2011'de tamamlanması öngörülen projede bugün hâlâ hayata geçirilememiş pek çok bölüm var. En tartışılan kısım ise projenin birinci ve ikinci ayakları. Çünkü burada karşımıza adı rüşvetle birlikte anılan
A haberleri'>CASA'lar çıkıyor.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı şu sıralarda epeyce popüler. Gün geçmiyor ki komutanlıkla ya da bağlı
personelle ilgili bir haber medyada yer almasın. Komutanlık popülerliğini
Ergenekon Davası'na borçlu. Davada yargılanan, sorgulanan, bilgisine başvurulan silahlı kuvvetler personelinin önemli bir bölümü Bahriyeli.
Bizim haberimizin merkezinde de
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve
denizciler var. Ancak konunun Ergenekon Davası ile bir ilgisi yok. 11 yıldır hayata geçirilmeye çalışılan bir projeyi gün ışığına taşıyoruz; 1998'de başlayan Meltem
Projesi. Proje Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ile
Sahil Güvenlik Komutanlığı'na alınacak Deniz Karakol
uçaklarını kapsıyor. 2011'de tamamlanacak proje ile ilgili iddialar başladığı günden bu yana bitmek bilmiyor. İddialara geçmeden önce isterseniz projenin kısa tarihine göz atalım ardından da kopan fırtınaları sayfalarımıza taşıyalım.
"Almayın" diye
rapor hazırladılar
Meltem Projesi üç bölümü olan bir proje. Projenin ilk bölümüne Meltem-1 adı verilmiş. Deniz Kuvvetleri'nin ihtiyacı olan Deniz Karakol ve
Sahil Güvenlik Keşif Karakol Uçakları Platform Tedarik Projesi. Resmi ve uzun adı böyle. Aslı ise kuvvetin ihtiyacı olan
keşif-
karakol uçaklarının satın alınması.
Meltem-2 ise alınan uçakların amaca uygun hâle yani keşif-karakol görevini yapabilecek duruma sokulması için gerekli donanımın alınması. Bu bölümün resmi adı ise "Deniz Karakol Ve Sahil Güvenlik Uçakları Görev Ekipmanları Tedarik Ve Platform Birleştirme Projesi".
Projenin üçüncü ve son ayağını da uçak alımı oluşturuyor. Meltem-3'ün resmi adı "Deniz Gözetleme Kabiliyetli Deniz Karakol Uçağı Projesi." Meltem Projesi'nin toplam maliyeti bir milyar iki yüz milyon dolar. Bu kadar büyük paranın bulunduğu bir yerde de iddiaların, suçlamaların olmaması mümkün değil. Hele hele bu iddialar bir de somut olaylarla desteklenmişse görmezden gelmek imkânsız.
Projenin ilk ayağında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı dokuz uçak almak istiyor. Bu uçakların altı tanesini kendi ihtiyaçları için, üç tanesini de Sahil Güvenlik Komutanlığı'na verilmek üzere istiyor Deniz Kuvvetleri Komutanlığı. Bunun için de Savunma
Sanayi Müsteşarlığı'na icra kurulu direktif veriyor: "CASA
firması ile temasa geç."
"Hafif Nakliye Uçağı" olarak üretilen CASA'ları Türk kamuoyu yakından tanıyor. Çünkü
Türkiye Meltem Projesi'nden çok önce,
Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın ihtiyaçları için 590 milyon dolara 52 tane CASA almıştı. Bu alım gazetelerde uzun yıllar tartışılmış, gazeteci Nezih Tavlaş da "CASA Olayı" başlıklı bir kitap yazmıştı. Tavlaş kitabında bu alımda yaşananları anlatıyordu.
Meltem Projesi'nde CASA'ların
tercih edilmesi hem Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda, hem de Savunma Sanayi Müsteşarlığı (SSM)'nda tepki ve dirençle karşılanır. SSM uzmanları CASA'ların Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın aradığı vasıfta uçaklar olmadığına dair rapor hazırlar. Özellikle uçuş ve havada kalma süresi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın istediği saatin çok altındadır.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda direnç gösterenler ise Prof. Dr.
Nejat ince başkanlığında çalışanlardır. Prof. Dr. ince ve ekibi Deniz Kuvvetleri'nin en çok önem verdiği Uzun
Ufuk Projesi'ni hayata geçirmeye uğraşmaktadır. Hazırladıkları raporlarda CASA'ların "Deniz Karakol Uçağı" olamayacağının altını kalın çizgilerle çizerler.
Uçaklarda
tasarım hatası var
Ancak o dönemde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı olan
Özden Örnek ısrarla uçakların alınması gerektiğini savunur. Konuyla ilgili olumsuz görüş belirten SSM uzmanı uçak yüksek mühendisi Kemal Kaya geçici görevlendirme ile müsteşarlıktan uzaklaştırılır. Sonuçta uçakların üretimi tamamlanır ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na teslim edilir.
Fakat uçaklardan bir tanesi
test uçuşu sırasında düşmüştür. Yabancı ve Türk
pilotlar ve test personeli ölmüştür. Bu uçağın yerine yeni uçak üretilip teslim edilir. Yine aynı günlerde Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na ait bir başka CASA da Malatya'da düşer. Düşen uçakta
Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli 34
subay ve
astsubay hayatını kaybeder.
Kazanın nedeni resmi raporlara göre
buzlanmadır. Ancak buzlanmaya neden olan konu CASA uçaklarındaki bir tasarım hatasıdır. Buzlanma şartlarına giren uçağın elektrik
sisteminde oluşacak
arıza sırasında yedek sistemle beslenmesi gerekmektedir. Oysa düşen CASA'da bu sistem çalışmamıştır. Yine Deniz Kuvvetleri'ne teslim edilen ve test sırasında düşen uçakta da tasarımdan kaynaklanan bir montaj hatası belirlenmiştir. Ancak tüm bu olan bitene rağmen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı artık dokuz tane CASA uçağına sahiptir.
CASA'lar nakliye uçağıdır. Bu uçakların deniz keşif-karakol uçaklarına dönüştürülmesi gerekmektedir. Bunun için de projenin ikinci ayağı başlar...
Yapılan ihaleyi
Fransız TAS firması kazanmıştı. Firmayla
sözleşme 16 Haziran 2003'te imzalandı. Ancak TAS yükümlülüklerini zamanında yerine getiremeyince 28
Aralık 2007'de yeni bir sözleşme yapıldı. Aksilikler projenin yakasını bir türlü bırakmıyordu. Keşif-karakol uçağı donanımının yüklenmesi için Fransa'da bulunan bir CASA uçağının iniş takımları açılmadı ve uçak ağır
hasar aldı.
Meltem Projesi'nde tüm bu gelişmeler yaşanırken Deniz Kuvvetleri Komutanlığı projenin üçüncü ayağının başlaması için start verdi. Komutanlığa yine keşif-karakol görevi yapacak uçak gerekiyordu. Bunun için tekrar ihaleye çıkılması isteniyordu. Bu defa lazım olan uçak sayısı 10'du. Meltem-1 Projesi'nde alınan CASA uçaklarının yetersiz olduğu anlaşılmıştı. Proje de o yüzden bu uçaklarla devam etmemişti, ihaleyi İtalyan Alenia firması kazandı. 20 Temmuz 2005'te bu firma ile sözleşme yapıldı. Buna göre ilk teslimat 2011'da olacak.
Tecrübeli pilot kalmadı
Konunun
teknik detayları böyle. Ancak bundan daha önemli bir başka sorun var. Türkiye'nin elinde 1993'ten beri deniz karakol uçağı yok. Konuyla ilgili görüştüğümüz yetkililer asıl bu noktaya
parmak basıyor: "Eski uçaklar
1993 yılında
hizmet dışı kaldı, zaten 1980'li yılların sonuna doğru performansları iyice düşmüştü. 1993'ten sonra kuvvetin deniz karakol uçağı olmadı. Yıl 2008 hâlâ yok. Denizlerde keşif yapacak uçak yok. Deniz karakol uçakları düşman denizaltısının korkulu rüyası-dır. Gemilerin bir çırpıda gidemeyeceği yerlere deniz karakol uçakları gider ve saatlerce gözetleme yapar."
CASA'lar 2002'de teslim alınmış ama bugüne kadar gerekli cihazlar entegre edilip uçaklara monte edilememiş: "CASA uçakları 2002'de geldi. Şimdi 2008'deyiz. Cihazların entegre edilip uçakların görev uçağı olarak uçmaya başlayacağı yıllar 2010 ya da 2011. Zaten bir uçağın ömrü 30 yıl. Üçte biri şimdiden kayıp. Cihazları da öyle... Bu cihazlar uçağa monte edildiğinde dünyada eskimiş bir teknoloji olacak."
İsminin açıklanmasını istemeyen bir subay ise asıl tehlikeye dikkat çekiyor. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde deniz karakol uçaklarından anlayacak personel kalmadığını söylüyor: "Eski karakol uçaklarının hizmet dışı kaldığı 1993 yılından bu yana çok sayıda pilot ordudan ayrıldı. 1993'te harbe hazır 45 pilot vardı. Bu rakam 1997 Eylül'ünde ikiye düşmüştü. Deniz karakol uçağı görevlerini iyi bilen pilot, arkada uçan ve cihazları kullanan operatör astsubay şu anda kalmadı. Yeni uçaklar geldiğinde pilotlar ve operatörler yeni doğmuş bebek gibi olacaklar. Denizaltılara karşı nasıl harekât yapılır, deniz karakol uçağı görevleri nasıl olur, bunları öğrenmek için daha uzun yıllar geçmesi gerekecek. Ayrıca gemilerdeki personel de deniz karakol uçağı ile nasıl çalışılır bilmiyorlar. Bunların yerine oturması için bir hayli zaman gerekiyor."
Deniz karakol uçaklarının 11 yıllık alım macerası böyle. Türkiye bu alımların hesabını soramasa da, alım kararlarında ismi geçenlerle farklı bir davada, Ergenekon'da hesaplaşıyor...
(Aktüel Dergisi)