AK Parti'yle ve Abdullah Gül'le ilişkilerini, CHP'yi nasıl değerlendirdiklerini anlattı.

Demir: Askerler CHP'ye çok kızgın

- Deniz Baykal askerin sözcüsüymüş gibi bir hava var. Genelkurmay bundan çok rahatsız. Askerler en çok toplumu okuyamayan CHP'ye kızdı. Ordunun CHP'yle anılmasını istemiyorlar -Abdullah Gül'ün orduyla inanılmaz ilişkileri vardı. Askerin AKP'deki en iyi ilişkisi Gül'leydi. Gül, her ay defalarca Genelkurmay'a giderdi. Askerin Gül'le sorunu yok, türbanla rahatsızlığı var. - Başbakan'ın danışmanlarıylaydım o gece. 22.00'de telefonum çaldı. Yaşar Paşa'nın çok yakını bana 23.20'de yayımlanacak bildiriyi haber verdi. Muhtırayı siteye Yaşar Paşa koydurttu. NEŞE DÜZEL NEDEN? Metehan Demir Darbeler, muhtıralar, sert açıklamalar, siyasete müdahaleler... Ordu hep hayatımızın içinde. Neredeyse her konuyla ilgilenen Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında ise bizim bir bilgimiz yok. Ne düşünüyorlar, ne konuşuyorlar, ne hissediyorlar, toplumla ve siyasetle ilişkilerini nasıl değerlendiriyorlar, özellikle son seçim sonuçlarını ve gelişmeleri nasıl görüyorlar bilmiyoruz. Hava Harp Okulu'nu bitirdikten sonra Londra'da Kraliyet Akademisi'nde savaş etütleri mastırı yapan Sabah Gazetesi yazarı Metehan Demir'le askerlerin düşüncelerini, Çankaya stratejilerini konuştuk. Orduyu yakından tanıyan, üst düzey komutanlarla gazetecilik ilişkisi kuran, 27 Nisan muhtırasını, internette yayımlanmadan bir saat önce üst düzey bir komutanın kendisine telefon etmesiyle haber alan ve muhtırayı televizyondan Türkiye'ye duyuran Metehan Demir, askerin AKP'yle ve Abdullah Gül'le ilişkilerini, CHP'yi nasıl değerlendirdiklerini anlattı. Sürekli Türk Silahlı Kuvvetleri'nden söz ediyoruz ama en çok konuştuğumuz kurumu aslında en az tanıyoruz. Ne kendi aralarındaki ilişkilerini, ne duygularını, ne de düşüncelerini biliyoruz. Sert açıklamalar ve muhtıralar dışında pek bir bilgimiz yok. Kaç subayımız var bizim? 50 binden fazla subay, 75 bin kadar da astsubay var. Hep generallerden söz ederiz ya. Onların sayısı da 300-350 arasında. Genelkurmay başkanı dahil, bu generallerin sadece 15 tanesi orgeneral ve oramiral. Peki generaller kendilerini ülkenin gerçek sahibi olarak mı görüyorlar? Asker büyük değişim içinde. 10 yıl önce kendilerini ülkenin sahibi olarak görüyorlardı. Şimdi kendilerini sıfır hataya programlanmış ve ülkeye asla yanlış şeyler yapmayacak tek grup olarak görüyorlar. 'Bu ülkede herkes bir şekilde hata yapsa da, biz aldığımız eğitim ve edindiğimiz zihniyet çerçevesinde hata yapmayız. Dolayısıyla doğru yolu gösterme anlamında biz burada hep olmalıyız' diye düşünüyorlar. Yasalara göre genelkurmay başkanı başbakana bağlı. Ama bunu biyografisine yazdıran Org. Hilmi Özkök'ün biyografisini değiştirdiler ve bu tanımdan hoşlanmadıklarını hissettirdiler. Genelkurmay başkanının başbakana bağlı olmasını kendileri için bir aşağılanma olarak mı değerlendiriyorlar? Değil. Onlar, 'bağlı' ifadesinden hoşlanmıyorlar. Bunun, başbakanın emri altında hareket etmeyi, sürekli ondan emir almayı çağrıştırdığını düşünüyorlar. Bu yüzden de kendilerini başbakana 'bağlı' değil de, 'sorumlu' kabul ediyorlar. Çünkü buradaki 'sorumluyuz' kelimesi, 'yakın diyaloğumuz var' anlamına geliyor. Eski Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün 'demokratlıkla' suçlandığını okudum geçenlerde. Generaller arasında 'demokratlık' çok kötü ve utandırıcı bir nitelik mi? Değil. Sözcük anlamında bakarlarsa hepsi demokrat ama demokrat olma adına hükümete körü körüne bağlılık, sivillere teslim olmak onlar için demokratlık değil. Ama çok net söyleyeyim. Belki Özkök'ün daha yumuşak bir üslubu vardı ama, ben onun hükümete taviz veren bir tutumunu hiç görmedim. Özkök yumuşak davranıyor yorumlarına da hep güldüm. Bakın... TSK'da bir prensipler manzumesi vardır. Bu yerleşik prensipler kişilerle değişmiyor. Özkök Paşa'yla Büyükanıt Paşa arasında TSK'nın prensipleri açısından hiçbir fark yok. Sadece üslup farkı var o kadar. Sonuçta Özkök de bir yerde 'dur' der. Nitekim, Gül'ün cumhurbaşkanlığıyla ilgili yorumunda, Çankaya'da türbana 'dur' dedi. Peki Gül cumhurbaşkanı olduğunda Çankaya'da türban olmayacak mı? TSK'nın prensipleri, sistemi bu konuda nasıl çalışacak? Tahminime göre, Abdullah Gül'le askerler bu işi oturup konuştular. Çünkü sorun karşılıklı konuşmamaktan çıkıyor. Hep Başbakan Erdoğan'la Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın İstanbul'da Dolmabahçe'de buluşup ne konuştukları merak ediliyor ya... Bence Ankara'da da yakın zamanda Gül'le askerler arasında gizli zirveler gerçekleşti. Askerlerle siviller arasında diyaloğun açılması ve daha sağduyulu hareket edilmesi adına Gül'le askerler arasında önemli konuşmalar yapıldı. Yani bu ülkenin yakın zamanda başka Dolmabahçe'leri de oldu. Oturup konuştular ve bazı krizler olsa da, beraber yaşayabilme üzerinde anlaştılar. Yani, 'Sen benim bazı tavırlarıma müsaade et, ben de senin bazı tavırlarına müsaade edeyim' şeklinde anlaştılar. Ama asker türbanda geri adım atmayacak. Yaşar Paşa devletin işlerinin yürümesi için Gül'le rutin trafiğini sürdürecek ama bazı davetlere de gitmeyecek, türbanla ilgili duruşunu sergileyecek. Bu arada Gül'ün atayacağı Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri'ne de dikkat etmek lazım. Gül, cumhurbaşkanı olarak çok şaşırtacak bizi. Nasıl şaşırtacak? Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği önemlidir. Bu kişi AKP'li olmayacak. Gül'ün kafasında askeri çevreden birini atamak bile var. Yakınlarından biliyorum, çok iyi bir ismi ataması söz konusu. Ankara'nın, askerin kabullendiği, ayakta alkışlayacağı bir markayı getirecek oraya. Böylece Gül askere, 'Sizinle işbirliği içinde çalışmak istiyorum' mesajını verecek. Aslında Gül beş senedir başbakanlık ve dışişleri bakanlığı yaptı. Orduyla inanılmaz ilişkileri vardı. Askerin AKP'de en iyi ilişkisi Gül'leydi. Gül, bir ay içinde defalarca Genelkurmay'a giderdi. Bir konuyu özel konuşmak için giderdi oraya. Irak'la, güvenlikle ilgili meseleler olduğunda, bizzat kendi gider Yaşar Paşa'yla görüşürdü. Gül'ün devlet adamlığıyla ilgili bir sorun yok askerlerde. Türbanla ilgili rahatsızlık var. Gül'le ilgili bir sorun yoksa, Genelkurmay neden cumhurbaşkanlığı seçimlerine böylesine açık ve keskin bir taraf olarak karıştı? Ben de bu soruyu sordum onlara. '27 Nisan bildirisinde cumhurbaşkanlığıyla ilgili ifadeler yoktu. O bildirinin Abdullah Gül'le alakası yok. O bildiri rejimle ilgili. Biz rejimle ilgili olarak harekete geçtik. Bizim isimle değil, rejimle ilgili problemimiz var' dediler. Abdullah Gül'le meseleleri yok. Olsa, beş senedir zaten problem çıkarırlardı. Gül'ün cumhurbaşkanlığını rejime tehdit olarak görmediler mi? 27 Nisan muhtırası Gül'ün adaylığına karşı verilmedi mi? Ama o muhtıra 22 Temmuz seçimlerinden önce verildi. Şimdi seçim sonucuna bakarak da durum değerlendiriliyor. Gül'ün cumhurbaşkanlığına gelmesine çok bayılmıyorlar ama onunla beraber yaşayabilmenin senaryolarını da değerlendiriyorlar. 'Kendi doğrularımızdan geri adım atmadan onunla nasıl beraber yaşayabiliriz, pozisyonumuzu nasıl dik tutarız'ın hesabını içindeler. Cumhurbaşkanı'nın 29 Ekim resepsiyonuna ilişkileri çok germemek adına ya usulen gelecekler ve kısa süre kalıp gidecekler. Ya da o anki dengelere bağlı olarak, türban meselesinden dolayı Köşk'e hiç gelmeyecekler. 30 Ağustos resepsiyonuna gelince... Askerler zaten eşi türbanlı olanlara davetiye göndermiyor. Cumhurbaşkanına eşli davetiye göndermeyecek mi asker? Göndermez. Yaşar Paşa daha yeni 'bizim prensiplerimiz var' dedi. Gül yerine Vecdi Gönül, Murat Başesgioğlu gibi biri uzlaşmayla cumhurbaşkanı olsun deniyordu ya... Durum hiç öyle değil. Asker şunun farkında. AKP'den biri cumhurbaşkanı olduğu sürece, Köşk hep kriz noktası olacak. Çünkü eşinin başı açık olsa da, AKP'li bir cumhurbaşkanı, eşi türbanlı olan siyasetçilere 29 Ekim'de paşa paşa davetiye gönderecekti. Eeee? Esas sorun kamusal alan sayılan Köşk'te cumhurbaşkanının davetine türbanlıların gelip gelmemesi değil miydi? Ordu 27 Nisan'da muhtıra verdi. Halk 22 Temmuz'da tarihte eşine az rastlanır bir biçimde AKP'ye oy verdi. Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt bu iki olay arasında bağ görmediklerini söyledi. Gerçekten bu iki olay arasında bağ görmüyorlar mı? Buna inanıyorlar mı? Yaşar Paşa'nın kamuoyu önünde 'evet bunun bir etkisi olmuştur' demesini beklemiyordum. Ama sağduyulu bir değerlendirme yapıldığında mutlaka etkisi vardır. Bu ülkede en güvenilen kurum TSK ama, siyasete bir dahli olduğunda halk buna tepki veriyor. Ordunun karşı çıktığı partiye halkın yarısı oy verdi. Halkın yarsıyla ters düşmek onlarda nasıl bir duygu yaratıyor? Kızıyorlar mı, şaşırıyorlar mı, endişeleniyorlar mı? Bunu konuştum. Askerin AKP'yle, AKP'nin yapısıyla ilgili bir problemi yok. AKP'nin içinde Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi gerginlik yaratan bazı radikal isimlerle ve bazı milletvekilleriyle ilgili problemleri var. Yoksa asker, AKP'yi, Refah Partisi gibi görmüyor. AKP'yi Refah'ın devamı gibi görmüyor. 22 Temmuz seçim sonuçları asker için sürpriz olmadı. Onların yaptığı ankette de AKP'nin oyu yüzde 40 ve üzerinde çıkıyordu. Ama en çok neye ve kime kızdılar biliyor musunuz? Kime? Toplumu okuyamayan CHP'ye kızdılar. Çok kızgınlar CHP'ye. Bazılarıyla görüşme fırsatım oldu. Toplumdan bu kadar kopuk ve uzak bir partinin sonucunun bu olacağını söylediler. AKP'nin seçim galibiyeti hakkında ne düşünüyorsunuz sorusuna, 'Düşünmesi gereken biri varsa o da CHP. Şu hallerine bak' dediler . Bu aralar CHP'yle adlarının fazla anılmasından da çok rahatsızlar. CHP'yle bire bir eşleştirilmek istemiyorlar. Son dönemde Deniz Baykal askerin sözcüsüymüş gibi bir hava var. Genelkurmay bundan çok rahatsız. Çok iyi biliyorum. Onlar MHP'nin de, CHP'nin de ortak paydasıyla, AKP'nin içindeki aklı başındakilerin ortak paydasıyla buluşmak istiyorlar. Ayrıca bir de emekli paşalarla anılmaktan da aşırı rahatsızlar. Niye? Türkiye'nin bir genç subaylar sorunu değil, ciddi bir emekli paşalar sorunu var. Onların söylediklerinin, 'Genelkurmay mesaj verdi' diye algılanmasından rahatsızlar. Mesela Edip Başer'in seçim sonrası darbe imasında bulunmasından rahatsız oldular. 'Bir mesaj vermek gerekirse çıkar biz söyleriz. Kimden çekineceğiz ki' diyorlar. Bir de 27 Nisan muhtırasının hâlâ çözülemeyen esrarı var. Bu muhtıra neden 23.17'de Genelkurmay sitesine kondu. Bu konuda bir bilginiz var mı? 27 Nisan seçilebilecek en yanlış tarihti. Zaten konu, Anayasa Mahkemesi'ne gitmişti ve mahkeme büyük ihtimalle sürecin önünü kesecekti. Cuma akşamı saat 23:20'de niye bu bildiri yayımlandı defalarca sordum, yanıt alamadım. Ben o bildiriyi ilk haber alan gazeteciyim. O gece Ankara'da Başbakan'ın danışmanlarıyla birlikteydim. Saat 22 sıralarında telefonum çaldı. Üst düzey komutanlardan biri arıyordu. Bana, 'Genelkurmay'ın gündemdeki süreçle ve olaylarla ilgili olarak bir, bir buçuk saate kadar bir açıklama yapacağını' söyledi. Peki niye Genelkurmay bildiriyi size haber verdi? Bir cuma akşamı saat 23:20'de bir Neşe Düzel'in, bir Metehan Demir'in aklına dur ben bir internette TSK sitesine bakayım, demek gelir mi? Gelmez. Gazetelerin şehir baskılarına, televizyonların gece gündemine hâkim olabilmek için haber verdiler. Aslında bu bildiri, iki, üç günlük bir çalışmanın uzantısıymış. Ve kesinlikle Yaşar Paşa'nın emriyle düğmeye basılmış. 'Ok yaydan çıktı, bunu artık bir şekilde yapmamız gerekiyordu ve yapıyoruz' dediler. Muazzam gizli çalışıldı, hiç kimseye bilgi sızmadı. 27 Nisan akşamüstü Genelkurmay'da bir değerlendirme toplantısı yapılmış ve herkes normal şekilde mesaiden evlerine gitmiş. Sadece düğmeye basacak olan görevliler karargâhta kalmış. Yani o gece saat 23.20'de Genelkurmay'da herkes acil toplantıda falan değilmiş. Genelkurmay bir muhtıra vermek için neden geceleyin 23.17'yi seçsin? Savaş taktiği olarak görüyorlar. Siz düşmanı en iyi o saatte vurmaz mısınız? Vurdu. Prusyalı generalin, bir saldırıyı en etkin hale getirmek için hiç umulmayan yerde umulmayan zamanda düğmeye basacaksın diye bir taktiği vardır. Biz de bu bildiriyi doğrusu ummuyorduk. Hatta bildirinin haberini bana daha düşük rütbeli bir subay verecekmiş. Ama komutan ben veririm demiş. Bayağı kuvvetli bir general haber verdi bana. Size o general ne dedi? 'Biraz sonra bayağı net, açık uyarılarla dolu bir açıklama yapılacak. Birbuçuk saate kadar geliyor açıklama' dedi. Çok şaşırdım. İlk bilen sivil bendim. Neredeyse fenalık geçiriyordum. Dışarıya çıktım, bir sigara içtim, biraz sakinleştim. Düşünsenize birbuçuk saat sonra ülkede çok büyük zelzele yaşanacak. O sırada Habertürk'ten Saynur Tezel aradı. Ben onun programına değerlendirmeler yapıyorum. Ona bunu yayında söyleyeyim de, topu üzerimden atayım dedim ve söyledikten sonra da ortalık dalgalandı. Sonra geldim masaya oturdum. Başbakan'ın en yakın iki ismi vardı yanımda. Birinin cebine mesaj geldi. 'Metehan Demir Habertürk'te bir şey söyledi' diye. Ömer Çelik ciddi misin dedi ve başbakanın çok yakınıyla birlikte onu aramaya gitti. Başbakan 'Bana hemen Genelkurmay'ı bağlayın' demiş ama biliyorsunuz o gece görüşemediler. Genelkurmay Başkanı'nın istirahatta olduğu söylendi. Bunu kulaklarımla duydum. Muhtıranın kimin kaleminden çıktığına dair bir bilginiz var mı? O bildiri tüm üst rütbeli generaller tarafından karargâhta hazırlandı. Yaşar Paşa son halini gördü. Kuvvet komutanlarından ikinci başkana kadar hepsi bildiriyi biliyordu. O metni Yaşar Paşa oluşturmuştur. Onun onayı olmadan hiçbir cümle oraya girmez. O muhtırayı internet sitesine konması için kim emir verdi? Kesinlikle Yaşar Paşa. O gece yaptığım konuşmadan ötürü biliyorum bunu. Bana bildiriyi haber veren kişi Yaşar Paşa'nın her şeyidir. Genelkurmay Başkanı zaten 12 Nisan'da konuşmuştu. Niye bir de 27 Nisan muhtırası yazıldı? 12 Nisan'daki konuşmasında Yaşar Paşa 'sözde değil, özde anayasaya bağlı olan bir cumhurbaşkanı' tanımı yapmıştı. Ama bu konuşmayla ilgili 'Genelkurmay Başkanı teslim oldu' gibisinden öyle yorumlar yapıldı ki, 'Biz de öyle bir açıklama yapalım ki, kimse başka türlü yorumlayamasın' dediler. Zaten bildirinin çok sinirli bir ruh haliyle yazıldığı anlaşılıyor. Yaşar Paşa'nın ruh halini yansıttığı ortada. 12 Nisan toplantısından sonra Yaşar Paşa'nın yakınındakiler anlattılar. Basın toplantısının 'Yaşar Paşa'nın yok gardı düştü. Yok bizi tarif etti' diye yorumlanmasına çıldırmış. 'Ben bir şey söyledim. Ne hale getirdiler' demiş. 22 Temmuz'dan önce ordu Çankaya seçimleriyle ilgili çok ciddi bir gerginlik yarattı. 22 Temmuz seçimlerinden sonra bu gerginliği sürdürecekler mi? Bazı konularda gerginliğin olmaması imkânsız görünüyor. Rahatsızlıklarını açıkça ortaya koyarlar. Ülke bütünlüğünün ve laik sistemin tehlikeye girdiğini hissederlerse, ülkede ciddi bölünmeler, federasyon konuları konuşulmaya başlarsa harekete geçerler. Asker, halkın büyük çoğunluğuyla ters düşmeyi göze alır mı? Asker, bu seçimi kendisine yönelik bir darbe olarak görmüyor. Çünkü AKP'yi sistemin bir partisi olarak değerlendiriyor. Dolayısıyla AKP'nin oylarının tamamını tehdit olarak görmüyor. Bundan sonraki süreçte bekle ve gör yapacaklar. En akıllıca olanın AKP'nin sistem içinde yıpranmasını beklemek olduğunu ve bu yıpranmayla diğer partilerin önünün açılabileceğini görüyorlar. Her kovmada oylarına yüzde 20 eklendiğinin farkındalar. Eğer farkındalarsa niye muhtıra verip AKP'nin oylarını artırdılar? 27 Nisan sonrasında farkındalar. Bunun taktik hata olduğu karargâhta tartışılıyordur. 27 Nisan AKP'nin oyunu artırdı ama faydaları da yadsınamaz. AKP'nin hizaya gelmesi anlamında uyarıcı etkisi oldu. Ayrıca CHP'ye de faydası oldu. Bu bildiriler, mitingler olmasaydı CHP yüzde 20 oy alamazdı. RADİKAL
<< Önceki Haber Demir: Askerler CHP'ye çok kızgın Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER