Ancak iddiaların en büyük muhataplarından olan
KKTC 1. Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş, devam eden soruşturmada ortaya çıkarılan
delillerden, cephaneliklerden ve suikast planlarından ikna olmamış görünüyor.
Ergenekon gözaltıları için "aşure gibi" tanımını kullanan Denktaş,
dava hakkında usulün bozulduğunu ve hukukun çiğnendiğini iddia ediyor. Farklı görüşlerden insanların aynı davaya
hizmet etmesinin mantık dışı olduğunu savunan eski Cumhurbaşkanı, davayla ilgisini kesmesini ise şu ilginç sözlerle anlatıyor: "
İlhan Selçuk içeri alındığı gün ben davayla ilgimi kestim, yazılanları artık okumuyorum. Bir insan kendi gazetesine
bomba attı diye içeri alınır mı?"
Cihan Haber Ajansı'na konuşan Denktaş, "Dava konusunda kendi adıma herhangi bir korkum yok" ifadesini kullanırken Ergenekon
tutuklusu
Doğu Perinçek'ten de övgüyle bahsetti. Eski Cumhurbaşkanı, hükümetin genel dış politikası ve
Kıbrıs hakkında da önemli açıklamalarda bulundu: "Son yıllarda
Türkiye, yurtdışında iyi temsil ediliyor... Kıbrıs meselesinde de AKP milli çizgiye döndü."
Denktaş, Lefkoşa'da Cihan muhabirinin sorularını şöyle cevapladı:
-Şu anda Ergenekon terör örgütüne üyelik iddiasıyla tutuklu ve tutuksuz yargılanan birçok kişi çeşitli platformlarda birlikte görülen kişilerdi. Cumhuriyet mitinglerinde "ordu göreve" pankartının altında bu ülkenin kritik görevlerinde bulunmuş kimselerin bulunması sizce yadırganacak bir durum değil midir?
Türkiye'de Cumhuriyeti, laikliği korumak için
Cumhuriyet mitingleri yapıldı, bunları gördük. Herkesin hakkıdır bu mitinglere katılmak. '
Ordu göreve' diye ben bir pankart hatırlamıyorum; lakin sorumsuz kişiler bu pankartları asmışsa o mitinge katılanları kapsamaz.
-Bu saygın kişilerin ordu göreve pankartlarını göre orada bulunmaları normal mi karşılanmalı?
Ben burada yadırganacak bir durum görmüyorum, o kimselerin ne niyetle o toplantılara gittikleri bellidir. Ülkenin gidişatından rahtsızlık duyduklarını belirtmek istemişlerdir. Arkalarında duran yaftalara dönecek olursak, dönüp baktılar mı o etiketlere, onları desteklediler mi, bunlara bakmak lazım. Basında fotoğrafı yayınlanan o kimseler laik,
Atatürkçü, Cumhuriyete bağlı ve Türkiye'deki gidişatı beğenmeyen, tehlikeli gören kişilerdir. Bunun orduyu darbeye teşvikle hiçbir alakası yoktur. Bu
sivil topluluklar laikliğe Atatürk ilkelerine sahip çıkan topluluklardır. Benim okuduğum gazetelerde ben bunu gördüm. Başka gazeteler bunlara ne
renk verdi ben bilemem.
GÖZALTINA ALINANLAR TAM BİR AŞUREYİ ANDIRIYOR; HER KESİMDEN İNSAN VAR, BÖYLE BİR ŞEY OLAMAZ!
-Gözaltına alınan kişiler hakkında ne düşünüyorsunuz? Farklı görüşleri savunan insanların aynı çatı altında toplandığını görüyoruz.
Buna aşure derler ve hiçbir şekilde bu insanları birbirleriyle bağlayıp bunlar aynı hedefe doğru yürüyen insanlardır diye bir sonuca varılamaz. Nasıl ki göreceğiz varılamayacaktır!
Ankara ve
İstanbul barosunun yapmış olduğu açıklamalar suç varsa suçluyu bulmayın demiyor, usulü bozdunuz diyor, hukuka riayet etmiyorsunuz diyor. Ben de buna katılıyorum; şüphe var aleyhine gel içeri ve delilleri arayacağım, delil varsa seni
mahkemeye vereceğim delil yoksa evine gideceksin. Ama ben beş ay altı ay on ay içeride kalıyorum ve ölüyorum, bu da oldu, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir usul yoktur ve olamaz.
-İbrahim Şahin'in ifadeleri konusunda ne düşünüyorsunuz, kendisine bir görev verildiğini iddia ediyor?
İbrahim Şahin'in ifadelerini okumadım, görev verildiği iddia edilen kurumlar da bunu yalanladı zaten. Ben okumuyorum bunları.
İLHAN SELÇUK KENDİ GAZETESİNE BOMBA ATTIRIR MI?
-Fakat İbrahim Şahin kendisi söylüyor bunları.
Ben okumuyorum bunları; şuna bakıyorum ben (hürriyet gazetesini eline alıyor,
Oktay Ekşi'nin yazısını okuyarak) "Bu yaratık (
Tuncay Güney) bir ülkeyi karıştıracak kadar bir şeyler biliyor idiyse, ve bunları ta 2001 yılında üstelik polis tarafından alınan ifadesinde söylediyse işleme koymak için sekiz sene niçin beklendi?" sekiz sene polisin elinde bu ifadeler ve birdenbire bunlar üzerine büyük bir
baskı başlıyor.
İlhan Selçuk Ergenekon davasından içeri alındığı gün ben Ergenekon davasından ilgimi kestim. Şöyle kestim; yazılanları okumuyorum, İlhan Selçuk'u kendi gazetesine bomba attı diye içeri alıyorsan ben ona inanmam ve neticeyi beklerim, mahkemeler görevini yapsın o zaman gereğini göreceğiz.
-Krokilerden çıkan silahlar sizce delil teşkil etmiyor mu?
Bilmiyorum, göreceğiz. Bu silahlar kimin silahıdır, kim koymuştur, görevdeyken mi koydu, çalmış mıdır, ne maksatla koydu, bunu mahkemelerin araştırması lazım. Bizim buradan oturup ahkâm kesmemiz hiç doğru değil. Çünkü biliniyor ki zamanında
Gladyo diye şeylerin olduğunu söylüyor hükümetler. Eskiden komünizme karşı sivil depolar yapılırdı, onlar mı, resmi silah mı, ne olduğu çıkacak bunların.
TÜRK GLADYOSU TASFİYE EDİLDİ Mİ, BİLEMEM... ERGENEKON DAVASININ BENİMLE ALAKASININ OLMASI DÜŞÜNÜLEMEZ
-Gladyo yapılanmasının Sovyet Rusya'nın çöküşünün ardından, bütün ülkelerde tasfiye edildiği; fakat Türkiye'de tasfiye edilemediği söyleniyor...
Bilemem onu; bir mahkeme vardır mahkemeye müsaade edeceksiniz herkes herkesi görsün.
-İlişkilerinizden dolayı davayla ilgili ifadenize başvurulursa konuşmak ister misiniz?
Benim ilişkim bütün Türk hükümetleriyledir, Türk askeriyledir, Türk düşünürleriyledir, Türk gazetecileriyledir. Kıbrıs davasını her platformda anlatmışızdır. Bizim ilişkilerimiz tamamen açık. İfadem istenirse de elbette konuşurum.
-Ergenekon davasında bana da sıra gelir dediğiniz oldu mu? Türkiye'de ki bazı siyasiler, sıranın kendisine gelmesinden korktuklarını ifade ediyorlar.
Türkiye'yi geziyorum ben, herkeste o korku var. Kendi adıma herhangi bir korkum yok, bu davanın benimle alakası olamaz. Ergenekon diye bir şeyin benimle ne alakası olacak...
DAVA SONRASI AİHM'YE GİDİLMELİ
-Ergenekon davası nereye kadar uzanır?
Ben avukatım; bir dava başlamıştır sonucunu beklerim, ama usule uyulmadığını görürsem ve bana sorulmuşsa söylerim. Baroların tavrını destekliyorum; usulde hata vardır. İnsan hakları ve haysiyetine riayet edilmemektedir. Bir şüpheliyi içeriye alıp delilleri ondan sonra bulmak,
insan haklarıyla bağdaşmaz. Delilin varsa en kısa zamanda bu delili bulursun, ondan sonra kişiyi içeri alıp mahkemeye verirsin. Yoksa 13 ay içerde kalacak, hiçbir delil yok ve adam içerde ölecek, dünyanın hiçbir yerinde böyle şey olamaz.
-Delil yoksa bir kişi nasıl 13 ay tutuklu kalabilir?
Avukatlarla görüştüm
yasa böyle diyorlar. Yasa böyleyse bu yasayı AİHM'ye (
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) götürmek lazım, böyle yasa olur mu diye. Mesela Kıbrıs'ta birisi içeriye alınırsa zan üzerine, yirmi dört saatte mahkemenin önüne çıkar.
PERİNÇEK'İ EMPERYALİZME KARŞI ATATÜRK İLKELERİNE BAĞLI BİR KİŞİ OLARAK GÖRÜYORUM
-Doğu Perinçek 74 harekâtında TSK'yı işgalci faşist olarak nitelemişti, lakin AB sürecinde gelişen politikalar çerçevesinde AK Parti'nin Kıbrıs'ı sattığını iddia ediyor, vatan hainliğiyle suçluyor. Bu dönüşü siz nasıl açıklıyorsunuz?
Ben Perinçek'i tanıdığımdan beri Kıbrıs meselesinde emperyalistlerin oyunu karşısında diri duran bir kişi olarak gördüm.
Talat Paşa Komitesi'ni kuran kişidir. orada beni başkan yaptılar. O münasebetle ilişkilerimiz devam etti. Kendisini daima emperyalizme karşı Atatürk ilkelerine bağlı bir kişi olarak görürüm.
ANNAN PLANI'NDA BİR ZİGZAG YAPILDI TÜRKİYE TARAFINDAN, BİZE DE YAPTIRILDI
-Bazılarına göre özellikle Türkiye'den bakınca, Kıbrıs'ta Denktaş'ın desteklemediği görüşler milli davaya ihanet anlamı taşıyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben diyorum ki; Kıbrıs meselesi iki devlet arasında
ortaklık olarak halledilmelidir. Rum geçmişte yaptığını yine yapamasın; yani yazılı bir
anlaşmayı yırtıp bütün Kıbrıs'ın hükümeti benim deyip kırk beş yıl başımızda ötmesin. İki devlete dayalı bir anlaşma olsun. Bu benim söylediğim TBMM'de oybirliğiyle alınmış bir karardır. Bu karar çerçevesinde buradaki meclis aynı kararı almıştır.
Annan Planı'na kadar bu karar çerçevesinde görüşmeler sürdürülmüştür. Annan planında bir zigzag yapıldı Türkiye tarafından, bize de yaptırıldı. Şimdi Türkiye ne diyor; sayın Gül, sayın Çiçek, sayın Toptan... Diyorlar ki; Kıbrıs meselesi iki
halk iki devlet olarak ve garantiler çerçevesinde kabul edilebilir. Dolayısıyla milli dava nedir sorusuna ben aynı cevabı veriyorum; bundan ayrılanlar varsa kendileri düşünsün.
-Sporda şu anda güney kesimi ile birleşme gündemde, bu konuda ne düşüyorsunuz?
Bunun yanlış olduğunu federasyon başkanına ben ilk günden yazdım, yetmedi
makale yazdım. Dolayısıyla bu konuda sayın (KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali) Talat'la hemfikirim. Bu yanlıştır, gereği yoktur, hiçbir
kazanç getirmeyecektir ve Rum'un hem halkı Kıbrıslı adı altında birleştirip çoğunlukla idare etmek siyasetine yardımcı olur hem de (Rum Yönetimi lideri Dimitris) Hristofyas'ın kurumları da birleştirelim siyasetinin bir başlangıcıdır.
KIBRIS KONUSUNDA HİÇ HATA YAPTI MI?
-Geçmişe özeleştirel bakınca, Kıbrıs davasında hiç hata yaptığınızı düşündünüz mü?
Hata yapıp yapmadığıma tarih karar verecek. Yirmi beş yaşında bir devlet meydana getirdik, bu devletten kurtulmak isteyenler, geçmişte hata yaptınız diyenler vardır. Ama inşallah ne millet ne de buradaki halk devletten vazgeçmez. Aksi halde yüzde yirmiyle Rumlarla
azınlık olarak birleşmiş oluruz. Bunun neticesinde de 63'te başımıza gelenlerden daha fecisi gelir, çünkü bu sefer Türkiye'nin garantörlüğü de kâğıt üzerinde kalacak.
-Kanlı Noel gibi birçok acılarımız var. Bu hunharca cinayetleri genç nesillere niçin aktaramadık? Yas tutularak yâd edilmesi gereken günlerde özellikle gençler çılgınlar gibi eğleniyor, bunun sebebi nedir?
Eğitimin bunda büyük rolü varadır. Eğitim sendikalarının neler yaptıklarını görüyorsunuz. Onların sevk ve idaresinde yetişen bir
gençlik vardır. Zamanında CTP
iktidar olmadan gençlerin beynini başka türlü yıkamıştır, Kıbrıslı, Kıbrıslılık, Türkiye karışmasın vs. diye, onların kalıntıları vardır ama gençliğin tümünü suçlamak doğru değildir.
KIBRIS GENÇLİĞİNİ BİLİNÇLENDİRMEK İÇİN BASINDAN STK'LARA KADAR HERKESE GÖREVLER DÜŞÜYOR.
-Manevi değerleri güçlü olanların milli duyguları da güçlü olur denir. Yetişen nesil maneviyattan ve kendi kültüründen uzak yetişiyor, bu durumun önüne nasıl geçilebilir?
Okul aile birliklerinin de harekete geçmesi lazım, değiştirilmiş olan tarih kitaplarımızın yeniden ele alınıp değerlendirilmesi gerekiyor. Halkın ve basının bu konulara dinamik bir şekilde eğilmesi lazım. Bu bütün halkın eğitim meselesidir, bütün halkın tarihini unutmama meselesidir, bu konuda herkesin, derneklerin kuruluşların görevini yapması gerekmektedir.
-KKTC'de İmam Hatip Lisesi (İHL) yok; Kur'an kursuna da gitmek için lise çağına gelmiş olmak gerekiyor. Gelişmiş ülkelerde dini eğitim beş yaşında başlarken burada ancak lise çağında izin verilmesi gelecekte de sorunlara yol açmayacak mı?
Bu konuda bir eksiliğimiz var. Fakat İHL'ye gerek yok; meslek lisesidir İHL. Ben buradan çocuğu
mezun ettikten sonra ne olacak? KKTC'nin potansiyeli bellidir bu konuda. Mesele Atatürk'ün dediği gibi okullarda dinimizin ilkelerini çocuklara öğretmektir. Biz ilkokulda öğrendik dinimizi, ilkokulda sarıklı hocalar gelir din dersi verirdi bizlere. Ama bu iş zorlayarak yapılmaz, sevdirerek yapılır. Ve Atatürk'ün de dinini seven bir kişi bir lider olduğunu da anlatarak yaparlardı bunu. Halbuki şimdi Atatürk'ü dinsiz addederek din öğreteceksin, öyle şey olmaz. İşte o zaman ayırırsın sen memleketi. Atatürk bizim dinimiz hakkında en güzel şeyleri söyleyendir.
HÜKÜMETİN DIŞ POLİTİKASI İYİYE GİDİYOR
-AK Parti hükümetinin Kıbrıs politikasına ve genel dış politikasına bakışınız nasıl?
Hükümet Annan Planı'na '
evet' demek suretiyle TBMM'de oybirliğiyle alınmış milli çizgiden ayrıldı. Zannetti ki bunu yapmak suretiyle Kıbrıs meselesi çok kısa zamanda halledilecek; çünkü Rum da kabul edecek inancıyla yaptılar. Zaman sonra sayın (
Başbakan Tayyip) Erdoğan aldatıldığını söyledi verilen sözlerin yerine getirilmediğini ifade etti ve şimdi de dediğim gibi TBMM'deki milli çizgiye dönmüş oldular. Türkiye'nin komşuları ve dünya ülkeleri politikası da gayet güzel bir şekilde gidiyor. Son yıllarda Türkiye, yurtdışında iyi temsil ediliyor.
CİHAN