Radikal Yazarı Oral Çalışlar TRT'nin kürtçe yayınına karşı çıkan Deniz
Baykal'ı eleştiriyor.
CHP'nin yıllar önce savunduğu teze şimdi karşı çıkmakla suçlayan Çalışlar'a göre Baykal'ın yapması gereken
“Biz yıllar önce bunu savunmuştuk, onlar bizim dediğimize geldiler.”
demekti.
İşte Oral Çalışlar'ın analizi
Deniz Baykal ve Kürtçe televizyon...
ORAL ÇALIŞLAR- RADİKAL
TRT-6 (Şeş)’in ilk günkü
Kürtçe yayınını izlerken, bir ömür boyu Kürtçe nedeniyle yaşadıklarımız bir film şeridi gibi gözümün önünden aktı gitti. 12
Mart 1971 darbesinin ardından değişik
davalardan askeri mahkemelerde yargılanırken kullandığımız her ‘Kürt’ sözcüğü için hakkımızda her seferinde Türk
Ceza Kanunu’nun 159. (şimdiki 301)maddesinden yeni bir dava açılıyordu. Eğer 1974 affı çıkmasaydı, sırf ‘Kürt’ sözcüğünü kullandığımız için ömür boyu
hapis yatabilirdik.
Türkiye İşçi Partisi’nin 1970
Kongresi’nde Kürt sorununa ilişkin konuşmam nedeniyle 8 yıl hapse mahkûm oldum. TİP, Kongre’de alınan bir Kürt sorununa ilişkin bir karar yüzünden 1971 yılında kapatıldı.
‘Kürt yoktur’la başlayıp birçok alanda
Kürtlerin varlığını inkâr eden siyasetlere
egemen olan temel anlayış, ‘Bir kabul e
dersek, bu iş bölünmeye kadar gider’ şeklindeydi. Tabii Kürtlerin ‘yok’ olduğunu söylemek, Kürtleri yok etmedi, edemedi. ‘Kürtçe diye bir dil yok demek’ inandırıcı olmadı, tersine yanı başımızdaki bir bölgede
Kuzey Irak’ta Kürtçe
resmi dil haline geldi. Kürtçe üniversiteler kuruldu.
Yasakçılık, hiçbir gelişmeyi engellemediği gibi, Kürtler içinden çıkan şiddet yanlısı bir
örgütün gelişip büyümesini de tetikledi. Bu örgüt yasaklardan beslenerek, binlerce insanımızın
yaşamını yitirmesine yol açan bir sürecin etkili aktörlerinden birisi haline geldi.
***
Deniz Baykal son 40 yılımızda siyasi hayat içindeki etkili aktörlerden birisi. Bu sorunun nasıl gelişip kangren haline dönüştüğünün de yakın tanıklarından. TRT’nin Kürtçe yayına başlaması konusunda kendisine sorulan soruları şöyle cevapladı:
“ TRT’nin Kürtçe yayına başlamasını yanlış buluyorum. Devletin, bir etnik çabaya
destek olması temel anlayışımıza terstir. Herkes kendi anadilinde yayın yapabilir. Devletin ise buna para harcamaması gerekir. Bunun için
personel yetiştireceksin. Devletin kaynaklarının, 70 milyonun parasının sadece bir kesim vatandaşımızın etnik talepleri doğrultusunda harcanması doğru değildir. Bizim anlayışımıza gör
e devlet etnik kör olmalıdır. Karşısındakinin etnik kimliğini, dini inancını, mezhebini görmemelidir. Bu giderek devleti her türlü etnik kimliğin talebine karşı güç bir duruma sokar.”
Deniz Baykal’ın liderliğindeki CHP’nin yüzde 10’luk barajın altında kalıp
Meclis’e giremediği için
istifa etmek zorunda kaldığı günlerde CHP’nin Genel Başkanı
Altan Öymen’di... Öymen, partisi adına yaptığı geziler sırasında 2000 yılında
Diyarbakır’da Kürtçe TV’nin devlet tarafından kurulmasını savunmuştu. Öymen, bu tezine
gerekçe olarak da Kürtlerin zaten Kürtçe kanalları uydu aracılığıyla izlediklerini söylemiş, kendi yaşadıkları
ülkenin içinden böyle bir yayını izlemelerinin
demokrasi için, birlik için daha faydalı olacağını vurgulamıştı.
Aklın yolu da buydu. Baykal, neden böyle bir dil tutturdu? AKP böyle yaptı ben tersini savunayım diye mi? Halbuki şunu söyleyebilirdi, “Biz yıllar önce bunu savunmuştuk, onlar bizim dediğimize geldiler.” Bir önceki CHP Genel Başkanı bunu yıllar önce ifade etmişti, diyebilirdi
***
“Devlet buna neden para harcasın?” diyor. Kürtler, bu ülkenin yurttaşları değil mi? Milyonlarca yurttaşın anadilinde yayın yapılması gereksiz bir harcama olarak nasıl öne sürülebilir? Yapılan devletin yurttaşlarına karşı bir görevini yerine getirmesidir.
Dünyanın birçok ülkesinde Kürtçe yayın yapılıyor. Ülkeler, başka halkların dilinde yayın yaparak o halklara kendi dillerinde seslenmeyi bir yayıncılık gereği sayıyorlar. Bırakalım
Avrupa’daki demokratik ülkeleri,
İran’dan Çin’e kadar Kürtçe yayın yapan o kadar çok ülke var ki! Bu ülkelerin hiçbirinde Türkiye’deki kadar Kürt yaşamıyor.
Tabii DTP’lilerin bu konudaki tutumlarını anlamak da kolay değil. Sonuç olarak Kürtçenin yaygınlık kazanması, gelişmesi, daha kullanışlı bir dil haline gelmesi onları neden kızdırdı? ‘Seçim yatırımı’ diyorlar. Demokrasi zaten böyle bir şey. Halkın oylarını ve desteğini kazanmak için halkın talepleri dikkate alınır. Bunun ne zararı var ki!
Kürtçe, bu ülkenin milyonlarca yurttaşının anadili. Kürtçe TV aslında geç kalmış bir girişim. Bir devletin kendi yurttaşlarıyla barış içinde yaşaması, o ülkenin insanlarının dillerine, kültürlerine, geleneklerine saygı, yaşam kalitesine yönelik iyileştirmelerle mümkün. Yapılan da budur.
Bunu kaçınılmaz olarak Kürt dili ve edebiyatının üniversitelerde okutulması izleyecek. Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde velilerin başvurmasıyla Kürtçe seçmeli ders olarak da okutulmalıdır. Bu en temel haklardan birisidir.
21. yüzyılda
Avrupa Birliği adayı bir ülkede hâlâ bu konuların tartışılması, bu tartışmayı kendisini sosyal demokrat olarak niteleyen bir partinin genel başkanın yapması paradoksal bir durumdur.
Açıklaması da kolay değildir...